Maide 1

Nurpedia.org - İman ve İslam Hakikatlerine Dair Nur Ansiklopedisi sitesinden
15.51, 2 Ağustos 2024 tarihinde Turker (mesaj | katkılar) tarafından oluşturulmuş 46199 numaralı sürüm

Önceki Ayet: Nisa 176Maide SuresiMaide 2: Sonraki Ayet

Meali: {Üçüncü âyetin dışında sûrenin bütünü Medine'de, hicrî altıncı yılda nâzil olmuştur. 120 âyettir. Buhârî ve Müslim'de, Hz. Ömer'-den rivayet edildiğine göre "Bugün size dininizi ikmal ettim..." ifadesinin yer aldığı âyet Mekke'de, vedâ haccında, cuma günü, Arafe akşamı nâzil olmuştur. "Mâide" sofra demektir. 112 ve 114. âyetlerde, Hz. İsa zamanında, gökten indirilmesi istenen bir sofradan bahsedildiği için sûreye bu isim verilmiştir. Bundan önceki sûrede dinî zümreler içinden münafıklar ağırlıkla söz konusu edilmişti. Bu sûrede ise yine münafıklardan bahsedilmekle beraber ağırlık ehl-i kitapta ve özellikle hristiyanlardadır. Bunun dışında sûrede hac farizası, abdest, gusül, teyemmüm ile ilgili bazı bilgiler, içki ve kumar yasağı, ahitlere ve söze bağlılık, ictimaî ve ahlâkî münasebetler, haram ve helâl yiyecekler gibi bilgi ve hükümlere temas edilmiştir.}

1- Ey iman edenler! Akitleri(n gereğini) yerine getiriniz. İhramlı iken avlanmayı helal saymamak üzere (aşağıda) size okunacaklar dışında kalan hayvanlar, sizin için helâl kılındı. Allah dilediğine hükmeder.

{Akitlere riayet, hukuk devletinin en önemli hususiyetini teşkil eder. Muasır devletlerde iki önemli vasıf vardır: "Sosyallik, hukukîlik". Bunlardan birincisi devletin, yalnız fertlerin hukûkunu değil, toplumun da hak ve menfaatlerini gözetmesi, gerektiğinde toplum menfaatini, fert menfaatine tercih etmesidir. Kur'an-ı Kerim ve Sünnet kaynağı devletin sosyal vasfı üzerinde önemle durmuş, bağlayıcı prensipler koymuştur. İkincisi ise keyfiliğin, zorbalığın, fırsatçılığın yerine, hak, hukuk ve kanunların hakim olması demektir. Kur'an-ı Kerim 14 asır öncesinden beri bu iki mefhumu insanlık dünyasına tebliğ etmektedir; hem de akitlere riayeti imanın gereği sayarak!}

Kur'an'daki Yeri: 6. Cüz, 105. Sayfa

Tilavet Notları:

Diğer Notlar:

Risale-i Nur'da Nerede ve Nasıl Bahsedildiği[değiştir]

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحٖيمِ

يَفْعَلُ اللّٰهُ مَا يَشَٓاءُ

وَ يَحْكُمُ مَا يُرٖيدُ

Sual: Eâzım-ı esma-i İlahiyeden olan Rahîm ve Hakîm ve Vedud’un iktiza ettikleri şefkat-perverane terbiye ve maslahatkârane tedbir ve muhabbettarane taltif, nasıl ve ne suretle müthiş ve muvahhiş olan mevt ve adem ile zeval ve firak ile musibet ve meşakkat ile tevfik edilebilir? Haydi insan saadet-i ebediyeye gittiği için mevt yolunda geçtiğini hoş görelim. Fakat bu nazik ve nâzenin ve zîhayat olan eşcar ve nebatat envaları ve çiçekleri ve vücuda lâyık ve hayata âşık ve bekaya müştak olan hayvanat taifelerini, mütemadiyen hiçbirini bırakmayarak ifnalarında ve gayet süratle onlara göz açtırmayarak idamlarında ve onlara nefes aldırmayarak meşakkatle çalıştırmalarında ve hiçbirini rahatta bırakmayarak musibetlerle tağyirlerinde ve hiçbirini müstesna etmeyerek öldürmelerinde ve hiçbiri durmayarak zevallerinde ve hiçbiri memnun olmayarak firaklarında hangi şefkat ve merhamet var, hangi hikmet ve maslahat bulunur, hangi lütuf ve merhamet yerleşebilir?

Elcevap: Dâî ve muktezîyi gösteren beş remiz ile ve gayeleri ve faydaları gösteren beş işaretle şu suali halleden çok geniş ve çok derin ve çok yüksek olan hakikat-i uzmaya uzaktan uzağa baktırmaya çalışacağız.

(24. Mektup)


İ’lem eyyühe’l-aziz! Eşyada esas bekadır, adem değildir. Hattâ ademe gittiklerini zannettiğimiz kelimat, elfaz, tasavvurat gibi seriü’z-zeval olan bazı şeyler de ademe gitmiyorlar. Ancak suretlerini ve vaziyetlerini değişerek zevalden masûn kalıp bazı yerlerde tahassunla adem-i mutlaka gitmezler.

Fen dedikleri hikmet-i cedide, bu sırra vâkıf olmuş ise de vuzuhuyla vâkıf olamamıştır. Ve aynı zamanda “Âlemde adem-i mutlak yoktur. Ancak terekküp ve inhilal vardır.” diye ifrat ve hata etmiştir. Çünkü âlemde Cenab-ı Hakk’ın sun’uyla terkip vardır. Allah’ın izniyle tahlil vardır. Allah’ın emriyle icad ve idam vardır. يَفْعَلُ اللّٰهُ مَا يَشَٓاءُ

وَ يَحْكُمُ مَا يُرٖيدُ

(Habbe, Mesnevi-i Nuriye)


Eğer اَللّٰهُ اَكْبَرُ in bir manasını fehmetmek istiyorsan, kâinata nazar et! Çünkü kâinat ve mevcudat baştan başa onun envarının gölgeleri, ef'alinin eserleri, kalemlerinin çizgileri, esmasının nakışları ve evsafının aynalarıdırlar. Bunu görüp bildikten sonra اَللّٰهُ اَكْبَرُ söyle ve âlemleri temaşa et, bak ki; bütün âlemlerin hepsi bittamam onun kabza-i ilmine alınmış, kabza-i kudretinde kemerbeste durmuş, kabza-i adlinde zelilane boyun eğmiş ve kabza-i hikmetinde harekete âmâde bekleyip, onun tartı ve vezni ile dizilip nizamatının silkinde mevzun bir vaziyet almışlardır. Evet nizam ile tanzim, mizan ile tevzin; Cenab-ı Rahman'ın iki kabzasıdır. Ve İmam-ı Mübin ile Kitab-ı Mübin'in iki babıdır. Demek Kitab-ı Mübin, İmam-ı Mübin ile beraber, bir Kadir-i Alim ve bir Âdil-i Hakîm'in ilim ve kudretini beyan eden iki ünvandırlar. Öyle ise, hiçbir şey, bu nizamın nazmından ve şu mizanın vezninden hariç olmadığını başında iz'anı, yüzünde aynanı (iki gözü) bulunan kimse, her halde ona şahid olacaktır. Şu halde şuhudî bir hads ile, belki hissî bir şuhud ile sabit olur ki, kevn ü zaman içinde hiçbir şey yoktur ki; Rahman-ı Lâyezal'in kabza-i tasarrufundan hariç kalsın. İşte bu hakikatı gördükten sonra bağır ve de:

اَللّٰهُ اَكْبَرُ هُوَ الْعَدْلُ الْحَاكِمُ هُوَ الْحَكَمُ الْفَرْدُ هُوَ الْعَادِلُ الْحَكِيمُ

Çünkü O'dur ki, şu kâinatın temelini meşietinin mistarıyla, hikmetinin tanzimiyle te'sis edip; usûl-ü hikmetini büyük mevcudatın rabıtası yapmıştır. Ondan sonra da, mevcudatı düstur-u kaza, kanun-u kader ile fasletmiş, kudretin kavanini ise, masnuatın kametine göre suretlerin biçilmesi için terzi yapmıştır. Daha sonra kâinatı, sünnetinin namuslarıyla, âdetlerinin kanunlarıyla dizerek nazmedip sünnetin namuslarını, âdetin kanunlarını mahlukata nazzam tayin etmiştir ve eder. Çünkü O,

يَفْعَلُ اللّٰهُ مَا يَشَاءُ

وَ يَحْكُمُ مَا يُرِيدُ

dir. Yerde, ve gökte rahmetinin taltifatıyla, inayetinin tekrimatıyla cilveler göstererek; kâinatı nevamis-i rahmet, desatir-i inayetle idare edip, masnuata güzellikler, mevcudata zinetler vererek kâinatı baştan başa süsleyen odur. Sonra cilve-i esma, tecelli-i sıfatla, celevat-ı sıfat içinde tezahürat-ı esma ile yer ve gökteki mevcudatı tenvir edip ziyalandırmıştır.

(Nur, Mesnevi-i N. (Badıllı))

Risale-i Nur'daki Diğer Alakalı Yerler[değiştir]

İlgili Maddeler[değiştir]