Mehmed Avşar (Baba): Revizyonlar arasındaki fark

Nurpedia.org - İman ve İslam Hakikatlerine Dair Nur Ansiklopedisi sitesinden
Değişiklik özeti yok
Değişiklik özeti yok
1. satır: 1. satır:
[[Kategori:Kabri Isparta Sav Merkez Camii Mezarlığında Olanlar]]
[[Kategori:Şahıs]]
[[Kategori:Şahıs]]
[[Kategori:Medrese-i Nuriye (Sav)]]
[[Kategori:Medrese-i Nuriye (Sav)]]

19.39, 13 Şubat 2018 tarihindeki hâli

Benzer isimli bir nur talebesi için Şeyh Mustafa (Hacı Hafız) sayfasına bakın

Hacı Hafız Mehmed ya da Mehmed Avşar Risale-i Nur talebesi olduktan sonra kendi köyü olan Sav'da ve civar köylerde Risale-i Nur hizmetinin parlamasına ve bine yakın kalemle risalelerin yazılması hizmetinin başlamasına vesile olan bir nur talebesidir. İmamlık yaptığı Sav merkez camiinde çocuklara hem Kur'an öğretir hem Risale yazdırır. Bediüzzaman hazretleri Kur'an nurlarına bu derece sahip çıkan Sav köyünü "Medrese-i Nuriye" unvanıyla ve en büyük vesileliği olan Hacı Hafız Mehmed'i de "Medrese-i Nuriye'nin mübarek üstadı" namıyla takdirle yad etmiştir.[1]

Şahsi Bilgiler[değiştir]

Diğer İsimleri: Hacı Hafız, Medrese-i Nuriye'nin mübarek üstadı, Medrese-i Nuriye’nin mürşidi, müessisi ve müdebbiri

Doğum Yeri ve Tarihi: Sav, Isparta, 1877[1]

Vefat Yeri ve Tarihi: 1947[1]

Kabrinin Yeri: Sav köyü, Isparta, Cami avlusundaki mezaristan[1]

Risale-i Nur ile Nasıl Tanıştığı[değiştir]

Bediüzzaman Said Nursi ile Görüşmeleri[değiştir]

Isparta'da tarikat şeyhi olan Şeyh Hacı Ali Rıza evinde misafir ettiği dostu Hacı Hafız Mehmed'e Haşir risalesinden ders yapar ve Bediüzzaman'dan bahseder. Bir an evvel Bediüzzaman'ı ziyaret etmek isteyen Hacı Hafız Mehmed ertesi gün Barla'ya gider. Üstad ona uzun uzun Risale-i Nur'un ehemmiyetinden bahseder ve yazması için risale verir.

Risale-i Nur'da Nerede ve Nasıl Bahsedildiği[değiştir]

Mâşâallah, bârekellah kalemlerinizin mükemmel çalışmaları devam etmekle beraber tezayüd etmeleri ve hususan Sav’da birden çoğalması, Hacı Hâfız’a ve köyüne bin bârekellah, bizi fevkalâde mesrur etti. Ve Hüsrev’in tevafuklu yazıları, hususan yaldızlı Mu’cizat-ı Ahmediye (asm) nüshası ve Büyük ve Küçük Alilerin risaleleri buralarda tatlı hem çok fütuhatı var. İnşâallah o mübarek kalemlerin daha çok fütuhatı olacak ve göreceğiz.

(Kastamonu Lahikası)


Kardeşlerim, size latîf bir hikâye:

Bir zaman Barla’da bir zat, ağaçtan bir kutuda cevizli bir tatlı bana göndermişti. Mukabilini verdiğim o bir buçuk kilo lokmalardan her gün altışar tane ben kendim yerdim ve bazen o kadar ve daha ziyade başkalara teberrük olarak verirdim. Sıddık Süleyman bu hâdiseyi belki tahattur eder. Bir aydan ziyade devam etti. Sonra merhum Galib Bey ile hesap ettik, onun beş altı misli bereket, içinde olduğuna kanaatimiz geldi. Ben o vakit dedim: “Bu zatta ehemmiyetli bir bereket, bir ihlas var.” Şimdi tahmin ve tahattur ediyorum ki o zat Hacı Hâfız imiş. O acib bereketin şimdi sırrı çıkmış. اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ هٰذَا مِنْ فَضْلِ رَبّٖى

Nur Fabrikasının sahibi Hâfız Ali’nin ve Mübareklerin köyleri ortasında, duada Sav köyü mevki almış. Tam bir senedir ahya yüzünden emvat dahi hisse alıyorlar.

(Kastamonu Lahikası)


Nur Fabrikası ve Gül Fabrikası devairinde, Mübarekler Heyeti’nde, Lütfüler numunelerinde, Hacı Hâfızlar cemaatinde, Sıddık Süleyman, Hakkı’nın makamlarında bulunan her bir kardeşlerimize, hususan elli ümmiden çıkan Risale-i Nur talebelerine birer birer selâm ve dua ediyoruz ve dualarınızı istiyoruz.

Said Nursî

(Kastamonu Lahikası)


Aziz, sıddık kardeşlerim!

Sizin mektuplarınızdan o kadar mesrur oldum ki tarif edemem. Hususan Hüsrev’in çok kıymettar iki mektubunda, Hacı Hâfız’ın köyünde Risale-i Nur’un pek fevkalâde bir surette tevessüü, o iki mektubu nusha gibi ve bir hüccet-i kātıa gibi saklayıp bu havalideki talebelere bir tâziyane-i teşvik olarak gösteriliyor.

(Kastamonu Lahikası)


Sâniyen: Hacı Hâfız’ın Sav köyünün kahraman talebelerinin fevkalâde hizmetleri, oralarda sebeb-i teşvik ve medar-ı gayret ve numune-i imtisal olduğu gibi bu havalide dahi onların o hârikulâde sa’y ü gayretleri, fevkalâde hüsn-ü misal ve numune-i gayret olarak ehemmiyetli bir intibah ve iştiyaka sebebiyet vermiş. Kahraman Hüsrev’in onlara dair mektupları, mübarek nushalar gibi tembellik, lâkaytlık hastalıklarına müptela olanlara şifa olur, ellerde gezer.

(Kastamonu Lahikası)


Yalnız bu kadar var ki Isparta havalisinde yüzer genç Saidler ve Hüsrevler yetişmişler. Bu ihtiyar ve zayıf Said, dünyadan kemal-i istirahat-i kalple veda etmeye hazırdır. Ve bilhassa mühim bir Medrese-i Nuriye olan Sava köyünün başta Hacı Hâfız olarak Ahmedleri, Mehmedleri hattâ muhterem hanımları (Tahir’in refika ve kerîmeleri gibi) ve masum çocukları Risale-i Nur’la meşgul olmalarını düşündükçe bu dünyada cennet hayatının manevî bir nevini zevk ediyorum, görüyorum. Oranın Ahmedlerinin hediyesini umum o köy hesabına bir teberrük deyip öpüp başıma koydum.

(Kastamonu Lahikası)


Birincisi: Medrese-i Nuriye’nin mürşidi, müessisi ve müdebbiri Hacı Hâfız kardeşimizin bu defa üçüncü olarak bir teberrükünü gördük. Tâ Barla’da iken tatlı lokmaların kerametli, acib bereketi ve Isparta’da İktisat Risalesi’ni tatlılaştıran iki buçuk okka balın hârika bir hâdiseye sebebiyet vermesi (Hâşiye[2]) bu üçüncü defa da bin mübarek ve masum hatırlarını ve iltifatlarını temsil eden ve parçalanmayan bir hediyeyi göndermiş. Altmış senelik bir kaide-i hayatiyemi, o bin hatırın hatırı için o kaidemin hatırını kırdım.

(Kastamonu Lahikası)


Hâfız Ali’nin mektubunda, Medrese-i Nuriye’nin üstadı olan Hacı Hâfız ile gayet samimane ve uhuvvetkârane görüşmeleri ve meşveretleri bizleri çok mesrur eyledi.

(Kastamonu Lahikası)


On üç sene evvel Barla’da, beş misli bereketle keramet derecesine çıkan tatlı lokmaları ve o lokmaları hediye eden, çok mübarek Hacı Hâfız’ı sürur ile hatırımıza getiren bu yeni gelen tatlı lokmaları, beş çeşit tatlı geldi. Her bir tanesine sizlere Cenab-ı Hak cennette binler cennet tatlıları versin, âmin!

(Kastamonu Lahikası)


Kalemlerini, ümmiliğime yardım veren Medrese-i Nuriye’nin üstadı Hacı Hâfız ve mahdumu ve iki kardeş Mustafa ve Salih ve iki kardeş Ahmed ve Süleyman ve beş kardeş beraber talebe olup üçü bize yardım etmeleri ve Babacan da Âsım’ın ruhunu şâd edip o sistemde yardımımıza koşması ve Zekâi de Lütfü’nün ruhunu mesrur edip eski Zekâi gibi vazifesine sarılması ve Marangoz Ahmed ve Kâtip Osman ve Mehmed Zühdü ve Nuri ve Tenekeci Mehmed gibi eski kıymettar hizmetleriyle Isparta’yı nurlandıran diğerleri gibi Kastamonu’nun tenvirine de koşmaları ve şimdi tanıdığım Mustafa ve Mustafa ve Mustafa ve Eyyüb, kalemleriyle eski dost gibi ümmiliğime yardım etmeleri elbette şüphesiz فَاِنَّكَ مَحْرُوسٌ بِعَيْنِ الْعِنَايَةِ müjdesini tam tasdik ederler.

(Kastamonu Lahikası)


Şimdi birden Sava medrese-i Nuriyenin Hacı Hâfız’ı ve merhum Hâfız Mehmed’i ve kardeşlerini ve Mehmedlerini ve Ahmedleri ve masum Nurcuları ve mübarek ihtiyar ve sair kahraman şakirdlerini düşündüm. Hayatım müddetince ona yakın olmak bütün canımla istedim ve vefattan sonra onların mezaristanında defnolmamı arzuladım.

Birden ihtar edildi ki: “Gerçi Medresetü’z-Zehranın merkezi olan Isparta vilayetinde maddeten bulunmak çok cihetle faydalı, saadetlidir fakat Nur’un mesleği ve Nurcuların meşrebi cihetiyle daima berabersiniz. Zaman ve mekân, perde olamazlar. Şarkta, garpta, şimalde, cenupta, dünyada, berzahta bulunsanız manen bir mecliste beraber sayılırsınız. Onların manevî yardımları daima birbirine oluyor ve sana da gelir.” diye beni teskin etti.

Ben dedim: Madem şimdi her tarafta Nurlara kuvvetli ve kesretli eller sahip çıkıyorlar ve tam muhafaza ve neşrine çalışıyorlar, elbette ben bir parça istirahat etsem tembellik olmaz.

(Emirdağ Lahikası-1)


Sizleri ve umum Risale-i Nur şakirdlerini ve bilhassa Medrese-i Nuriyenin talebelerini ve bilhassa o merhumun akrabalarını, Medrese-i Nuriyenin mübarek üstadı Hacı Hâfız Mehmed’in vefatı münasebetiyle taziye ediyoruz. Ve Nurlar hesabına bütün ruh u canımızla biz dünyada kaldıkça ona dua-yı rahmet etmeye ve Hâfız Ali ve Hasan Feyzi ortasında daima bütün manevî kazançlarımıza hissedar etmeye kat’î karar verdik.

O çok ehemmiyetli ve Nur hizmetinde muvaffakıyetli, merhum o mübarek zatın mükemmel vazifesini bitirip yüzer manevî evlat ve hayru’l-halef bırakıp gittiği ve terhis olduğu, rahmet ve istirahat âlemine çekildiği aynı zamanda, büyük üstadlarımın dairesine kazançlarımı bağışladığım zaman; Hâfız Ali, Hâfız Mehmed, Mehmed Zühdü ve Savlı Ahmed ve Hasan Feyzi içinde ihtiyarım olmadan Hacı Hâfız Mehmed daha hayatta iken on günden beri onların içinde görüyordum. Derdim: “Vefat edenler içinde bu da bulunsun.” İlişmedim. Hem hayatta olanlar içinde hem üstadlar dairesinde bulunmasına hayret ederdim. Şimdi bu mektubunuzdan anlaşıldı ki onun hâlisane kudsî hizmetinin bir kerameti olarak vefatını ihsas ediyordu. Hâfız Ali, Hasan Feyzi ortasında makamım var diye iş’ar ediyordu.

Cenab-ı Hak onun defter-i a’maline, Sava medrese-i Nuriyede okunan ve yazılan risalelerin harfleri adedince ruhuna rahmetler ve kabrine nurlar ihsan eylesin, âmin! Ve aynı sistemde tam hayru’l-halef mahdumu Hâfız Mehmed ve hafidi Ahmed Zeki’yi onun vazifesinin idamesine muvaffak eylesin, âmin! Ve onların umumuna sabr-ı cemil ihsan eylesin, âmin!

(Emirdağ Lahikası-1)


Hem çok eski hem çok sadık hem çok muktedir, sebatkâr Medrese-i Nuriye kahramanlarından Marangoz Ahmed’in o medresenin üstadı olan merhum Hacı Hâfız’ın kerametli vefatına dair güzel, hazîn mektubunda, o Medrese-i Nuriye’nin şakirdlerinin, o merhum üstadlarına karşı gösterdikleri dindarane vaziyet ve yağmurun zahmet vermemek ve onları ıslatmamak ve üşütmemek için durması, iş bittikten sonra başlaması, o merhum zatın ruhuna büyük rahmetlerin nüzulüne emare…

Cenab-ı Hak o rahmet katreleri adedince ona ve onlara rahmet etsin, âmin!

(Emirdağ Lahikası-1)


Medrese-i Nuriye kahramanlarından ve o medresenin üstad-ı mübareği merhum Hacı Hâfız’ın mahdumu ve vârisi Hâfız Mehmed’in, o medresenin umum şakirdleri namına yazdığı mektubunda “Nur’la iştigalin, ölümden başka her belaya, hastalıklara bir ilaç olduğu gibi; dehşetli ölümü de cennetin kapısı gösterip ehl-i imanı heyecanla şevke getiriyor.” diye fıkrası hakikat olduğuna pek çok hâdiseler var. Masum mahdumu da hâfızlığa başlaması, inşâallah muvaffak olacak; ceddinin ve pederinin mübarek hâfızlık unvanlarını daimleştirecek.

(Emirdağ Lahikası-1)


Aziz Üstadım!

Yüksek ve ciddi irşadlarınızla adım atmayı en büyük bir maksat bilen talebeleriniz, son zamanlarda şâyan-ı şükran bir vaziyete girdiler. Hulusi-i Sânî beş on arkadaşıyla; Hâfız Ali, civarındaki yirmi yirmi beş arkadaşıyla; mübarekler, otuz otuz beş refikleriyle ve bilhassa Hacı Hâfız köyünde Ahmedler ve Mehmedlerin çok hâlis gayretleriyle umumiyet itibarıyla hem hiç mübalağasız bin kalemle, belki daha fazla; en geride kalan Isparta’da ise kahraman Rüşdü’nün ve risaleleri kendine tamamen yazan Mehmed Zühdü’nün ve Küçük Ali’nin ve Osman Nuri gibi faal talebelerin gayret ve himmetleriyle otuz ile kırk arasında, hattâ bir cihette mümtaziyet kazanan Mehmed Zühdü’nün Küçük Hâfız Ali gibi hem Risaletü’n-Nur’u yazarak hem kendi evinde yüz elli kadar çocuğu serbest olarak üç aydan beri okutmasıyla ve civarında diğer köylerde bulunan on beş yirmişer arkadaşlarıyla talebeleriniz, Kur’anî hizmetlerinde gayretli bir surette çalışmaktadırlar. Mübareklerin yazdıkları gibi dört köyde dört ay zarfında elifba okumayan kırk elli adam, Risaletü’n-Nur’u mükemmel yazmaya muvaffak olmaları, hârika bir keramet-i Risaletü’n-Nur olduğuna kanaatimiz geldi.

Risale-i Nur şakirdlerinden

Hüsrev

(Sikke-i Tasdik-i Gaybi)


İşte hocamızın bu macera-yı hayatiyesi gösteriyor ki Hazret-i Şeyh’in müteveccih olduğu ve ehemmiyetle bahsettiği ve istikbalde gelecek müridi bu olmak için kuvvetli bir ihtimaldir. Hazret-i Şeyh’in vefatından sonra hayatta oldukları gibi tasarrufu ehl-i velayetçe kabul edilen üç evliya-yı azîmenin en a’zamı, o Hazret-i Gavs-ı Geylanî’dir. Ve demiş:

اَفَلَتْ شُمُوسُ الْاَوَّلٖينَ وَ شَمْسُنَا اَبَدًا عَلٰى فَلَكِ الْعُلٰى لَا تَغْرُبُ

fıkrasıyla ba’de’l-memat dua ve himmetiyle müridlerinin arkasında ve önünde bulunmasıyla, böyle hârika keramet-i acibe ile meşhur bir zat, elbette böyle bir zamanda kıymettar bir hizmet-i Kur’aniye bir müridinin vasıtasıyla olacağını onun görmesi ve göstermesi şe’nindendir. Hazret-i Şeyh’in bahsettiği ehemmiyetli müridi ve talebesi ve himaye-gerdesi olan şahıs; binden sonra, on dördüncü asırda geleceğine bir îmadır.

Süleyman, Sabri, Zekâi, Âsım, Re’fet, Ali, Ahmed Hüsrev, Mustafa Efendi, Rüşdü, Lütfü, Şamlı Tevfik, Ahmed Galib, Zühdü, Bekir Bey, Lütfü, Mustafa, Mustafa, Mesud, Mustafa Çavuş, Hâfız Ahmed, Hacı Hâfız, Mehmed Efendi, Ali Rıza (r. aleyhim)

(Sikke-i Tasdik-i Gaybi, 8. Lem'a)

Risale-i Nur'daki Diğer Alakalı Yerler[değiştir]

İlgili Resimler/Fotoğraflar[değiştir]

İlgili Maddeler[değiştir]

Kaynakça[değiştir]

  1. 1,0 1,1 1,2 1,3 Isparta kahramanları, Himmet Koçoğlu
  2. Şimdi ben tahmin ediyorum, o bal da onun imiş fakat tam tahattur edemiyorum.