Risale:Asar-ı Bediiyye (Ayet-Hadis Mealleri)

Nurpedia.org - İman ve İslam Hakikatlerine Dair Nur Ansiklopedisi sitesinden


Âsâr-ı Bedîiyye

Bu Âsâr-ı Bedîiyye kitabındaki bahisler, 1908 ll.Meşrutiyet Hürriyet İnkılabından az önce İstanbula gelen Bediüzzaman Hazretlerinin 1922 yılına kadar gazetelerde yazdığı makalelerin, verdiği nutukların ve yazdığı kitapların tamamıdır. Ancak İşarat-ül İ'caz ve Mesnevi Nuriye ad-lı kitaplar da bu dönemde yazılmasına rağmen, hacim büyüklüğünden dolayı müstakil neşredilmiştir.

Nokta Risalesi

İman erkânının ispatının yapıldığı bu risale, 1919 yılında İstanbul'da Türkçe olarak te'lif edilmiştir.

نُقْطَةٌ مِنْ نُورِ مَعْرِفَةِ اللّٰهِ جَلَّ جَلَالُهُ

Marifetullahın (c.c.) nurundan bir nokta.

خُذْ مَا صَفَا

Duru ve saf olanı al.

اٰمَنْتُ بِاللّٰهِ وَ مَلٰٓئِكَتِه۪ وَ كُتُبِه۪ وَ رُسُلِه وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ وَ بِالْقَدَرِ خَيْرِه۪ وَ شَرِّه۪ مِنَ اللّٰهِ تَعَالٰى وَ الْبَعْثُ بَعْدَ الْمَوْتِ حَقٌّ اَشْهَدُ اَنْ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ وَ اَشْهَدُ اَنَّ مُحَمَّدًا رَسُولُ اللّٰهِ

Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe, kadere, hayır ve şerrin Allah Teâlâdan geldiğine iman ettim. Ölümden sonra diriliş haktır. Allah'tan başka ilâh olmadığına şahitlik ederim. Muhammed'in, Allah'ın resulü olduğuna da şahitlik ederim.

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

Rahman ve Rahim Olan Allahın adıyla..

اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ وَالصَّلَاةُ وَالسَّلَامُ عَلٰى مُحَمَّدٍ خَاتَمِ النَّبِيّ۪ينَ وَ عَلٰى اٰلِه۪ وَصَحْبِه۪ٓ اَجْمَع۪ينَ

Hamd, Âlemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur. Peygamberlerin hâtemi olan Muhammed'e ve bütün âl ve ashabına salât ve selâm olsun.

اَللّٰهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ الْحَىُّ الْقَيُّومُ

Allah Teâlâ ki, Ondan başka ibâdete lâyık hiçbir ilâh yoktur. O Hayydır, O Kayyûmdur. (Bakara 255)

وَ اِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪

Hiçbirşey yoktur ki Onu övüp Onu tesbih etmesin. (İsrâ 44)

اَلطُّرُقُ اِلَى اللّٰهِ بِعَدَدِ اَنْفَاسِ الْخَلَٓائِقِ

Allah'a giden yollar, mahlukâtın nefesleri sayısıncadır.

تَاَمَّلْ سُطُورَ الْكَٓائِنَاتِ فَاِنَّهَا ٭ مِنَ الْمَلَاِ الْاَعْلٰى اِلَيْكَ رَسَٓائِلُ

Bir kitaba benzeyen kâinatın satırlarını düşünerek oku! Çünkü, onlar sana mele-i âlâdan gelen birer mektuptur.

"Sahife-i âlemin eb'âd-ı vâsiasında Nakkaş-ı Ezelînin yazdığı silsile-i hâdisâtın satırlarına hikmet nazarıyla bak ve fikr-i hakikatle sarıl. Ta ki mele-i âlâdan uzanan şu selâsil-i resâil, seni âlâyı illiyyîn-i tevhide çıkarsın."
سُبْحَانَكَ لَا قُدْرَةَ لَنَٓا اِنَّكَ اَنْتَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ

Sen her türlü noksandan münezzeh ve uzaksın. Bizim hiç bir kudretimiz yoktur. Şüphesiz ki Sen Azîzsin, Senin kudretin herşeye galiptir; Hakîmsin, Senin her işin hikmet iledir.

مَا خَلْقُكُمْ وَلَا بَعْثُكُمْ اِلَّا كَنَفْسٍ وَاحِدَةٍ

Sizin yaratılmanız da, diriltilmeniz de, tek bir kişinin yaratılıp diriltilmesi gibidir. (Lokman 28)

قُلِ اللّٰهُ ثُمَّ ذَرْهُمْ ف۪ى خَوْضِهِمْ يَلْعَبُونَ

Resûlüm) sen 'Allah' de, sonra bırak onları saplandıkları batakta oynayadursunlar. (En'âm 91)

فَارْجِعِ الْبَصَرَ هَلْ تَرٰى مِنْ فُطُورٍ

Haydi, çevir gözünü: En küçük bir kusur görüyor musun? (Mülk 3)

اَوَلَا يَعْلَمُونَ، اَفَلَا يَعْقِلُونَ، اَفَلَا يَتَذَكَّرُونَ، فَاعْتَبِرُوا

Onlar bilmiyorlar mı ki? (Bakara 77)

Hiç akletmiyorlar mı? (Yâsin 68)

Hiç düşünmez misiniz? (Yûnus 3)

İbret alınız. (Haşir 2)

لَيْسَ كَمِثْلِه۪ شَيْءٌ جَلَّ جَلَالُهُ سُبْحَانَ مَنِ اخْتَفٰى لِشِدَّةِ ظُهُورِه۪ سُبْحَانَ مَنِ اسْتَتَرَ لِعَدَمِ ضِدِّه۪ سُبْحَانَ مَنِ احْتَجَبَ بِالْاَسْبَابِ لِعِزَّتِه۪

Onun benzeri hiçbirşey yoktur. Münezzehtir o Zât ki, şiddet-i zuhurundan ihtifâ etmiştir. Münezzehtir o Zât ki, zıddı ve rakibi olmadığı için istitar etmiştir. Münezzehtir o Zât ki, esbabı izzetine perde yapmıştır.

لَا مُؤَثِّرَ فِى الْكَوْنِ اِلَّا اللّٰهُ

Mükevvenatta Allah'tan başka müessir yoktur.

اَيْنَ الثَّرَا مِنَ الثُّرَيَّا وَ اَيْنَ الضِّيَٓاءُ السَّاطِعُ مِنَ الظُّلْمَةِ الطَّامِسَةِ

Serâ nerede, Süreyyâ nerede? Herşeyi gösteren ışık nerede, herşeyi örtüp saklayan zulmet nerede?}}

آنْ خَيَالَات۪ى كِه دَامِ اَوْلِيَاسْتْ ٭ عَكْسِ مَهْرُويَانِ بُوسْتَانِ خُدَاسْتْ

Evliyaya tuzak olan hayaller, ilâhî bahçelerin ay yüzlü güzellerinin akisleridir.

تَفَكَّرُوا ف۪ى اٰلَٓاءِ اللّٰهِ وَ لَا تَفَكَّرُوا ف۪ى ذَاتِه۪ فَاِنَّكُمْ لَنْ تَقْدِرُوا

Allah'ın eserlerini, nimetlerini tefekkür edin; Onun zâtını tefekkür etmeyin. Çünkü buna güç yetiremezsiniz. (El-Münâvî, Fey-zü'l-Kadîr 262-263)

حَق۪يقَةُ الْمَرْءِ لَيْسَ الْمَرْءُ يُدْرِكُهَا فَكَيْفَ كَيْفِيَّةُ الْجَبَّارِ ذِى الْقِدَمِ هُوَ الَّذ۪ى اَبْدَعَ الْاَشْيَٓاءَ وَ اَنْشَاَهَا فَكَيْفَ يُدْرِكُهُ مُسْتَحْدَثُ النَّسَمِ

İnsan, kendi hakikatini dahi idrak etmekten âciz iken, herşeyden önce var olan ve herşeyi ceberutiyet-i mutlaka ile hükmü altında tutan Zâtı nasıl idrak edebilir? O Cebbâr-ı Zîkıdem ki, herşeyi ilk olarak yoktan yaratmış ve inşa etmiştir; sonradan var olup can bulanlar Onu nasıl idrak etsin? (İmam-ı Ali'ye (r.a.) ait olduğu rivayet edilmektedir. bk. Dîvân u İmamı Ali, Beyrut)

اَلطُّرُقُ اِلَى اللّٰهِ بِعَدَدِ اَنْفَاسِ الْخَلَٓائِقِ

Allah'a giden yollar, mahlûkatın nefesleri kadardır, nihayetsizdir. Mârifetullahın bürhanları nefesler kadar hadsizdir.

يَٓااَيُّهَا النَّاسُ اعْبُدُوا

Ey insanlar, ibadet ediniz. (Bakara 21)

وَاِنْ كُنْتُمْ ف۪ى رَيْبٍ مِمَّا نَزَّلْنَا

Eğer indirdiklerimizden herhangi bir şüphe içindeyseniz. (Bakara 23) وَبِالْاٰخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَ}}

Onlar, âhirete de kesin olarak iman etmiş kimselerdir. (Bakara 4)

وَمِنَ اللّٰهِ التَّوْف۪يقُ

Muvaffakiyet sadece Allah'tandır.

تَنَزَّلُ الْمَلٰٓئِكَةُ وَالرُّوحُ ف۪يهَا بِاِذْنِ رَبِّهِمْ

Melekler ve Cebrâil o gecede Rablerinin izniyle yeryüzüne iner. (Kadir 4)

عَلَيْهَا مَلٰٓئِكَةٌ غِلَاظٌ شِدَادٌ لَا يَعْصُونَ اللهَ مَا اَمَرَهُمْ وَيَفْعَلُونَ مَا يُوءْمَرُونَ

O ateşin başında, Allah'ın emrine karşı gelmeyen ve verilen emri yerine getiren haşin ve şiddetli melekler vardır. (Tahrîm 6)

سُبْحَانَهُ بَلْ عِبَادٌ مُكْرَمُونَ لَايَسْبِقُونَهُ بِالْقَوْلِ وَهُمْ بِاَمْرِه۪ يَعْمَلُونَ

O, evlât edinmekten ve her türlü kusurdan münezzehtir. Melekler ise, Allah'ın ikramda bulunduğu kullardır. Allah emretmedikçe bir söz söylemezler; ancak Onun emriyle hareket ederler. (Enbiyâ 26-27)

قُلْ اُوحِىَ اِلىَّ اَنَّهُ اسْتَمَعَ نَفَرٌ مِنَ الْجِنِّ

De ki: Cinlerden bir topluluğun Kur'ân'ı dinledikleri bana vahyolundu. (Cin 1)

وَالْبَعْثُ بَعْدَ الْمَوْتِ حَقٌّ

Ölümden sonra diriliş hak ve gerçektir.

وَ قَدْ خَلَقَكُمْ اَطْوَارًا

O sizi halden hale sokarak yaratmıştır. (Nuh 14)

قلْ يُحْيِيهَا الَّذِى اَنْشَاَهَا اَوَّلَ مَرَّةٍ

De ki: Onu ilk önce kim yaratmışsa tekrar O diriltecek. (Yâsin 79)

وَ مَا رَبُّكَ بِظَلَّامٍ لِلْعَبِيدِ

Rabbin, kullarına haksızlık edecek değildir. (Fussilet 46)

{{{1}}}

Rahman ve Rahim Olan Allahın adıyla..

اِذَا زُلْزِلَتِ الْاَرْضُ زِلْزَالَهَا وَاَخْرَجَتِ الْاَرْضُ اَثْقَالَهَا وَ قَالَ الْاِنْسَانُ مَالَهَا يَوْمَئِذٍ تُحَدِّثُ اَخْبَارَهَا بِاَنَّ رَبَّكَ اَوْحٰى لَهَا يَوْمَئِذٍ يَصْدُرُ النَّاسُ اَشْتَاتًا لِيُرَوْا اَعْمَالَهُمْ فَمَنْ يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ خَيْرًا يَرَهُ وَمَنْ يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ شَرًّا يَرَهُ

Ne zaman ki yer müthiş bir sarsıntıyla sarsılır. Ve yeryüzü bütün ağırlıklarını dışarı çıkarır. Ve insan 'Ne oluyor buna?' der. O gün yeryüzü, üzerinde herkesin ne iş yaptığını haber verir. Çünkü Rabbin ona konuşmasını emretmiştir. O gün insanlar yaptıklarının karşılığını görmek için hesap yerinden bölük bölük dönerler. Kim zerre kadar bir iyilik yaparsa onun mükâfatını görür. Kim de zerre kadar bir kötülük yaparsa onun cezasını görür. (Zilzal 1-8)

وَبَشِّرِ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ اَنَّ لَهُمْ جَنَّاتٍ تَجْر۪ى مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ كُلَّمَا رُزِقُوا مِنْهَا مِنْ ثَمَرَةٍ رِزْقًا قَالُوا هٰذَا الَّذ۪ى رُزِقْنَا مِنْ قَبْلُ وَاُتُوا بِه۪ مُتَشَابِهًا وَلَهُمْ ف۪يهَا اَزْوَاجٌ مُطَهَّرَةٌ وَهُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ

İman eden ve güzel işler yapanları müjdele: Altlarından ırmaklar akan Cennetler onlarındır. O Cennetlerden rızık olarak bir meyve yediklerinde, 'Bu daha önce yediğimiz rızıktandır' derler. Rızıkları, dünyadakine benzer şekilde kendilerine sunulur. Orada onlar için ter temiz kadınlar vardır. Onlar orada ebedî olarak kalacaklardır. (Bakara 25)

شعاعات معرفة النبى

Şuâât-ü Mârifetü'n-Nebîyy

Risalet-i Muhammediyenin (a.s.m.) ispatının yapıldığı bu risale, 1921 yılında İstanbul'da Türkçe olarak te'lif edilmiştir.

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

Rahman ve Rahim Olan Allahın adıyla..

{{{1}}}
{{{1}}}
{{{1}}}

Onun hiçbir benzeri yoktur. O herşeyi hakkıyla işiten, herşeyi hakkıyla görendir. (Şûrâ 11)

اَشْهَدُ اَنْ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا اَللّٰهُ ٭ وَاَشْهَدُ اَنَّ مُحَمَّدٌ رَسُولُ اللّٰهِ

Ben şehâdet ederim ki, Allah'tan başka bir ilâh yoktur, yine ben şehadet ederim ki, Muhammed (a.s.m.) Allah'ın kulu ve peygamberidir.

Rumûz

Kur'anın i'cazının ispatı yapıldığı bu risale, 1921 yılında İstanbul'da Türkçe olarak te'lif edilmiştir.

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

Rahman ve Rahim Olan Allahın adıyla..

اَلْبُغْضِ فِى اللّٰهِ

Allah için buğz etmek, kızmak, öfkelenmek.

اَلْحُبُّ لِلّٰهِ

Allah için muhabbet etmek, sevmek, memnun olmak.

نُورٌ عَلَى نُورٍ

Nûr üstüne nûr.

اَلْحَقُّ يَعْلُو وَلا يُعْلَى عَلَيْهِ

Hak daima üstün gelir; hakka galebe edilmez

لَيْسَ لِلْاِنْسَانِ اِلَّا مَا سَعَى

İnsan için ancak çalıştığının karşılığı vardır. (Necm 39)

وَالَّذ۪ينَ يَكْنِزُونَ الذَّهَبَ الخ

Altın (ve gümüşü) yığıp da (onları Allah yolunda harcamayanlar yok mu, işte onlara elem verici bir azabı müjdele!) (Tevbe 34)

وَمَا يَعْلَمُ جُنُودَ رَبِّكَ اِلَّا هُوَ

Rabbinin ordularını Ondan başkası bilemez. (Müddessir 31)

İşârât

Bu risale, 1918-1922 yılları arasında İstanbul'da Türkçe olarak te'lif edilmiştir.

وَ مِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَ

Kendilerine rızık olarak verdiklerimizden Allah yolunda bağışta bulunurlar. (Bakara 3)

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

Rahman ve Rahim Olan Allahın adıyla..

وَ مِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَ

Kendilerine rızık olarak verdiklerimizden Allah yolunda bağışta bulunurlar. (Bakara 3)

يَتَصَدَّ قُونَ

Sadaka verirler.

يُزَكُّونَ

Tezkiye ederler (temizlerler).

مِمَّا

O şeylerden.

مِنْ
{{{1}}}

Bağışta bulunurlar. (Bakara 3)

يُنْفِقُونَ

Bağışta bulunurlar. (Bakara 3)

اَلزَّكَاةُ قَنْطَرَةُ الْاِسْلَامِ

Zekat İslamın köprüsüdür. (el-Münzirî, et-Terğîb ve't-Terhîb 517)

اِنْ يَكُنْ مِنْكُمْ عِشْرُونَ ..الخ

Eğer sizden (sabırlı) yirmi (kişi) bulunursa (iki yüz kişiye gâlip gelir. Sizden sabreden yüz kişi olsa, kâfirlerden bin kişiye gâlip gelir. Çünkü onlar anlayıştan mahrum bir topluluktur.) (Enfâl 65)

تَجْر۪ى فِى الْبَحْرِ..الخ

Denizde akıp giden gemilerde... (Bakara 164; İbrahim 32; Hac 65; Lokman 31)

قُتِلَ اَصْحَابُ الْاُخْدُودِ..الخ

Uhdud Ashâbına lânet olundu. (Tutuşturdukları ateşin karşısına oturur, mü'minlere yaptıkları işkenceleri seyrederlerdi.) (Burûc 4)

عاشورا

(Aşura)

س - مَنْ اَنْتَ؟ اَاَنْتَ اَنْتَ بَعْدَ مَوْتِكَ؟ وَ هَلْ لِخَرَابِ الْبَدَنِ تَاْث۪يرٌ ف۪ى وَحْدَةِ الرُّوحِ؟
ج - اَنَا تَوَلَّدْتُ الْاٰنَ مُتَلَخِّصًا مِنْ ثَمَان۪ينَ سَع۪يدًا تَمَخَّضُوا ف۪ى اَرْبَع۪ينَ سَنَةً بِقِيَامَاتٍ مُسَلْسَلَةٍ وَ اسْتِنْسَاخَاتٍ مُتَسَلْسِلَةٍ فَهٰذَا السَّع۪يدُ حَىٌّ نَاطِقٌ مَيِّتُونَ. لَوْ بِالْاِنْجِمَادِ تَمَاسَكَ مَٓاءُ الزَّمَانِ وَتَمَثَّلَ اُولٰئِكَ السَّع۪يدُونَ وَتَرَاَوْا لَمَا تَعَارَفُوا. تَدَحْرَجْتُ عَلَيْهِمْ فِى الْاَطْوَارِ فَتَفَرَّقَ مِنّ۪ى مَا ذَانَ وَ اَخَذْتُ مِنْهُمْ مَا شَانَ. فَكَمَا اَنَّ اَنَا الْاٰنَ هُوَ اَنَا ف۪ى هَات۪يكَ الْمَرَاحِلِ كَذٰلِكَ اَنَا اَنَا ف۪يمَا يَاْت۪ى بِمَوْت۪ى مِنَ الْمَنَازِلِ اِلَّا اَنَّهُ ف۪ى كُلِّ سَنَةٍ بِمُهَاجِرَةِ اثْنَيْنِ لِسَاكِن۪ى تِلْكَ الْبِلَادِ يُجَدِّدُ اَنَا لِبَاسَهُ فَيَلْبَسُ السَّع۪يدَ الْجَد۪يدَ وَيَخْلَعُ الْعَت۪يقَ Türkçesi:

S- Kimsin? Ölsen yine sen misin? Bedenin inhilali ruhun şahsiyetine tesir etmez mi?}}

C- Ben bu anda, seksen Said'den telhis ile tezahür etmişim. Onlar müselsel şahsî kıyametler ve müteselsil istinsahlar ile çalkalanıp şu zamana beni fırlatmışlar.

(Haşiye: Müstensih kalem-i kudrettir.)

Şu (Said) yetmiş dokuz meyyit, bir hayy-ı nâtıkın fihristesidir. Eğer zamanın suyu donup dursa, mütemessil olan o Saidler birbirlerini görseler, şiddet-i tehalüften birbirlerini tanımayacaklardır.

Ben onların üstünde yuvarlandım; hasenat, lezzat dağıldı kaldı. Seyyiat, âlâm toplandı, yüklendi. Nasıl ki şimdi o merhalelerde daima ben benim.

Öyle de: Mevtimle gelecek menzillerde de yine ben benim. Lâkin her senede şu menzilhanelerdeki zerrat, iki muhaceret-i umumî yaptığından, ene dahi libasını değiştirir; yırtılmış Said'i atar, yeni Said'i giyer.

فَتَبَارَكَ اللّٰهُ اَحْسَنُ الْخَالِق۪ينَ

Yaratıcılık mertebelerinin en güzelinde olan Allah'ın şânı ne yücedir! (Mü'minûn 14)

اَيْنَ الثُّرَيَّا مِنَ الثَّرٰى

Süreyya (Ülker Takım Yıldızı) nerede, sera (yer, dünya) nerede? Yani yerden göğe kadar farklı. (İmkansızlık ifadesi.)

سُبْحَانَ مَنِ اخْتَفٰى لِشِدَّةِ ظُهُورِه۪

Her türlü kusurdan münezzehtir o Zat ki, şiddet-i zuhurundan gizlenmiştir.

نَعَمْ وَ سُبْحَانَ مَنِ اخْتَفٰى لِعَدَمِ ضِدِّه۪
وَلَوْلَا الْجَنَّةُ وَالزَّمْهَر۪يرُ لَمَا عَذَّبَتْ جَهَنَّمُ وَلَا اَحْرَقَتْ

Evet, adem-i zıttı olmadığından istitar etmiş olan Zât-ı Akdes her türlü noksandan münezzehtir. Cennet olmasa, Cehennem tâzip etmez. Zemherir olmasa, yakmaz.

اَللّٰهُمَّ لَا تَجْعَلْ بَاْسَنَا بَيْنَنَا

Allah'ım aramıza düşmanlık verme, bizi birbirimize düşürme!}}

Tulûât

İçtimai mevzular ihtiva eden bu risale, 1921 yılında İstanbul'da Türkçe olarak te'lif edilmiştir.

بِسْمِ اللّٰه الرَّحْمٰ نِ الرَّحِيمِ

Rahman ve Rahim Olan Allahın adıyla..

اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذ۪ى قَالَ: وَ لَا تَنَازَعُوا فَتَفْشَلُوا وَ تَذْهَبَ ر۪يحُكُمْ... وَ اصْبِرُوا

Allah'a hamd olsun ki, şöyle buyurmuştur: "İhtilâfa düşmeyin; sonra cesaretiniz kırılır, kuvvetiniz de elden gider... Sabredin..." (Enfâl 46)

اَلْحُبُّ فِى اللّٰهِ

Allah için muhabbet etmek.

اَلْبُغْضُ فِى اللّٰهِ

Allah için buğz etmek.

خُذْ مِنْ كُلِّ شَيْءٍ اَحْسَنَهُ

Herşeyin en güzel ve hoş olan yönünü al!}}

اَلْحُبُّ فِى اللّٰهِ

Allah için muhabbet etmek.

وَ اِذَا تَكُونُ كَر۪يهَةٌ اُدْعٰى لَهَا ٭ وَ اِذَا يُحَاسُ الْحَيْسُ يُدْعٰى جُنْدُبْ

Musibet geldikçe bana bağırıyorlar. Tatlı yendikçe Cündüp (bir nevi çekirge) çağrılıyor. Kötü günde beni arayanlar, iyi günde neden beni arayıp sormazlar." diyerek serzenişte bulunuyor. Yani musibette de sevapta da adilane paylaşmak esas olmalıdır. İyiliği kuvvetlilere kötülüğü zayıflara taksim etmek adilane bir yaklaşım değildir. اَلْقَاتِلُ لَا يَرِثُ}}

Katil miras alamaz. (Tirmizî, Ferâiz: 17; Ebû Dâvud, Diyât: 18; Dârimî, Ferâiz: 41; İbn-i Mâce, Ferâiz: 8:, Diyât: 14; Müsned 49)

لَيْتَنِى كُنْتُ نَسْيًا مَنْسِيًّا

Keşke tamamen unutulmuş olaydım.

وَعَيْنُ الرِّضَا عَنْ كُلِّ عَيْبٍ كَل۪يلَةٌ ٭ وَلٰكِنَّ عَيْنَ السُّخْطِ تُبْدِى الْمَسَاوِيَا

Rıza gözü, ayıplara karşı kördür. Lâkin kem göz, düşmanlık bakışı ise kusurları ortaya çıkarır. (Ali Mâverdî, Edebü'd-Dünyâ ve'd-Dîn, s.10; Dîvânü'ş-Şâfiî, s.91)

اِنَّمَا الْح۪يلَةُ ف۪ى تَرْكِ الْحِيَلِ

Gerçek hile, hileleri terk etmektir.

قُلِ اللّٰهُ ثُمَّ ذَرْهُمْ ف۪ى خَوْضِهِمْ يَلْعَبُونَ

(Resûlüm) sen 'Allah' de, sonra bırak onları saplandıkları batakta oynayadursunlar. (En'âm 91)

مَنْ رَاٰن۪ى فِى الْمَنَامِ فَقَدْ رَاٰن۪ى حَقًّا

Beni rüyada gören, hakikaten Beni görmüştür. (Buharî, İlim: 38; Müslim, Rüya: 10-11; Tirmizî, Rü'ya: 4)

Hutuvât-ı Sitte

Bu eser, 1920'de İngilizlerin İstanbul'u işgali zamanında hem Türkçe ve hem Arabça olarak müellifi tarafından yazılmış ve neşredilmiştir.

اَعُوذُ بِاللّٰهُ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ

Kovulmuş şeytandan Allaha sığınırım

وَلَا تَتَّبِعُوا خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِ

Şeytanın izini takip etmeyin. (Bakara 168, 208; En'âm 142)

خدا مروشاش دكه كاش نكه كاش دكه فحش نكه فحش دكه پرش نكه پرش دكه پريشان نكه پريشان دكه مشوش سركردان نكه}}

Allah kimseyi şaşırtmasın. Şaşırtırsa süründürmesin. Süründürürse de fahişce (deli) etmesin. Fahişce (deli) ederse, rezil etmesin. Rezil ederse de, perişan etmesin. Perişan ederse de sersem ve sarhoş, âvâre etmesin.

كَمَا اَنَّ الضَرُورَاتِ تُب۪يحُ الْمَحْظُورَاتِ ٭ كَذٰلِكَ تُسَهِّلُ الْمُشْكِلَاتِ

Zaruretler, yasakları mübah kıldığı gibi zorlukları da kolaylaştırır.

Sünûhât

Çeşitli âyet tefsirlerini ihtiva eden bu risale, 1920 yılında İstanbul'da Türkçe olarak te'lif edilmiştir.

خُذْ مِنْ كلِّ شَيْءٍ اَحْسَنَهُ

Her şeyin en güzelini ve hoş olan yönünü al

بِسْمِ اللّٰه الرَّحْمٰ نِ الرَّحِيمِ

Rahman ve Rahim Olan Allahın adıyla..

اَلَّذِينَ آمَنُوا وَ عَمِلُوا الصَّالِحَاتِ

İmân edip güzel işler yapanlar. (Ra'd 29)

وَ اِنَّ الْفُجَّارَ لَفِى جَحِيمٍ

Günaha dalan kâfirler ise Cehennem ateşindedir. (İnfitar 14)

وَ جَعَلْنَاكُمْ شُعُوبًا وَ قَبَٓائِلَ لِتَعَارَفُوا

Birbirinizi tanıyıp kaynaşasınız ve aranızdaki münasebetleri bilesiniz diye, sizi milletlere ve kabilelere ayırdık. (Hucurât 13)

اَىْ لِتَعَارَفُوا فَتَعَاوَنُوا فَتَحَابُّوا لَا لِتَنَاكَرُوا فَتَعَانَدُوا فَتَعَادُّوا

Yoksa, sizi kabile kabile yaptım ki, yekdiğerinize karşı inkârla yabanî bakasınız, husumet ve adavet edesiniz değildir.

{{{1}}}

Zaruretler, yasakları mübah kıldığı gibi zorlukları da kolaylaştırır.

Deva-ül Ye's

Bu küçük risale, Miladi 1912 de ikinci tab'ı yapılan Arabî "Hutbe-i Şamiye" eserinin ikinci zeyli olarak İstanbul'da "Matbaa-i Ebuzziya" da tab' edilmiştir. Bilâhere 1920 Miladi tarihinde "Evkaf-ı İslâmiye" matbaasında tab' edilen "Sünûhât" kitabının âhirinde yeniden Arabçalarıyla beraber tab' edilmişlerdir.

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

Rahman ve Rahim olan Allahın adıyla.

اَلْحَمْدُ للّٰهِ الَّذ۪ى قَالَ وَ لَا يَغْتَبْ بَعْضُكُمْ بَعْضًا وَ الصَّلَاةُ عَلٰى مُحَمَّدٍ ۨالَّذ۪ى قَالَ: مَنْ قَالَ هَلَكَ النَّاسُ هَلَكَ النَّاسُ فَهُوَ اَهْلَكَهُمْ... اَمَّا بَعْد

Birbirinizi gıybet etmeyin (arkadan çekiştirmeyin)! [Hucurât 12] buyuran Allah'a hamd olsun. Salât da "Kim ki insanlar helâk oldu, insanlar helâk oldu derse, o kimse onların en fazla helâk olanıdır." [Müslim, Birr: 139; Ebû Dâvud, Edeb: 77; Muvatta', Kelâm: 2; Müsned 272, 342, 465, 517] buyuran Muhammed'e olsun.

وَ لَا يَغْتَبْ بَعْضُكُمْ بَعْضًا

Birbirinizi gıybet etmeyin (arkadan çekiştirmeyin)! (Hucurât 12)

اَلدُّنْيَا سِجْنُ الْمُؤْمِنِ وَ جَنَّةُ الْكَافِرِ

Dünya mü'minin zindanı, kâfirin Cennetidir. (Müslim, Zühd: 1; Tirmizî, Zühd: 16; İbni Mâce, Zühd: 3; Müsned 197, 323, 389, 485)

{{{1}}}
لَا تَقْرَبُوا الصَّلٰوةَ
{{{1}}}
تَشَكَّى الْاَرْضُ غَيْبَتَهُ اِلَيْهِ وَ تَرْشَفُ مَٓائَهُ رَشْفَ الرُّضَابِ
"Yani: Yağmurun geç gelmesini ona teşekki eder, mahbubun ağız suyu gibi suyunu emer."
وَاسْتَفْرِغِ الدَّمْعَ مِنْ عَيْنٍ قَدِ اْمَتَلَاتْ مِنَ الْمَحَارِمِ وَالْزَمْ حِمْيَةَ النَّدَمِ

Haramla dolmuş olan gözlerinden gözyaşı akıt ve pişmanlık perhizine sarıl.

يٰسٓ

Yasin

مَنْ يُحْيِى الْعِظَامَ وَ هِىَ رَم۪يمٌ

Çürümüş kemikleri kim diriltecek? (Yâsin 78)

مَنْ يَبْرُزُ اِلَى الْمَيْدَانِ

Var mı meydana çıkan!}}

عِبَارَاتُنَا شَتّٰى وَحُسْنُكَ وَاحِدٌ وَكُلٌّ اِلٰى ذَاكَ الْجَمَالِ يُش۪يرُ

İbarelerimiz ayrı ayrı ise de, senin hüsnün birdir. Hepsi de o hüsne işaret ediyorlar.

زَنْ آفْ

Zenav. (Havuz)

وَلَئِنْ مَسَّتْهُمْ نَفْحَةٌ مِنْ عَذَابِ رَبِّكَ

And olsun ki, Rabbinin azabından küçük bir esinti onlara hafifçe dokunacak olsa... (Enbiyâ 46)

اِنَّ

Şayet.

مَسَّتْ

Hafifçe dokundu.

نَفْحَةٌ

Küçük bir esinti, bir üfürük

مِنْ
{{{1}}}
وَلَا يُرَوِّعْكِ ا۪يمَاضُ الْقَت۪يرِ بِهِ فَاِنَّ ذَاكَ ابْتِسَامُ الرَّاْىِ وَالْاَدَبِ

Yani: Sakalımın beyazlanmakla parlaması seni korkutmasın. Zîrâ nur-u mütecessim gibi dimağdan erimiş, sakaldan mecra bulup kendini gösteren fikir ve edebin tebessümüdür.

Hem de:}}

وَعَيْنُكَ قَدْ نَامَتْ بِلَيْلِ شَب۪يبَةٍ فَلَمْ تَنْتَبِهْ اِلَّا بِصُبْحِ مَش۪يبٍ

Yani: Gece gibi gençlikte gözün nevm-i gaflette dalmış, ancak subhmisal olan sakalın beyazıyla uyanabildi.

Hem de:}}

وَكَاَنَّمَا لَطَمَ الصَّبَاحُ جَب۪ينَهُ فَاقْتَصَّ مِنْهُ وَخَاضَ ف۪ى اَحْشَٓائِهِ

Yani: Ciriti istemek yolunda; sabah, atımın yüzüne yed-i beyzasıyla bir tokat vurdu. Atım dahi kısasını almak için tayyar olan subha erişti, yere vurdu, içinde dört ayağıyla gezindi. Demek atım çal'dır.

Hem de:}}

كَاَنَّ قَلْب۪ى وُشَاحَاهَا اِذَا خَطَرَتْ وَقَلْبَهَا قُلْبُهَا فِى الصَّمْتِ وَالْخَرَسِ

Yani: Kalbim mâşukumun kemeri gibi hareket ve hışhış etmekte; onun kalbi ise onun bileziği gibi sükûn ve sükûttadır. Demek beli ince, bileği kalın olduğu gibi; kalbim müştak, onun kalbi müstağnidir. Demek hüsün ve aşkı ve istiğnayı ve iştiyakı bir taş ile vurmuştur.

Hem de:}}

وَاَلْقَى بِصَحْرَٓاءِ الْغَب۪يطِ بَعَاعَهُ نُزُولَ الْيَمَانِىِّ ذِى الْعِيَابِ الْمُحَمَّلِ

Yani: Tacir-i Yemenî gibi yağmurdan gelen sel, yüklerini, eskallerini "Gabît" sahrasına attı.

Hem de:}}

غَارَ الْوَفَٓاءُ وَفَاضَ الْغَدْرُ وَانْفَرَجَتْ مَسَافَةُ الْخُلْفِ بَيْنَ الْقَوْلِ وَالْعَمَلِ

Yani: "Vefa, gavr-ı in'idama çekildi.. tufan-ı gadr feverana başladı. Kavl ve amel ortasında uzun bir mesafe açıldı..."}}

اَتَيْنَا طَائِعِينَ

İsteyerek emrine uyduk, geldik. (Fussilet 11)

اَلنَّارُ الْمُوقَدَةُ عَلَى الْاَفْئِدَةِ

Allah'ın tutuşturduğu, tâ kalplerin üstüne çıkacak bir ateş. غَرَسْتُ بِاللَّحْظِ وَرْدًا فَوْقَ وَجْنَتِهَا حَقٌّ لِطَرْف۪ى اَنْ يَجْنِىَ الَّذ۪ى غَرَسَا}}

Göz ucuyla yanaklara bir gül diktim, diktiği gülü koparmak gözümün hakkıdır.

فَلِلْعَيْنِ وَالْاَحْشَٓاءِ اَوَّلَ هَلْ اَتٰى تَلَاعَٓائِدِىَ الْاٰس۪ى وَ ثَالِثَ تَبَّتِ

Beni ziyaret eden doktor, göz ve iç organlarım için "Hel etâ" Sûresinin birinci âyetiyle "Tebbet" Sûresinin üçüncü âyetini okudu.

صَدٌّ حَمَا ظَمَٓائ۪ى لُمَاكَ لِمَاذَا وَ هَوَاكَ قَلْب۪ى صَارَ مِنْهُ جُذَاذًا

Niçin dudağındaki koyu renk, benim seni şiddetle sevmeme engel oldu. Halbuki aşkından kalbim param parça olmuştur.

حُشَاىَ عَلٰى جَمْرٍ ذَكِىٍّ مِنَ الْغَضَا وَ عَيْنَاىَ ف۪ى رَوْضٍ مِنَ الْحُسْنِ تَرْتَعُ

İç organlarım dikenli ağaçtan tutuşmuş ateş koru üzerindedir. Gözlerim ise güzellikten oluşan bir bahçede dolaşmaktadır.

عَلَى
{{{1}}}
اٰنْ خَيَالَات۪ى كِه دَامِ اَوْلِيَاسْت عَكْسِ مَهْرُويَانِ بُوسْتَانِ خُدَاسْت

Evliyaya tuzak olan hayaller, ilâhî bahçelerin ay yüzlü güzellerinin akisleridir. حَق۪يقَةُ الْمَرْءِ لَيْسَ الْمَرْءُ يُدْرِكُهَا فَكَيْفَ كَيْفِيَّةُ الْجَبَّارِ ذِى الْقِدَمِ هُوَ الَّذ۪ى اَبْدَعَ الْاَشْيَٓاءَ وَ اَنْشَاَهَا فَكَيْفَ يُدْرِكُهُ مُسْتَحْدَثُ النَّسَمِ}}

İnsan, kendi hakikatini dahi idrak etmekten âciz iken, herşeyden önce var olan ve herşeyi ceberutiyet-i mutlaka ile hükmü altında tutan Zâtı nasıl idrak edebilir? O Cebbâr-ı Zîkıdem ki, herşeyi ilk olarak yoktan yaratmış ve inşa etmiştir; sonradan var olup can bulanlar Onu nasıl idrak etsin? (İmam-ı Ali'ye (r.a.) ait olduğu rivayet edilmektedir. bk. Dîvân u İmamı Ali, Beyrut.)

لَوْ كَانَ ف۪يهِمَٓا اٰلِهَةٌ اِلَّا اللّٰهُ لَفَسَدَتَا

Eğer göklerde ve yerde Allah'tan başka ilâhlar olsaydı, ikisi de harap olup giderdi. (Enbiyâ 22)

وَ ف۪ى كُلِّ شَيْءٍ لَهُ اٰيَةٌ تَدُلُّ عَلٰى اَنَّهُ وَاحِدٌ

Herbir şeyde, Onun bir olduğuna delâlet eden bir âyet vardır. (İbnü'l-Mu'tez'in bir şiirinden alınmıştır. İbn-i Kesîr, Tefsîrü'l-Kur'âni'l-Azîm 24)

لَيْسَ كَمِثْلِه۪ شَيْءٌ جَلَّ جَلَالُهُ

Onun benzeri hiçbir şey yoktur, celle celâluhu.

نَخُو

O halde, işte başlıyorum.

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

Rahman ve Rahim Olan Allahın adıyla..

اَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى مُحَمَّدٍ ۨالَّذ۪ى دَلَّ عَلٰى وُجُوبِ وُجُودِكَ

Allah'ım, Senin Vücub-u Vücuduna delâlet eden Muhammed'e (a.s.m.) salât ve selam et.

لَيْسَ الْكَحْلُ كَالتَّكَحُّلِ

Fıtrî karagözlülük, sun'î (yapma) karagözlülük gibi değildir.

لِلْكُلِّ حُكْمٌ لَيْسَ لِكُلٍّ

Mecmûda bulunan bir kuvvet ve hasiyet var ki, eczâda bulunmaz. Yani, cemaatte bulunan kuvvet fertte yoktur.

وَالَّذ۪ى قَصَّ عَلَيْهِ الْقِصَصَ لِلْحِصَصِ وَسَيَّرَ رُوحَهُ ف۪ى اَعْمَاقِ الْمَاض۪ى وَ ف۪ى شَوَاهِقِ الْمُسْتَقْبَلِ فَكَشَفَ لَهُ الْاَسْرَارَ مِنْ زَوَايَا الْوَاقِعَاتِ اِنَّ نَظَرَهُ النَّقَّادَ اَدَقُّ مِنْ اَنْ يُدَلِّسَ عَلَيْهِ وَ مَسْلَكَهُ الْحَقَّ اَغْنٰى مِنْ اَنْ يُدَلِّسَ عَلَى النَّاسِ

Ona bu kıssaları hikâye ederek ruhunu mâzinin derinliklerinde ve istikbalin şahikalarında gezdiren ve hadisatın karanlık köşelerindeki esrar perdesini Onun için kaldırana yemin olsun ki, Onun keskin gözü kendisini şaşırtmayacak kadar dikkatli, Onun hak olan mesleği ise insanları aldatmaktan uzaktır.

اِنَّ اللّٰهَ عَلَى الْعَرْشِ اسْتَوٰى

O Rahmân ki, hükümranlığı Arşı kaplamıştır. (Tâhâ 5)

كَلِّمِ النَّاسَ عَلٰى قَدَرِ عُقُولِهِمْ

İnsanlarla anlayış seviyelerine göre konuş. (Buharî, İlim: 49'da şöyle geçmektedir: "Haddisu'n-nâse bimâ ya'rifûne.")

وَالَّذ۪ى عَلَّمَ الْقُرْاٰنَ الْمُعْجِزَ اِنَّ نَظَرَ الْبَش۪يرِ النَّذ۪يرِ وَ بَص۪يرَتَهُ النَّقَّادَةَ اَدَقُّ وَ اَجَلُّ وَ اَجْلٰى وَ اَنْفَذُ مِنْ اَنْ يَلْتَبِسَ اَوْ يَشْتَبِهَ عَلَيْهِ الْحَق۪يقَةُ بِالْخَيَالِ وَاِنَّ مَسْلَكَهُ الْحَقَّ اَغْنٰى وَ اَعْلٰى وَ اَنْزَهُ وَ اَرْفَعُ مِنْ اَنْ يُدَلِّسَ اَوْ يُغَالِطَ عَلَى النَّاسِ

Kur'ân-ı Mu'cizü'l-Beyânı öğretene and olsun ki, Beşîr ve Nezîr olan Zâtın bakışı ve herşeyi inceden inceye tetkik eden basireti, hakikati hayale karıştırmak veya benzetmekten yüce, dakik ve parlaktır; hak olan mesleği ise, insanları aldatmak veya yanıltmaktan müstağni, münezzeh ve yücedir.

وَ انْشَقَّ الْقَمَرُ

Ay yarıldı. (Kamer 1)

مَا الدَّل۪يلُ الْوَاضِحُ عَلٰى وُجُودِ الْاِلٰهِ الَّذ۪ى تَدْعُونَنَا اِلَيْهِ Bizi, kendisine iman etmeye çağırdığınız Allah'ın varlığına delâlet eden açık delil nedir?
نَخُو بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

Öyle ise: Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla.

هذا تقريض لأخي الصّغير

(Küçük biraderim Abdülmecid'in takrizidir) أحمده تعالى حمدًا بلا حدّ، وأصلي على رسوله سيدنا محمد وعلى اٰله وصحبه سالكي الطريق الٔاسدّ}}

وبعد: فاعلم أنه من يَرُمْ أن يعرج الى سماء الحقائق، ويسم أن يسرح فكره فى رياض الدقائق، ويطلب ميزانًا لتمييز الكاذب عن الصادق، ومكنسة لتكنيس غبار الٔاوهام عن وجوه الشقائق، وجنة يروض فيها جياد الٔافكار، وجُنة يدافع بها نضال السقيمة من الٔاخيار، ومضمارًا يبارز فيه الٔابطال من الٔاجبار: فعليه يتدرس وتدريس هذا الكتاب.. لٔانه قد بني على أساسي تهديم الخطأ وتعمير الصواب، وأصلى تصقيل الاسلامية عن الوهميات التى بها تعاب، وتصفية العقائد عن الخرافات التى بها تشاب.. كيف لا، وقد أخرج تلك الحقائق الموؤدة في أخاديد الخبالات، وفض أفواه الٔاوهام عن مكنونات هاتيك النكات. فحل الٔاذهان، وأذهن الفحول، وسمح به ثاقب الٔافكار، وأفكر العقول وخاطر كل ما يوصف به فهو فوقه ولو بذل الواصف في أطرائه طوقه
و ان شككت فيما أقول فيه، انظر الى الفرائد الساقطة من فيه
ويحق أن يقال في تأليفه
بديع النسج والاسداء انشا ٭ من التعييب والتّغْيير حاشا
كتابًا باللٰالي قد توشا ٭ أناسي النصوص قد تحشّا
مرىٔ الصدق والحق المبين ٭ ويومي للكنوز تحت غين
ولذي الدين والٔاحباب زين ٭ كما للقالي والحساد شين
يمزق عن وجوه الحق مينا ٭ يعمّى لذوي الالحاد عينًا
محك للنحول من نقول ٭ وقيد للعقول من فحول
جدير بالتقلّد في نحور ٭ محافظة الحدود والثغور
خليق بالتقلد في العناق ٭ لضرب الفرق في رأس النفاق
على الطرف متى يُسطر سُطُر ٭ ه لا يعشاه طول الدهر عور
على القلب بان تكتب أحرى ٭ وأن تجعل مكان الحبر تبرًا
صغير الجرم تبرى المثال ٭ كمرقاةٍ الى أوج الكمال
كثير الرموز والمعنى دقيق ٭ وعن دركه ذو الطعن سحيق
هلال الشكّ معناه فحدد ٭ بكحل ضدّه العين فراود
و اني لا يكون ذا كذا كا ٭ ويختصم بكتفيه السماكا
وقد أنشاه رازيّ الٔاوان ٭ مجيد للبديع في الزمان
وذا العصر به يعلو وسام ٭ لذا التأليف تاريخ تمام

Allah-u Tealaya hadsiz derecede hamd eder ve O'nun elçisi Efendimiz Muhammed (a.s.m.)'e ve doğru yolda O'nu takib eden âl ve ashabına da salât ederim.

Bundan sonra imdi:}} Şunu bilesin ki, her kim; hakikatlerin semasına yükselmek, fikirlerini ince mânâlar ve derin bilgiler bahçesinde beslemek, doğru ve gerçek olanı yalan ve sahte olandan ayırd etmek, ihtilaflı meselelerden vehim tozlarını süpürüp temizlemek, içinde fikir küheylanlarının beslenip geliştiği bir bahçeye sahip olmak, istikametli fikirleri sakat düşünce ve fikirlere karşı bir kalkan bulmak, içinde önde gelen büyük âlimlerin yarışacağı bir meydan isterse onun kitabı okuması ve okutması gerekir. Çünkü bu kitap, iki temel ve iki esas üzerine bina edilmiştir:}}

a) Yanlışı yıkıp ortadan kaldırmak ve doğruyu tamir etmek. b) İslamiyet'i leke ve utanç verici vehmiyattan temizlemek ve inanç esaslarını (akîdeyi) de ona bulaşan hurafelerden arındırmak, tasfiye etmek.

Nasıl böyle olmasın ki;}}

Bu kitap: örtülü ve gizli hakikatleri gün yüzüne çıkardı ve bu gizli nükteleri vehimlerin hücumundan kurtardı. Akıllara nüfuz edip, daha önce haberdar olmadıkları mânâları büyük âlimlerin fikirlerine, zihinlerine yerleştirdi. Keskin ve ince fikirlerin önünü açtı. Akılları fikirlerle donattı ve hakkında dile getirilen bütün vasıfları ve medhiyeleri gölgede bırakmıştır. Zira o bütün bu vasıfların, medhiyelerin üstündedir.

Eğer, bütün bu söylediklerimde bir şüphen varsa, müellifin ağzından çıkan inci-misal şu sözlere bak. Bu kitap hakkında şöyle söylenmeyi hak etmiştir.

1- Bu kitap, dokuması ve örgüsü, eşi benzeri olmayan bir inşadır. Ayıplanma ve kusurlu olma ihtimalinden uzaktır.

2- İncilerle süslü, en iyi metinlerle dolu, noksanlardan arınmış bir kitaptır.

3- O, doğru olanları, hakikatleri açıkça gösterir. Ve sık ağaçlar altında gizli hazinelere işaret eder.

4- Dindarların ve dostların süsü, koğuculuk yapanların (lâf taşıyanların) ve hased edenlerin (çekememezlik yapan, kıskananların) da ayıbıdır.

5- Hakikatlerin yüzündeki tüm yalan ve iftiraları parçalar, mülhidlerin (dinsizlerin, kafirlerin) gözlerini kör eder.

6- Doğru bilgileri uydurma hikâyelerden ayıran bir mihenk, yüksek âlimlerin akıllarını hataya düşmekten koruyan bir bağdır.

7- Gerdanlık gibi boyna takılmaya layıktır. Hudutları ve düşmanların giriş yerlerinin muhafızıdır.

8- Nifakın başının ortasına vurup yarmak için kuşanmaya, gerdanlık gibi boyna takılmaya layıktır.

9- Onun satırları bir defa göze göründü mü, o göze ebediyen körlük gelmez.

10- O, senin onu kalbinin üzerine mürekkep yerine altınla yazmana lâyıktır.

11- Hacmi küçük ama eşsizdir. Kemalin zirvesine ulaştıran bir merdivendir.

12- Remizleri çok, mânâları pek ince ve derindir. Ona dil uzatan, onu anlamaktan pek uzaktır.

13- Onun mânâsı "şek günü"nün hilali gibidir. Keskin ve derin nazarla ona bak! Sürme ile gözünü keskinleştir de öyle o mânâlara dal! 14- Bu, nasıl böyle olmasın ki, çünkü çıkıp herkese meydan okuyor.

15- En güzel biçimde zamanın Râzî'si onu inşâ etti, yazdı. Zamanın şereflisi Bediüzzaman yazdı, te'lif etti.

16- Bu asrın rütbesi onunla yükselir. Bunun te'lifinin tam tarihi budur.

Abdülmecid

Münâzarat

Muhakemat eseri gibi, Münazarat Risalesi de hem Arabça hem Türkçe olarak 1910'da te'lif edilip 1913'de tab' edilmişlerdir.

غرض نقشيست كه ازما باز ماند ٭ كه هستيرا نمى يابم بقايى

Yazmaktan maksat, bizden bir nakşın bâki kalmasıdır. Çünkü varlığımızda bekâ yoktur.

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla.

والصَّلَاةُ عَلَى سَيِّدِ الْعَالَمِ

Salât, âlemin efendisinin üzerine olsun.

رَغْمًا عَلٰى اَنْفِ اَبِى الْعَلَاءِ الْمَعَرِّى

Ebu'l-Âlâ el Maarri'nin burnunun rağmına (karamsarlığına) rağmen" anlamında bir deyim.

وَشَاوِرْهمْ فِى الْاَمْرِ

İşlerinde onlarla istişare et. (Âl-i İmrân 159)

وَاَمْرُهُمْ شُورٰى بَيْنَهُمْ

Onların işleri, kendi aralarında şura iledir. (Şûrâ 38)

مُوتُوا قَبْلَ اَنْ تَمُوتُوا

Ölüm gelmeden önce ölünüz.

{{{1}}}

Allah'ı bırakıp da birbirinizi rab edinmeyin. (Âl-i İmrân 64)

حُرِّيَّةٌ حَرِّيَّةٌ بِالنَّارِ ِلَانَّهَا تَخْتَصُّ بِالْكُفَّارِ

Hürriyet, ateşe lâyıktır, çünkü o ancak kâfirlere hastır.

حُرِّيَّةٌ عَطِيَّةُ الرَّحْمٰنِ اِذْ اَنَّهَا خَاصِّيَّةُ الْا۪يمَانِ

Hürriyet Rahmân'ın ihsânıdır, zira o imanın bir hassası ve seçkin bir özelliğidir.

عَاجِلًا

Hemen, şimdi.

آجِلًا

Sonra, bilahere.

وَسَيَاْخُذُ الْاِسْلَامُ بِيَم۪ينِه۪ مِنَ الْحُجَّةِ سَيْفًا صَارِمًا جَزَّارًا مُهَنَّدًا وَ بِشِمَالِه۪ مِنَ الْحُرِّيَّةِ لِجَامَ فَرَسٍ عَرَبِىٍّ مُشْرِقِ اللَّوْنِ فَالِقًا بِفَاْسِه۪ وَقَوْسِه۪ رُؤُسَ الْاِسْتِبْدَادِ الَّذ۪ى بِهِ انْدَرَسَ بَسَات۪ينُنَا

Sağlam, keskin ve bilenmiş hüccetten kılıcı sağ eline ve hürriyeti de, parlak renkli Arap atının dizgini gibi sol eline alacak olan İslâm, bağ ve bahçelerimizin kökünü kurutan istibdadın başını parçalayacaktır.

عَلَى رَغْمِ اَنْفِ اَبِى الْيَاْسِ

Ümitsizliğin babasının burnu yere sürtmesine rağmen...

فَكُلُّ آتٍ قَرِيبٌ

Her gelecek (uzak da olsa) yakındır. (İbn Mâce, Mukaddime 46)

اَعُوذُ بِاللّٰهِ مِنَ الشَّيْطَانِ وَ السِّيَاسَةِ

Şeytan ve siyasetten Allah'a sığınırım.

دُونَهُ خَرْطُ الْقَتَادِ

Önünde dikenli bir ağacın kabuğunu soymak kadar güç engeller var. (Arap Atasözü)

لَا تَتَّخِذُوا الْيَهُودَ وَ النَّصَارٰى اَوْلِيَٓاءَ

Yahudileri ve Hıristiyanları dost edinmeyin. (Mâide 51)

مَنْ اٰذٰى ذِمِّيًّا

Kim bir zimmiye eziyet ederse... (Hadis-i şerifin devamı şöyledir: "ben onun hasmıyım. Ve kimin hasmı ben olursam, kıyamette onunla hesaplaşırım." (Kenzü'l-Ummal, 4.cilt, hadis no: 10909))

لَيْسَ لِلْاِنْسَانِ اِلَّا مَا سَعَى

İnsan için ancak çalıştığının karşılığı vardır. (Necm 39)

اَلْكَاسِبُ حَبِيبُ اللّٰهِ

Çalışıp kazanan, Allah'ın sevdiği bir kuldur.

مِنْ حَيْثُ هِىَ مَزْرَعَةُ الْاٰخِرَةِ
{{{1}}}
اَجَلْ اِنَّ ف۪يكُمْ ذَكَاوَةً اِنَّمَا تَتَزَاهَرُ بِالزَّكَاةِ

Sizde öyle bir zekâ var ki, ancak zekât ile çiçek açar.

فَعَلَيْكُمْ بِالتَّدَارُكِ لِمَا ضَيَّعْتُمْ فِى الصَّيْفِ

Vakit geçmiş değil, eskiden, yazda kaybettiklerinizi şimdi tadârik edin.

وَقَدْ قَطَعَ الطَّر۪يقَ عَلَى الشَّقَاوَةِ هٰذَا الْمَيَلَانُ

İşte bu meyelân, şakîliğin yolunu kesmiştir.

كَمَثَلِ حَبَّةٍ اَنْبَتَتْ سَبْعَ سَنَابِلَ ف۪ى كُلِّ سُنْبُلَةٍ مِائَةُ حَبَّةٍ

Bir daneye benzer ki, ondan yedi başak sümbüllenir; her bir başakta da yüz dane bulunur. (Bakara 261)

قَدْ اَكَلَ الدَّهْرُ عَلَيْهَا وَ شَرِبَ

Zaman, işte şu âdetin sırtından yiyip içti. Asırlarca böyle devam etti.

اَلْمِلَّةُ بَاقِيَةٌ وَمَا اَمَدَّهَا وَالْفَرْدُ فَان۪ى وَمَا يَتَمَثَّلُهُ

Millet ve millete destek veren şey bâkîdir. Ferd ve ferdi temsil eden şey de fânîdir مَا تَقُولُ فِى الْاِحْسَانَاتِ الشَّخْصِيَّةِ فِى السَّلَفِ اُمَنَاءِ الْاُمَّةِ وَرُشَدَاءِهَا وَسُيُوفِ الدَّوْلَةِ وَصَلَاحِهَا تَجَلَّتِ الْعُبُوسِيَّةُ بِمَكَارِمِهَا بِاِهْدَاءِ عَشَرَةِ دَنَان۪يرَ لِشِعْرٍ لَا يُوَازِنُ شَع۪يرَةً}} Ümmetin emin ve reşid kişileri, devletin de kılıç ve salâhı olan selefin, bir arpa tanesi etmeyen bir şiire on dinar bağışta bulunmak gibi ihsanat-ı şahsiyelerinde ortaya çıkan hazin hale ne dersin?}}

ف۪يهِ مَا ف۪يهِ... مَعَ اَنَّهَا بِالنِّهَايَةِ قَدِ انْجَرَّتْ اِلَى النَّوْعِ وَالْمِلَّةِ ِلَانَّ اللِّسَانَ الَّذ۪ى خَدَمَهُ الشِّعْرُ خَيْطُ الْمِلِّيَّةِ مَعَ اَنَّ هٰذَا الزَّمَانَ هُوَ الَّذ۪ى كَشَفَ عَنْ اِحْتِيَاجِ الْمِلِّيَّةِ وَفَتَحَ الْبَابَ لِهٰذَا الْمَقْصَدِ الْعَال۪ى

Buna bakmak lâzım... Bununla beraber bu bağışlar, nev'e ve millete döner; çünkü şiirin hizmet ettiği lisân, milliyetin ipidir. Nitekim bu zaman, milliyet ihtiyacını ortaya çıkarmış ve bu maksad-ı âlinin kapısını açmıştır.

نَعَمْ اَنَّ بَيْنَهُمْ حُمَاةً لِلْمِلِّيَّةِ فَنَشْكُرُهُمْ وَ مُتَكَاسِل۪ينَ فَنَشْكُوهُمْ وَ مُتَحَيِّر۪ينَ فَنُرْشِدُهُمْ وَ اَمْوَاتًا فَنُحَافِظُ عَلٰى م۪يرَاثِهِمْ لِئَلَّا يَاْخُذَهُ مَنْ
"Evet, içlerinde gayet hamiyetli adamlar var; onlara teşekkür ederiz. Bazı tenbeller var; onlardan şikâyet ederiz. Bazı şaşkın ve tereddütlü olanlar var; onları irşad etmek isteriz. Bazı ölmüşler var; miraslarını muhafaza etmek isteriz. Ta yeni çıkmalar almasınlar."
وَلَقَدِ انْتَقَشَ ف۪ى سُوَيْدَٓاءِ قُلُوبِهِمِ الطَّاهِرَةِ الصِّبْغَةُ الرَّبَّانِيَّةُ وَ ف۪ى خَلَدِهِمْ ضِيَٓاءُ الْحَق۪يقَةِ

Gerçekten onların temiz kalblerinin merkezine sıbğa-i Rabbâniye ve gönüllerine de hakikatin ziyası nakşolunmuştur.

نَد۪يمَانْ بَادَهَا خُورْدَنْد رَفْتَنْد تَه۪ى خُمْخَانَهَا كَرْدَنْدُ و رَفْتَنْد
{{{1}}}
اَلَّا تَخَافُ اَنْ تُص۪يبَهُمْ بِجَهَالَةٍ فَتُصْبِحَ عَلٰى مَا فَعَلْتَ مِنَ النَّادِم۪ينَ

Cahillikle onlara dokunup da yaptığına pişman olmaktan hiç korkmaz mısın?}}

اِنَّ الْمَوْلٰى جَلَّ جَلَالُهُ قَدْ وَسَمَ بِقُدْرَتِهِ عَلٰى جِبَاهِهِمِ الرَّف۪يعَةِ نَقْشَ الْحَق۪يقَةِ وَمُرَاد۪ى اَنْ اُرْشِدَ مَنْ طَاشَ فَهْمُهُ مِنْ ذٰلِكَ النَّقْشِ

Mevlâ (celle celâluhu) onların yüksek alınlarına nakş-ı hakikati resmetmiştir. Benim muradım ise, bu nakşın mânâsını anlamakta zorlanan kimseleri irşad etmektir.

اِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ اِخْوَةٌ

Mü'minler ancak kardeştirler. (Hucurât 10)

لَا يُؤْمِنُ اَحَدُكُمْ حَتّٰى يُحِبَّ ِلَاخ۪يهِ مَا يُحِبُّ لِنَفْسِه۪

Sizden hiçbiriniz kendisi için istediğini din kardeşi için istemedikçe tam iman etmiş olamaz. (Müslim, İman: 71, 72; Buharî, İman: 7; Tirmizî, Kıyâme: 59; Nesâî, İman: 19, 33; İbn-i Mâce, Mukaddime: 9, Cenâiz: 1; Dârimî, İsti'zân: 5, Rikâk: 29; Müsned 89 176, 206, 251, 272, 278, 289)

اِنَّمَا الْاَعْمَالُ بِالنِّيَّاتِ

Ameller niyetlere göredir. (Buharî, Bed'ü'l-Vahy: 1, İman: 41, Nikâh: 5, Talâk: 11, Menâkıbu'l-Ensâr: 45, Itk: 6, İman: 23, Hıyel: 1; Müslim, İmâra: 155; Ebû Dâvud, Talâk: 11; Tirmizî, Fedâilü'l-Cihâd: 16; Nesâî, Tahâra: 50, Talâk: 24, Eymân: 19; İbn-i Mâce, Zühd: 26; Müsned: 1:25, 43)

مَا لَا يُدْرَكُ كُلُّهُ لَا يُتْرَكُ كُلُّهُ

Birşey bütünüyle elde edilmezse, tamamen de terk edilmez.

اَلْمَلَامُ عَلٰى مَنِ اتَّبَعَ الْهَوٰى وَالسَّلَامُ عَلٰى مَنِ اتَّبَعَ الْهُدٰى

Bütün levm ve itâb ve nefret, hevâ ve hevese tâbi olanlara olsun. Selâm ve selâmet, hüdâya tâbi olanlar üstüne olsun.

{{{1}}}

Efendine efendi olmaya çalışma... Âmirlik taslama!}}

لَيْسَ لِلْاِنْسَانِ اِلَّا مَا سَعَى

İnsan için ancak çalıştığının karşılığı vardır. (Necm 39)

اِنَّ لَكُمْ فِى الْمَشَقَّةِ الرَّاحَةَ اِنَّ الْاِنْسَانَ الْمُتَهَيِّجَةَ فِطْرَتُهُ رَاحَتُهُ فِى السَّعْىِ وَ الْجِدَالِ

Size, meşakkatta büyük rahatlık var. Çünkü fıtratı, yaratılışı heyecanlı olan insanın rahatı ancak çalışmak ve mücadele ile olabilir.

الخطبة الشّاميه

Hutbe-i Şâmiye

Bu Hutbe-i Şâmiye eseri, 1911 yılı baharında Üstad Bediüzzaman Said-i Nursî Hazretleri otuzbeş yaşlarında iken Şam'da, Şam ülemasının ısrarı üzerine Câmi-i Emevî'de irad ettiği bir hutbedir. Aynı sene içinde İstanbul'da 1. baskısı, 2. tab'ı da 1912'de yapılmıştır. Bilâhere müellifi Bediüzzaman Said-i Nursî tarafından 1951'de Türkçeye tercüme edilerek neşredilmiştir.

بِاسْمِه۪ سُبْحَانَهُ

Her türlü noksan sıfatlardan yüce olan Allah'ın adıyla.

وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪

Hiçbirşey yoktur ki Allah'ı hamd ile tesbih etmesin. (İsrâ 44)

اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللّٰهِ وَبَرَكَاتُهُ اَبَدًا دَٓائِمًا

Allah'ın selâmı rahmeti ve bereketi ebediyyen üzerinize olsun.

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
لَا تَقْنَطُوا مِنْ رَحْمَةِ اللّٰهِ

Yani, "Rahmet-i İlâhiyeden ümidinizi kesmeyiniz."}} Hem hadsiz salât ve selâm ol Peygamberimiz Muhammed Mustafa Aleyhissalâtü Vesselâm üzerine olsun ki, demiş: جِئْتُ ِلُاتَمِّمَ مَكَارِمَ الْاَخْلَاقِ}} Yani, "Benim insanlara Cenâb-ı Hak tarafından bi'setim ve gelmemin ehemmiyetli bir hikmeti, ahlâk-ı haseneyi ve güzel hasletleri tekmil etmek ve beşeri ahlâksızlıktan kurtarmaktır."}}

اَحْسَنَ كلَّ شَيْءٍ خَلَقَهُ

O (Allah) ki, yarattığı herşeyi çok güzel yaptı. (Secde 7)

لَا تَقْنَطُوا مِنْ رَحْمَةِ اللّٰهِ

Rahmet-i İlâhiyeden ümidinizi kesmeyiniz. (Zümer 53)

مَا لَا يُدْرَكُ كُلُّهُ لَا يُتْرَكُ كُلُّهُ

Birşey bütünüyle elde edilmezse, bütünüyle de terk edilmez.

اَنَا عِنْدَ ظَنِّ عَبْدِى بِى

Ben kulumun zannı üzereyim (yani kulum Beni nasıl tanırsa, ona öyle muamele ederim). (Buharî, Tevhid: 15, 35; Müslim, Tevbe: 1, Zikr: 2, 19; Tirmizî, Zühd: 51, Daavât: 131; İbni Mâce, Edeb: 58; Dârimî, Rikak: 22; Müsned 251, 315, 391, 412, 445, 482, 516, 517, 524, 534, 539 210, 277, 491 106)

اَعُوذُ بِاللّٰهِ مِنَ الشَّيْطَانِ وَ السِّيَاسَةِ

Şeytan ve siyasetten Allah'a sığınırım.

اِمَّا الصِّدْقُ وَاِمَّا السُّكُوتُ

Ya doğruyu söylemek, ya da sükût etmek.

مَنْ كَانَ هِمَّتُهُ نَفْسُهُ فَلَيْسَ مِنَ الْاِنْسَانِ ِلَانَّهُ مَدَنِىٌّ بِالطَّبْعِ

Yani, "Kimin himmeti yalnız nefsi ise, o insan değil. Çünkü, insanın fıtratı medenîdir."}}

وَ اَمْرُهُمْ شُورٰى بَيْنَهُمْ

Onların yönetimi, aralarında yaptıkları istişare iledir. (Şûrâ 38)

اَنْ لَا يُذَلِّلَ وَ لَا يَتَذَلَّلَ مَنْ كَانَ عَبْدًا لِلّٰهِ لَا يَكُونُ عَبْدًا لِلْعِبَادِ لَا يَجْعَلْ بَعْضُكُمْ بَعْضًا اَرْبَابًا مِنْ دُونِ اللّٰهِ نَعَمْ اَلْحُرِّيَّةُ الشَّرْعِيَّةُ عَطِيَّةُ الرَّحْمٰنِ
"Yani: İman bunu iktiza ediyor ki; tahakküm ve istibdad ile başkasını tezlil etmemek, zillete düşürmemek; ve zalimlere tezellül etmemek. Allah'a hakikî abd olan, başkalara abd olamaz. Birbirinize -Allah'tan başka- kendinize Rab yapmayınız!... Yani Allah'ı tanımayan; her şeye, herkese nisbetine göre bir rububiyet tevehhüm eder, başına musallat eder. Evet hürriyet-i şer'iye; Cenab-ı Hakk'ın Rahman, Rahîm tecellîsiyle bir ihsanıdır ve imanın bir hassasıdır."
فَلْيَحْيَا الصِّدْقُ وَلَا عَاشَ الْيَاْسُ فَلْتَدُومِ الْمُحَبَّةُ وَلْتَقْوَى الشُّورٰى وَالْمَلَامُ عَلٰى مَنِ اتَّبَعَ الْهَوٰى وَالسَّلَامُ عَلٰى مَنِ اتَّبَعَ الْهُدٰى

Yaşasın sıdk! Ölsün yeis! Muhabbet devam etsin! Şûrâ kuvvet bulsun! Bütün levm ve itâb ve nefret, hevâ hevese tâbi olanlara olsun. Selâm ve selâmet, hüdâya tâbi olanlar üstüne olsun. Âmin.

تشخيص العلّة

Teşhis-ül İllet (Türkçesi)

İlk tabında, Hutbe-i Şamiye'ye ikinci zeyl olarak girmiş olan "Teşhis-ül İllet" risalesi, müellifi tarafından bir kısmı Türkçeye çevrilmiş metnidir.

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla.

اَلسَّارِقُ وَ السَّارِقَةُ فَاقْطَعُوا اَيْدِيَهُمَا

Hırsız erkeğin ve hırsız kadının elini kesin. (Mâide 38)

لَا اِكْرَاهَ فِى الدِّينِ

Dinde zorlama yoktur. (Bakara 256)

تَعَالَوْا اِلٰى كَلِمَةٍ سَوَاءٍ بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمْ

De ki: Ey kitap ehli olanlar (Yahudi ve Hristiyanlar): Sizinle bizim aramızda eşit olan bir kelimeye gelin. (Âl-i İmrân 64) تَعَالَوْا}}

Gelin, geliniz. (Âl-i İmrân 64)

İki Mekteb-i Musîbetin Şehâdetnâmesi Yahud Divan-ı Harb-i Örfî ve Said-i Kürdî

Bu eser, Bediüzzaman Hazretlerinin 1909 yılında İstanbul'da Sıkıyönetim Mahkemesinde 1911 ve 1912 yıllarında iki defa tab'edilmiş, her iki tab' da Kürdîzâde Ahmed Ramiz tarafından gerçekleştirilmiştir.

بِسْمِ اللّٰه الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ

Rahman ve Rahîm olan Allah'ın adıyla.

اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ وَ الصَّلَاةُ وَ السَّلَامُ عَلٰى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَ عَلٰى اٰلِه۪ وَ صَحْبِه۪ اَجْمَع۪ينَ

Her türlü hamd ve övgü, medih ve minnet âlemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur. Sâlat ve selâm ise Efendimiz Muhammed (a.s.m.) üzerine olsun.

يَوْمَ تُبْلَى السَرَّائِرُ

Sırların ortaya çıktığı gün... (Tarık Sûresi: 9)

اِذًا مَحَاسِنِى اللَّات۪ى اَدِلُّ بِهَا كَانَتْ ذُنُوب۪ى فَقُلْ ل۪ى كَيْفَ اَعْتَذِرُ

Yani, "Medar-ı iftiharım olan mehasinim, şimdi günah sayılıyor! Artık nasıl itizar edeyim, mütehayyirim!"}}

سَيِّدُ الْقَوْمِ خَادِمُهُمْ

Toplumun efendisi, onlara hizmet edendir. (Suyutî, el-Fethü'l-Kebir: 21168; Aclûnî, Keşfü'l-Hafâ: 1/409)

اِنَّمَا الْحِيلَةُ فِى تَرْكِ الْحِيَلِ

Gerçek hile, hileyi terk etmektedir.

فَلْيَشْهَدِ الثَّقَلَانِ اَنِّى مُرْتَجِعٌ

Bütün insanlar ve cinler şahit olsun ki, ben mürteciyim

اَلْحَقُّ يَعْلُو وَلَا يُعْلَى عَلَيْهِ

Hakkın hatırı yücedir, hiçbir şey ondan yüce ve üstün olamaz.

بَسْ كُنَمْ چُونْ ز۪يرَكَانْرَا ا۪ينْ بَس اسْت
بَانْگِ دِهْ كَرْدَمْ اَگَرْ دَرْ دِهْ كَس اسْت

Akıllı olanlar için bu söylediklerim yeterlidir. Köye seslendim, şayet köyde sesimi duyan varsa...

وَ لَوْلَا تَكَال۪يفُ الْعُلٰى وَ مَقَاصِدُ عَوَالٍ ٭ وَ اَعْقَابُ الْاَحَاد۪يثِ ف۪ى غَدٍ
لَاعْطَيْتُ نَفْس۪ى فِى التَّخَلّ۪ى مُرَادَهَا ٭ وَ ذَاكَ مُرَاد۪ى مُذْ نَشَئْتُ وَ مَقْصَد۪ى
وَ اَكْتُمُ اَشْيَٓاءً وَلَوْ شِئْتُ قُلْتُهَا ٭ وَلَوْ قُلْتُهَا لَمْ اُبْقِ لِلصُّلْحِ مَوْضِعًا

Şayet büyük sorumluluklar, ulvi gayeler ve hadiselerin yarın ne getireceği düşünülmeseydi..

Nefsimizin isteklerine kavuşmasına yol verirdim.. Bu, benim çocukluktan beri izlediğim yol ve ulaşmak istediğim gayemdir.

Bazı şeyler de var ki onları da gizliyorum, şayet onları da söylersem barış için bir yer bırakmamış olurum.

وَ كُلُّ النَّاسِ مَجْنُونٌ وَلٰكِنْ ٭ عَلٰى قَدَرِ الْهَوَى اخْتَلَفَ الْجُنُونُ

Bütün insanlar mecnundur. Fakat insanların arzu ve istekleri sayısınca delilik çeşitleri vardır.

وَ كَمْ مِنْ عَٓائِبٍ اَمْرًا صَح۪يحًا ٭ وَ اٰفَتُهُ مِنَ الْفَهْمِ السَّق۪يمِ

Doğru ve sağlam olan bir işi ayıplayanlar çok olur. Oysa bunu ayıplamaları onların sakat anlayışlarından kaynaklanmaktadır.

د۪يوَانَه رَا قَلَمْ ن۪يسْت

Divane için kalem gerekmez, yani sorumluluk yoktur.

قَدْ اتَّسَعَ الْخَرْقُ عَلَى الرَّاقِعِ

Yırtık, yamadan daha geniş hale geldi.

{{{1}}}

Makale - 14

VOLKAN

18 Mart 1325 / 31 Mart 1909

Sayı: 90

REDD-ÜL EVHAM

İttihad-ı Muhammedî (Aleyhissalâtü Vesselâm) cemaatine isnad ettikleri dokuz evham-ı fâsideyi reddedeceğim.

لَا خَيْرَ فِى دُنْياً بِلَا دِينٍ

Din olmadan dünyada hayır yoktur.

لَا اِكْرَاهَ

Zorlama yoktur. (Bakara 256)

وَالسَّلَامُ عَلَى مَنِ اتَّبَعَ الْهُدَى

Selâmet hidayete tabi olanların üzerine olsun.

Makale - 15

VOLKAN

Sayı: 97

25 Mart 1325 / 7 Nisan 1909

ZİYA-YI HAKİKAT

لَا اِكْرَهَ فِى الدِّينِ

Dinde zorlama yoktur. (Bakara 256)

نَحْنُ رِجَالٌ وَهُمْ رِجَالٌ

Onlar erkekse, biz de erkeğiz. (İmam-ı Âzam'a atfedilen bir söz)

Makale - 16

VOLKAN

Sayı: 101

29 Mart 1325 / 11Nisan 1909

LEMEÂN-I HAKİKAT VE İZÂLE-İ ŞÜBEHÂT

لَا خَيْرَ فِى الدُّنْيَا بِلَا دِينٍ

Din olmadan dünyada hayır yoktur.

اِلَىَّ لَعَمْر۪ى قَصْدُ كُلِّ عَج۪يبَةٍ ٭ كَاَنّ۪ى عَج۪يبٌ ف۪ى عُيُونِ الْعَجَٓائِبِ

Ömrüme yemin olsun ki, asıl garip olan şey, acaib kişilerin gözünde benim garip sayılmamdır.

وَالسَّلَامَةُ عَلَى مَنِ اتَّبَعَ الْهِدَايَةَ

Selâmet, hidayete tabi olanların üzerine olsun.

Makale - 17

Şu gelecek makaleler Otuzbir Mart hâdisesinde isyan eden sekiz tabur askeri itaâta getiren ve musibeti yüzden bire indiren iki derstir. ŞMüellifM

MMMVolkan

Serbestî

Mizân

No:107

Sayı: 111

Sayı: 128

4 Nisan 1325

2 Nisan 1325

17 Nisan 1909

15 Nisan 1909

KAHRAMAN ASKERLERİMİZE

Makale - 18

Volkan

Mizân

No: 110

Sayı: 129

7 Nisan 1325

4 Nisan 1325

20 Nisan 1909

17 Nisan 1909

ASÂKİRE HİTAB

Makale - 19

İKDAM

22 Şubat 1336 / 7 Mart 1920

Sayı: 8273

KÜRDLER VE OSMANLILIK

İkdam Ceride-i Muteberesine! Sadat-ı Berzenciye'den Dava Vekili Ahmet Arif

Hizan Sadat-ı Kiramından İhtiyat Binbaşısı

Muhammed Sıddık

Ulema-i Ekrad'dan

Said-i Kürdî

Makale - 20

SEBİL-ÜR REŞAD

4 Mart 1336 / 17 Mart 1920

Sayı: 461

KÜRDLER VE İSLÂMİYET

اَلْاِسْلَامُ جَبَّ الْعَصَبِيَّةَ الْجَاهِلِيَّةَ

İslâm cahiliyet asabiyetini ortadan kaldırmıştır. (Hadis. Bkz. Müsned: 4/199, 204-205; Müslim, imare: 53-54; Ebu Davud, Edeb: 111-112; ibn Mâce, Fiten: 7)

Lemeât

Evkaf-ı İslâmiye Matbaası İstanbul 1337-1339 (1921)

مِنْ بَيْنِ هِلَالِ الصَّوْمِ وَ هِلَالِ الْعِيدِ

Ramazan hilâli ile bayram hilâli arasından..

اَلْمَرْءُ عَدُوٌّ لِمَا جَهِلَ

Kişi bilmediği şeyin düşmanıdır. (Ali ibni Ebî Talib, Nehcü'l-Belâğa, s. 780)

قَوْلِ نَوَالَاسِيسَبَانْ
"Sahabelerin gazevâtına dair Kürtçe "Kavl-i Nevâlâ Sîsebân" namında bir destan."
نَجْمُ اَدَبٍ وُلِدَلِ هِلَالَىْ رَمَضَانَ

Yani, "Ramazan'ın iki hilâlinden doğmuş bir edep yıldızıdır." (1337 eder.)

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ

Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla.

اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ وَالصَّلَاةُ وَالسَّلَامُ عَلٰى سَيِّدِ الْمُرْسَل۪ينَ وَ عَلٰى اٰلِه۪ وَ صَحْبِه۪ اَجْمَع۪ينَ
{{{1}}}

Gece seyahat ettiren Allah, her türlü noksandan münezzehtir. (İsrâ 1)

اَلْقَاتِلُ لَا يَرِثُ

Katil miras alamaz. (Tirmizi, Ferâiz: 17; Ebû Dâvud, Diyât: 18; Dârimî, Ferâiz: 41; İbn-i Mâce, Ferâiz: 8, Diyât: 14; Müsned 49.)

خُذْ مَا صَفَا دَعْ مَا كَدَرْ

Güzel ve huzur vereni al, çirkin ve keder vereni bırak.

مَنْ قَتَلَ نَفْسًا بِغَيْرِ نَفْسٍ

Kim bir cana kıymamış bir kimseyi öldürürse... (Mâide 32)

الجمعية التى فيها التسا ند آلة خلقت لتحر يك السكنات الجماعية التى فيها التحا سد آلة خلطت لتسكين الحركات

İçinde tesanüd bulunan cemiyet, durgunlukları harekete geçirmek için bir âlettir. İçinde tehasüd bulunan cemaat ise hareketleri ve faaliyetleri durdurmak için vardır.

رَبَّنَا لَاتَكِلْنَا اِلٰى اَنْفُسِنَا ف۪ى رِزْقٍ ف۪ى جَد۪ى

Ya Rab.. Gayretimin içinde olan rızık -konusunda- bizi kendimize -nefsimize- havale etme..

يَارَبّ۪ى تَوَكَّلْتُ عَلَيْكَ ، ف۪ى بَدْئ۪ى وَعُود۪ى

Ya Rab.. Başlangıcımda ve tekrar dönüşümde sana tevekkül ettim.

اِنَّا لِلّٰهِ وَاِنَّا اِلَيْهِ رَاجِعُونَ

Biz yalnız Allah'ın malıyız -O'na aidiz-, O'ndan geldik ve -yine- O'na döneceğiz. (Bakara 156)

آخ

Aaah! آه}} Aaah!}}

اوخ

Oooh!}}

اِذَا تَاَنَّثَ الرِّجَالُ السُّفَهَٓاءُ بِالْهَوَسَاتِ اِذًا تَرَجَّلَ النِّسَٓاءُ النَّاشِزَاتُ بِالْوَقَاحَاتِ

Sefih erkekler hevesâtına uyarak kadınlaştığında; nâşize kadınlar da hayasızlıkla erkekleşir.

اِنَّ الْاِنْسَانَ كَصُورَةِ يٰسٓ كُتِبَتْ ف۪يهَا سُورَةُ يٰسٓ
فَتَبَارَكَ اَللّٰهُ اَحْسَنُ الْخَالِق۪ينَ

Muhakkak ki insan, içinde Yâsin yazılmış bir Yâsin kelimesinin çizimi gibidir. Yaratıcılık mertebelerinin en güzelinde bulunan Allah'ın şanı ne yücedir.

انَّا لَهُ لَحَافِظُونَ

Onu (Kur'ân'ı) koruyacak olan da Biziz. (Hicr 9)

اولشماز دست أدب غرب هوسبار هواكار دهادار
دأب أدب أبد مدت قرآن ضيابار شفاكار هدادار
"Ulaşmaz Dest-i Edeb-i Garb-i Hevesbâr-ı Hevakâr-ı Dehadâr / De'b-i Edeb, Ebed-Müddet, Kur'ân-ı Ziyabâr-ı Şifakâr-ı Hüdadâr"

Batının heva ve hevese dayalı dehasından kaynaklanan edebiyatı, Kur'ân'ın sonsuza kadar ışık ve şifa saçan hidayet verici ve saf edep olan edebiyatına ulaşmaz.

فَتَبَارَكَ اللّٰهُ اَحْسَنُ الْخَالِقِينَ

Yaratıcılık mertebelerinin en güzelinde bulunan Allah'ın şanı ne yücedir! (Mü'minûn 14)

وَ اٰخِرُ دَعْوٰينَا اَنِ الْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ

Duamızın sonu, 'Âlemlerin Rabbi olan Allah'a hamd olsun'dan ibarettir. (Yûnus 10'dan iktibas edilmiştir.) اَللّٰهُمَّ اِهْدِنَا الصِّرَاطَ الْمُسْتَق۪يمَ ٭ صِرَاطَ الَّذ۪ينَ اَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْ ٭ غَيْرِ الْمَغْضُوبِ عَلَيْهِمْ وَ لَا الضَّٓالّ۪ينَ آم۪ينَ}}

Allahım! Bizi doğru yola ilet -kendilerine in'amda bulunduğun kimselerin yoluna. Yoksa gazabına uğrayanların yahut sapıtanların yoluna değil. Âmin.

اَللّٰهُمَّ اِهْدِنَا الصِّرَاطَ الْمُسْتَق۪يمَ آم۪ينَ

Allahım, bizi doğru yola ilet. Âmin.

اِنَّ قِصَّةَ مُوسٰى اَجْدٰى مَنْ تَفَار۪يقِ الْعَصَا أَخَذَهَا الْقُرْاٰنُ بِيَدِهِ الْبَيْضَٓاءِ فَخَرَّتْ سَحَرَةُ الْبَيَانِ سَاجِد۪ينَ لِبَلَاغَتِهِ الزَّهْرَٓاءِ !

Şüphesiz Kur'an-ı Kerim'in parlak eline aldığı Hz. Musa'nın kıssası "tefarikü'l-asâ"dan çok daha faydalı olmuştur. Böylece edebiyat sihirbazları onun keskin belagatı karşısında secde etmekten kendilerini alamadılar.

فَالْيَوْمَ نُنَجِّيكَ بِبَدَنِكَ

Bugün senin cesedini kurtaracağız. (Yûnus 92)

يَا هَامَا نُ ابْنِ لِى صَرْحًا

Ey Hâmân, bana bir kule yap! (Mü'min 36)

اِنَّ قَارُونَ كَانَ مِنْ قَوْمِ مُوسَى

Muhakkak ki Karun Musa'nın kavmindendi. (Kasas 76)

وَلَنْ يَتَمَنَّوْهُ اَبَدًا

Ve onu (Yahudiler ölümü) asla istemiyeceklerdir. (Bakara 95)

يُذَبِّحُونَ اَبْنَاءَكُمْ وَيَسْتَحْيُونَ نِسَاءَكُمْ

Kızlarınızı sağ bırakıp yeni doğan erkek çocuklarınızı kesiyorlardı. (Bakara 49)

وَ ضُرِبَتْ عَلَيْهِمُ الذِّلَةُ وَالْمَسْكَنَةُ

Onların üzerine bir zillet ve yoksulluk damgası vuruldu. (Bakara 61)

{{{1}}}
وَلَمْ يُولَدْ

O doğurmamıştır.

وَلَمْ يَكُنْ

Olmadı.

لَا يَعْلَمُ الْغَيْبَ اِلَّا اللّٰهُ

Gaybı Allah'tan başka kimse bilmez.

لَا مُوءَثِّرَ فِى الْكَوْنِ اِلَّا اللّٰهُ

Kainatta Allahtan başka müessir yoktur.

لَا خَالِقَ اِلَّا هُوَ

Ondan başka Halık yoktur.

أَنا

Ben.

اَيُحِبُّ اَحَدُكُمْ اَنْ يَاْكُلَ لَحْمَ اَخِيهِ مَيْتًا

Sizden biri, ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? (Hucurât 12)

اِصْبِرُوا وَ صَابِرُوا وَ رَابِطُوا

Sabredin ve sabırda yarışın ve (cihad için) daima hazırlıklı olun. (Âl-i İmrân 200)

فَاسْتَقِمْ كَمَا اُمِرْتَ

Emrolunduğun gibi dos doğru ol. (Hûd 112)

قُلْ هُوَ اللّٰهُ اَحَدٌ
{{Arabi|. De ki: O Allah birdir. (İhlâs 1)
يَمْحَقُ اللّٰهُ الرِّبَوا

Allah faizin bereketini giderip onu mahveder. (Bakara 276)

وَاَحَلَّ اللّٰهُ الْبَيْعَ وَحَرَّمَ الرِّبَوا

Allah alışverişi helâl, faizi haram kıldı. (Bakara 275)

وَاَق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَاٰتُوا الزَّكٰوةَ

Namazı dos doğru kılın, zekâtı verin. (Bakara 43)

لَيْسَ لِلْاِنْسَانِ اِلَّا مَا سَعَى

İnsan için, ancak çalıştığının karşılığı vardır. (Necm 39)

وَالَّذ۪ينَ يَكْنِزُونَ الذَّهَبَ وَالْفِضَّةَ وَلَا يُنْفِقُونَهَا ف۪ى سَب۪يلِ اللّٰهِ فَبَشِّرْهُمْ بِعَذَابٍ اَل۪يمٍ

Altını ve gümüşü biriktirip de onu Allah yolunda harcamayanları acı bir azapla müjdele. (Tevbe 34)

وَلَقَدْ كَرَّمْنَا بَنِى آدَمَ

Muhakkak ki biz insanoğlunu mükerrem kıldık. (İsra 70)

خَيْرُ الْاُمُورِ الْاَوْسَطُ

İşlerin hayırlısı -en iyi olanı- ortancası olanıdır. (hadis)

عَدَدَ مَعْلُومَاتِ اللّٰهِ

Allah'a malum olan şeylerin sayısı kadar.

حَتَّى عَادَ كَالْعُرْجُونِ الْقَدِيمِ

(Aya gelince, biz ona da menzil menzil miktarlar tayin ettik.) Nihayet o, eski hurma salkımının eğri çöpü gibi bir hale dönmüştür (döner). (Yâsin 39)

كَالْ عُرْجُونِ الْقَدِيمِ

Eski hurma salkımının eğri çöpü gibi.. (Yâsin 39)

قَدَّرْنَاهُ مَنَازِلَ

Ona -aya- konaklar yaptık. (Yâsin 39)

Hakikat Çekirdekleri

Camii/Biraderzadesi Abdurrahman-ı Nursî

Evkaf-ı İslâmiye Matbaası 1336

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

Rahman ve Rahim Olan Allahın adıyla..

اَحْمَدُهُ مُصَلِّياً عَلٰى مُحَمَّدٍ سَيِّدِ الْمُرْسَل۪ينَ

Allah tarafından gönderilmiş elçilerin efendisi Muhammed'e salât ve selamda bulunarak Allah'a hamd ederim.

{{Arabi|سُبْحَانَكَ لَا قُدْرَةَ لَنَٓا اِنَّكَ اَنْتَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ Seni her türlü noksan sıfatlardan tenzih ederiz. Senin bize verdiğinden başka bizim hiçbir kudretimiz yoktur. Muhakkak ki Sen yüce olansın ve her şeyi hikmetle yapansın.
لَا يَلْزَمُ مِنْ لُزُومِ صِدْقِ كُلِّ قَوْلٍ ، قَوْلُ كُلِّ صِدْقٍ
"Her söz doğru olmalı; her doğru, söz olmamalı!"
اَلْجَمْعِيَّةُ الَّت۪ى ف۪يهَا التَّسَانُدُ اٰلَةٌ خُلِقَتْ لِتَحْر۪يكِ السَّكَنَاتِ وَالْجَمَاعَةُ الَّت۪ى ف۪يهَا التَّحَاسُدُ اٰلَةٌ خُلِقَتْ لِتَسْك۪ينِ الْحَرَكَاتِ

İçinde dayanışma olan cemiyet, durgun halleri harekete geçirmek için bir vasıtadır, içinde kıskanma olan cemaat ise işleri karıştırıp faaliyetleri durdurur.

اِذَا تَاَنَّثَ الرِّجَالُ بِالتَّهَوُّسِ تَرَجَّلَ النِّسَٓاءُ بِالتَّوَقُّحِ

Erkekler hevâ ve hevesle kadınlaşırsa, kadınlar da hayasızlıkla erkekleşir.

اِذَا وَازَنْتَ بَيْنَ حَوَاسِّ حُوَيْنَةٍ خُرْدَب۪ينِيَّةٍ وَ حَوَاسِّ الْاِنْسَانِ تَرٰى سِرًّا عَج۪يبًا

Hurdebinî bir hayvanın hasseleri insanın hasseleriyle muvazene edildiğinde, acip bir sır görürsün.

اِنَّ الْاِنْسَانَ كَصُورَةِ يٰسٓ كِتُبَتْ ف۪يهَا سُورَةُ يٰسٓ

İnsan, içinde Yâsin yazılmış bir Yâsin sureti يس gibidir.

Hakikat çekirdekleri (2)

Mürettibi Biraderzadesi Abdurrahman

Evkaf-ı İslâmiye Matbaası 1337-1339

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ

Rahman ve Rahim Olan Allahın adıyla..

اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ وَ الصَّلَاةُ وَ السَّلَامُ عَلٰى مُحَمَّدٍ سَيِّدِ الْمُرْسَل۪ينَ
{{Arabi|Âlemlerin rabbi olan Allah'a hamdolsun. Salât ve selâm peygamberlerin efendisi Muhammed'in üzerine olsun.
{{Arabi|قُلْ هُوَ De ki, O...
اَىْ : لَا مَشْهُودَ بِنَظَرِ الْحَقِيقَةِ اِلَّا هُوَ

Yani: Hakikat nazarıyla bakıldığında şahit olunan herşey Ondandır ve ancak Ona delâlet eder.

اَللّٰهُ اَحَدٌ

Allah birdir.

اَىْ : لَا مَعْبُودَ اِلَّا هُوَ

Yani: Asla Ondan başka mâbud yoktur.

اَللّٰهُ الصَّمَدُ

Allah Sameddir (Yani herşey Ona muhtaçtır, O ise hiçbirşeye muhtaç değildir.)

اَىْ : لَا خَالِقَ وَلَا رَبَّ اِلَّا هُوَ

Yani: Asla Ondan başka Hâlık ve Rab yoktur

اَىْ : لَا قَيُّومَ وَلَا غَنِىَّ عَلَى الْاِطْلَاقِ اِلَّا هُوَ

Kâinat ve içindeki yaratıkları ayakta tutan ve hiçbir şeye ihtiyacı olmayan ancak Odur.

لَمْ يَلِدْ

Doğmamıştır.

وَلَمْ يُولَدْ

Doğurmamıştır.

وَلَمْ يَكُنْ لَهُ كُفُوًا اَحَدٌ

Hiçbirşey Onun dengi değildir.

لَيْسَ كَمِثْلِهِ شَيْءٌ وَ هُوَ السَّمِيعُ الْبَصِيرُ

Onun hiçbir benzeri yoktur. O herşeyi hakkıyla işiten, herşeyi hakkıyla görendir. (Şûrâ 11)

لَا اِلَهَ اِلَّا اللّٰهُ

Allah'tan başka ilâh yoktur.

اَللّٰهُ لَا اِلَهَ اِلَّا هُوَ

Allah. Ondan başka ilâh yoktur. (Bakara 255)

لَا خَالِقَ اِلَّا هُوَ

Ondan başka yaratıcı yoktur.

ش - وَالَّذ۪ى عَلَّمَ الْقُرْاٰنَ الْمُعْجِزَ اِنَّ نَظَرَ الْبَش۪يرِ النَّذ۪يرِ وَبَص۪يرَتَهُ النَّقَّادَةَ اَدَقُّ وَاَجَلُّ وَاَجْلٰى وَاَنْفَذُ مِنْ اَنْ يَلْتَبِسَ اَوْ تَشْتَبِهَ عَلَيْهِ الْحَق۪يقَةُ بِالْخَيَالِ وَاِنَّ مَسْلَكَهُ الْحَقَّ اَغْنٰى وَاَنْزَهُ وَاَرْفَعُ مِنْ اَنْ يُدَلِّسَ اَوْ يُغَالِطَ عَلَى النَّاسِ

Kur'ân-ı Mu'cizü'l-Beyânı öğretene and olsun ki, Beşîr ve Nezîr olan Zâtın nazarı ve herşeyi inceden inceye tetkik eden basireti, hakikati hayale karıştırmak veya benzetmekten yüce, dakik ve parlak; hak olan mesleği ise, insanları aldatmak veya yanıltmaktan müstağni, münezzeh ve yücedir.

اَيُحِبُّ اَحَدُكُمْ اَنْ يَاْكُلَ لَحْمَ اَخِيهِ مَيْتًا

Sizden biri, ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? (Hucurât 12)

اِنَّ الْاِنْسَانَ الَّذ۪ى لَا يُدْرِكُ سِرَّ التَّعَاوُنِ لَهُوَ اَجْمَدُ مِنَ الْحَجَرِ اِذْ مِنَ الْحَجَرِ مَا يَتَقَوَّسُ لِمُعَاوَنَةِ اَخ۪يهِ . اِذِ الْحَجَرُ مَعَ حَجَرِيَّتِهِ اِذَا خَرَجَ مِنْ يَدِ الْمُعَقِّدِ الْبَان۪ى فِى السَّقْفِ الْمُحَدَّبِ يَم۪يلُ وَ يَخْضَعُ رَاْسَهُ لِيُمَاسَّ رَاْسَ اَخ۪يهِ لِيَتَمَاسَكَا عَنِ السُّقُوطِ

Yardımlaşma sırrını idrak etmeyen insan taştan daha camiddir. Çünkü öyle taşlar vardır ki, kardeşine yardım etmek için eğilip bükülür. Taş, taşlığıyla beraber iyi bir ustanın eliyle kavisli tavandaki yerine konulunca, kardeşinin düşmesini önlemek için başını eğer ve ona yaslanır.

اَلْكَلَامُ كَالْمَالِ لَا يَجُوزُ فِيهِ الْاِسْرَافُ

Söz mala benzer, onda yapılan israf câiz olmaz.

Bediüzzaman'ın Tarihçe-i Hayatı

Müellifi Müküslü Hamza Rumi 1334, milâdi 1918 yılında yazılmıştır.

Tarihçe-i Hayatın Zeyli

Biraderzadesi Abdurrahman Rumi 1337, milâdi 1921 yılında yazılmıştır.

نَجْمُ اَدَبٍ وُلِدَلِ هِلَالَيْ رَمَضَانَ

Ramazan'ın iki hilâlinden doğmuş bir edep yıldızıdır.

وَ اٰخِرُ دَعْوٰيهُمْ اَنِ الْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ

Onların en son duaları: "Âlemlerin Rabbi olan Allah'a hamdolsun" dur.





















.