İnşikak 1

Nurpedia.org - İman ve İslam Hakikatlerine Dair Nur Ansiklopedisi sitesinden
15.04, 29 Ocak 2023 tarihinde Turker (mesaj | katkılar) tarafından oluşturulmuş 33056 numaralı sürüm (→‎Risale-i Nur'da Nerede ve Nasıl Bahsedildiği)

Önceki Ayet: Mutaffifin 36İnşikak Suresiİnşikak 2: Sonraki Ayet

Meali: {İnfitâr sûresinden sonra Mekke'de inmiştir, 25 âyettir. Göğün yarılmasından söz ettiği için bu adı almıştır.}

1-2- Gök yarıldığı, Rabbine kulak verip boyun eğecek hale getirildiği zaman,

Kur'an'daki Yeri: 30. Cüz, 588. Sayfa

Tilavet Notları:

Diğer Notlar:

Risale-i Nur'da Nerede ve Nasıl Bahsedildiği[değiştir]

Hakikat-i haşriyenin hadsiz bürhanlarından sair erkân-ı imaniyeden gelen şehadetlerin hülâsasından çıkan bir bürhanı, gayet muhtasar bir surette beyan eder. Şöyle ki:

Hazret-i Muhammed aleyhissalâtü vesselâmın risaletine delâlet eden bütün mu’cizeleri ve bütün delail-i nübüvveti ve hakkaniyetinin bütün bürhanları, birden hakikat-i haşriyenin tahakkukuna şehadet ederek ispat ederler. Çünkü bu zatın bütün hayatında bütün davaları, vahdaniyetten sonra haşirde temerküz ediyor. Hem umum peygamberleri tasdik eden ve ettiren bütün mu’cizeleri ve hüccetleri, aynı hakikate şehadet eder. Hem وَ بِرُسُلِهٖ kelimesinden gelen şehadeti bedahet derecesine çıkaran وَ كُتُبِهٖ şehadeti de aynı hakikate şehadet eder. Şöyle ki:

Başta Kur’an-ı Mu’cizü’l-Beyan’ın hakkaniyetini ispat eden bütün mu’cizeleri, hüccetleri ve hakikatleri, birden hakikat-i haşriyenin tahakkukuna ve vukuuna şehadet edip ispat ederler. Çünkü Kur’an’ın hemen üçten birisi haşirdir ve ekser kısa surelerinin başlarında gayet kuvvetli âyât-ı haşriyedir. Sarîhan ve işareten binler âyâtıyla aynı hakikati haber verir, ispat eder, gösterir. Mesela

اِذَا الشَّمْسُ كُوِّرَتْ

يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُوا رَبَّكُمْ اِنَّ زَلْزَلَةَ السَّاعَةِ شَىْءٌ عَظٖيمٌ

اِذَا زُلْزِلَتِ الْاَرْضُ زِلْزَالَهَا

اِذَا السَّمَٓاءُ انْفَطَرَتْ

اِذَا السَّمَٓاءُ انْشَقَّتْ

عَمَّ يَتَسَٓاءَلُونَ

هَلْ اَتٰيكَ حَدٖيثُ الْغَاشِيَةِ

gibi otuz kırk surelerin başlarında bütün kat’iyetle hakikat-i haşriyeyi kâinatın en ehemmiyetli ve vâcib bir hakikati olduğunu göstermekle beraber, sair âyetlerinde dahi o hakikatin çeşit çeşit delillerini beyan edip ikna eder.

(9. Şua)


Mesela

اِذَا الشَّمْسُ كُوِّرَتْ … الخ ve اِذَا السَّمَٓاءُ انْفَطَرَتْ … الخ ve اِذَا السَّمَٓاءُ انْشَقَّتْ

İşte şu surelerde kıyamet ve haşirdeki inkılabat-ı azîmeyi ve tasarrufat-ı rububiyeti öyle bir tarzda zikreder ki insan onların nazirelerini dünyada, mesela güzde, baharda gördüğü için kalbe dehşet verip akla sığmayan o inkılabatı kolayca kabul eder. Şu üç surenin meal-i icmalîsine işaret dahi pek uzun olur. Onun için bir tek kelimeyi numune olarak göstereceğiz.

Mesela اِذَا الصُّحُفُ نُشِرَتْ kelimesi ifade eder ki haşirde herkesin bütün a’mali bir sahife içinde yazılı olarak neşrediliyor. Şu mesele, kendi kendine çok acayip olduğundan akıl ona yol bulamaz. Fakat surenin işaret ettiği gibi haşr-i baharîde başka noktaların naziresi olduğu gibi şu neşr-i suhuf naziresi pek zahirdir.

Çünkü her meyvedar ağacın, ya çiçekli bir otun da amelleri var, fiilleri var, vazifeleri var, esma-i İlahiyeyi ne şekilde göstererek tesbihat etmiş ise ubudiyetleri var. İşte onun bütün bu amelleri tarih-i hayatlarıyla beraber umum çekirdeklerinde, tohumcuklarında yazılıp başka bir baharda, başka bir zeminde çıkar. Gösterdiği şekil ve suret lisanıyla, gayet fasih bir surette, analarının ve asıllarının a’malini zikrettiği gibi; dal, budak, yaprak, çiçek ve meyveleriyle, sahife-i a’malini neşreder. İşte gözümüzün önünde bu hakîmane, hafîzane, müdebbirane, mürebbiyane, latîfane şu işi yapan odur ki der: اِذَا الصُّحُفُ نُشِرَتْ

Başka noktaları buna kıyas eyle, kuvvetin varsa istinbat et.

(25. Söz)


Mesela

اِذَا السَّمَٓاءُ انْشَقَّتْ

وَاَذِنَتْ لِرَبِّهَا وَحُقَّتْ

وَاِذَا الْاَرْضُ مُدَّتْ

وَاَلْقَتْ مَا فٖيهَا وَ تَخَلَّتْ

وَاَذِنَتْ لِرَبِّهَا وَحُقَّتْ

Gök ve zeminin Cenab-ı Hakk’ın emrine karşı derece-i inkıyad ve itaatlerini şöyle âlî bir üslup ile beyan eder ki:

Nasıl bir kumandan-ı a’zam, mücahede ve manevra ve ahz-ı asker şubeleri gibi mücahedeye lâzım işler için iki daireyi teşkil edip açmış. O mücahede, o muamele işi bittikten sonra o iki daireyi başka işlerde kullanmak ve tebdil ederek istimal etmek için o kumandan-ı a’zam o iki daireye müteveccih olur. O daireler, her birisi hademeleri lisanıyla veya nutka gelip kendi lisanıyla der ki: “Ey kumandanım! Bir parça mühlet ver ki eski işlerin ufak tefeklerini, pırtı mırtılarını temizleyip dışarı atayım, sonra teşrif ediniz. İşte atıp senin emrine hazır duruyoruz. Buyurun ne yaparsanız yapınız. Senin emrine münkadız. Senin yaptığın işler bütün hak, güzel, maslahattır.”

Öyle de semavat ve arz, böyle iki daire-i teklif ve tecrübe ve imtihan için açılmıştır. Müddet bittikten sonra semavat ve arz, daire-i teklife ait eşyayı emr-i İlahiyle bertaraf eder. Derler: “Yâ Rabbenâ! Buyurun, ne için bizi istihdam edersen et. Hakkımız sana itaattir. Her yaptığın şey de haktır.” İşte, cümlelerindeki üslubun haşmetine bak, dikkat et.

(24. Söz)

Risale-i Nur'daki Diğer Alakalı Yerler[değiştir]

İlgili Maddeler[değiştir]