Mü'min 36

Nurpedia.org - İman ve İslam Hakikatlerine Dair Nur Ansiklopedisi sitesinden
11.12, 26 Temmuz 2024 tarihinde Turker (mesaj | katkılar) tarafından oluşturulmuş 45613 numaralı sürüm
(fark) ← Önceki sürüm | Güncel sürüm (fark) | Sonraki sürüm → (fark)

Önceki Ayet: Mü'min 35Mü'min SuresiMü'min 37: Sonraki Ayet

Meali: 36-37- Firavun: Ey Hâmân, bana yüksek bir kule yap; belki yollara, göklerin yollarına erişirim de Musa'nın ilâhı'nı görürüm! Doğrusu ben onu, yalancı sanıyorum, dedi. Böylece Firavun'a, yaptığı kötü iş süslü gösterildi ve yoldan saptırıldı. Firavun'un tuzağı tamamen boşa çıktı.

Kur'an'daki Yeri: 24. Cüz, 470. Sayfa

Tilavet Notları:

Diğer Notlar:

Risale-i Nur'da Nerede ve Nasıl Bahsedildiği[değiştir]

İkinci Misal: Kur’an’da çok tekrar edilen kıssa-i Musa aleyhisselâmın cümleleri ve cüzleridir ki her bir cümlesi, hattâ her bir cüzü, bir düstur-u küllînin ucu olarak gösterilmiş ve o düsturu ifade ediyor.

Mesela يَا هَامَانُ ابْنِ لٖى صَرْحًا Firavun, vezirine emreder ki: “Bana yüksek bir kule yap, semavatın halini rasad edip bakacağım. Semanın gidişatından acaba Musa’nın (as) dava ettiği gibi semada tasarruf eden bir ilah var mıdır?” İşte صَرْحًا kelimesiyle ve şu cüz’î hâdise ile dağsız bir çölde olduğundan dağları arzulayan ve Hâlık’ı tanımadığından tabiat-perest olup rububiyet dava eden ve âsâr-ı ceberutlarını göstermekle ibka-yı nam eden, şöhret-perest olup dağ-misal meşhur ehramları bina eden ve sihir ve tenasühe kail olup cenazelerini mumya edip dağ misillü mezarlarda muhafaza eden Mısır firavunlarının an’anesinde hüküm-ferma bir düstur-u acibi ifade eder.

(25. Söz)


Meselâ:

ﻳَﺎ ﻫَﺎﻣَﺎﻥُ ﺍﺑْﻦِ ﻟِﻰ ﺻَﺮْﺣًﺎ

Şu kelâm bize diyor: O dağsız düz kıtanın, tağî selâtininde, ehramların inşası, arzu-yu garibî, bir meyelân-ı haşmet

Hükümran olduğunu; muhteşem ehramlara, zulüm ve abes şeylere, vücud veren bir düstûr, bu cümle eder ihtar, verir bir ders-i hikmet.

(Lemeat, Asar-ı Bediiyye)


اِعْلَمْ Ey kardeş bil ki! Ben taht-el arz zulümatındaki[1] seyahatimde kat'iyyen müşahede ettim ki; sünnet-i seniyenin her birisi birer yıldız ve birer lâmbadırlar gördüm. Böylece bütün sünnetler ve umum şer'î hadler, hasra gelmeyen dalaletli, karanlıklı yollar içinde birer lüküs gibi parlıyorlardı. Ve o halde sünnetten inhiraf etmek demek, şeytanın oyuncağı ve evhamın merkebi ve korkunç dehşetli hallerin ma'razı ve dağ gibi ağır yüklerin hammalı olmak demektir bildim. Fakat sünnet-i seniyyeye ittiba' edenin, o ağır yüklerini ondan alıp kendi sefinesine bırakır. Hem gördüm ki, sünnet-i seniyyenin her birisi semadan tedelli etmiş birer muhkem halat gibi olup, onlara yapışan -velev bir cüz'îsi ile dahi olsa- yükselerek saadete gidiyor. Hem gördüm ki, insanların zâhirî ef'alleri arasında ancak bir derece dolaşabilen aklına

itimad edip, sünnet-i seniyyeye muhalefet edenler, şuna benzer ki: Yerdeki vesile ve merdivenlerle göklerin esrarını öğrenmek için çıkmak isteyen Firavun'un kendi vezirine 'Bana bir kule yap, taki onunla belki semavatın esrarına giden yollara ulaşayım' âyetindeki

يَا هَامَانُ ابْنِ لِي صَرْحًا

diyerek ahmaklaştığı gibi ahmaklaşır.

(Katre, Mesnevi-i N. (Badıllı))

Risale-i Nur'daki Diğer Alakalı Yerler[değiştir]

İlgili Maddeler[değiştir]

  1. Otuzuncu Söz'ün Birinci Maksadı'nın âhirindeki vakıa-i ruhaniyeyi kasdediyor. (Mütercim)