İbn-i Hibban: Revizyonlar arasındaki fark
(Yeni sayfa: "'''Ebû Hâtim Muhammed b. Hibbân b. Ahmed el-Büstî''' ya da İbn-i Hibban (Arapça: {{Arabi|ابن حبّان}}) bir hadis ve fıkıh alimidir. Eserleriyle olduğu kadar takvâs...") |
|||
29. satır: | 29. satır: | ||
==İlgili Maddeler== | ==İlgili Maddeler== | ||
*[[Sahih-i İbn-i Hibban]] | *[[Sahih-i İbn-i Hibban]] | ||
*[[Sahih]] | |||
==Kaynakça== | ==Kaynakça== |
08.56, 8 Aralık 2016 tarihindeki hâli
Ebû Hâtim Muhammed b. Hibbân b. Ahmed el-Büstî ya da İbn-i Hibban (Arapça: ابن حبّان) bir hadis ve fıkıh alimidir. Eserleriyle olduğu kadar takvâsıyla da tanınan İbn Hibbân’ı Sâmânoğulları emîrleri Semerkant, Nesâ ve daha başka yerlere kadı tayin etmişlerdir. Sâmânî Emîri Ebü’l-Muzaffer, Semerkant’ta hadis talebeleri için İbn Hibbân’ın adına bir suffe yaptırmış, İbn Hibbân da burada 330 (941-42) yılına kadar hadis ve fıkıh okutmuştur. [1]
Şahsi Bilgiler[değiştir]
Diğer İsimleri: Hadis hâfızı, Horasan’ın hadis şeyhi[1]
Doğum Yeri ve Tarihi: Nîşâbur, 3 Rebîülevvel 321 (3 Mart 933)[1]
Vefat Yeri ve Tarihi: Büst, 21 Şevval 354 (20 Ekim 965)
Kabrinin Yeri: Büst[1]
Eserleri[değiştir]
el-Müsnedü’s-sahih, eb-Bikat vb.
Risale-i Nur'da Nerede ve Nasıl Bahsedildiği[değiştir]
İşte bu sekiz misal gibi çok misaller var, çok tarîklerle nakledilmişler. Malûmdur ki yedi sekiz urgan toplansa kuvvetli bir halat olur. Binaenaleyh şu en meşhur sıddıkîn-ı sahabeden, böyle müteaddid tarîklerle ihbar edilen şu mu’cize-i şeceriye, elbette tevatür-ü manevî kuvvetindedir; belki tevatür-ü hakikidir. Zaten sahabeden sonra tabiînin eline geçtiği vakit, tevatür suretini alır. Hususan Buharî, Müslim, İbn-i Hibban, Tirmizî gibi kütüb-ü sahiha; tâ zaman-ı sahabeye kadar, o yolu o kadar sağlam yapmışlar ve tutmuşlar ki mesela Buharî’de görmek, aynı sahabeden işitmek gibidir.
(Mektubat, 19. Mektup, 9. İşaret, 8. Misal)
Başta Buharî, İbn-i Hibban, Davud, Tirmizî gibi kütüb-ü sahiha müttefikan Hazret-i Enes’ten, Ebu Hüreyre’den, Osman-ı Zinnureyn’den, Aşere-i Mübeşşere’den Said İbn-i Zeyd’den haber veriyorlar ki: Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm, Ebubekiri’s-Sıddık, Ömerü’l-Faruk ve Osman-ı Zinnureyn ile Uhud Dağı’nın başına çıktılar. Cebel-i Uhud ya onların mehabetlerinden veya kendi sürur ve sevincinden lerzeye geldi, kımıldandı. Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm ferman etti ki: اُثْبُتْ يَا اُحُدُ فَاِنَّمَا عَلَيْكَ نَبِىٌّ وَ صِدّٖيقٌ وَ شَهٖيدَانِ
(Mektubat, 19. Mektup, 11. İşaret, 5. Misal)