Güvercin

Nurpedia.org - İman ve İslam Hakikatlerine Dair Nur Ansiklopedisi sitesinden
16.42, 1 Aralık 2023 tarihinde Turker (mesaj | katkılar) tarafından oluşturulmuş 40241 numaralı sürüm

Güvercingiller, güvercin ve kumruları da içine alan ve 300'den fazla tür içeren bir kuş familyasıdır. Kısa boyunlu ve kısa ince gagalı sağlam gövdeli kuşlardır. Öncelikle tohum, meyve ve bitkilerle beslenirler. Dünyanın hemen her yerinde bulunurlar. Ağaç dallarına, çıkıntılara veya yere nispeten dayanıksız yuvalar inşa ederler. Cenab-ı Allah bu kuşların kursaklarında sıvı dolu hücrelerin dökülmesinden oluşan bir çeşit "kursak sütü" ile yavrularını rızıklandırır. Güvercin dünyanın en eski evcilleştirilmiş kuşudur. Yön bulma yetenekleri nedeniyle dünya savaşları dahil olmak üzere mesaj iletmek için kullanılmıştır.[1][2]

Dacin 

Bediüzzaman insanın dünya hayatına lâzım olan amel ve iktidar cihetinde en edna bir serçe kuşuna yetişmediğini fakat hayat-ı maneviye ve uhreviyesine lâzım olan ilim ve iftikar ile tazarru ve ibadet cihetinde hayvanatın sultanı ve kumandanı hükmünde olduğunu ve bu nedenle asıl vazifesinin hayvan gibi çabalamak değil, belki hakiki bir insan gibi hakiki bir hayat-ı daime için çalışmak olduğunu hatırlatır. Başka bir yerde, insanların zahirpereset olduğu için atmacanın serçelere musallat olmasını zahiren rahmete aykırı zannettiğini ama aslında serçe kuşunun istidatlarının bu şekilde geliştiğini belirtir. Ayrıca, lahika mektuplarında kuşların Risale-i Nur’la alâkadarlıklarına misal olarak bazı mektuplar yazılırken hilaf-ı âdet bir tarzda serçe kuşunun ve diğer kuşların garib bir tarzda Üstad'ın odasına gelmelerini verir.

Bilgiler[değiştir]

Risale-i Nur'da Nerede ve Nasıl Bahsedildiği[değiştir]

Peygamberimiz ve Güvercin[değiştir]

Manevî tevatür derecesinde bir şöhretle, Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm Ebubekiri’s-Sıddık ile küffarın takibinden kurtulmak için tahassun ettikleri Gār-ı Hira’nın kapısında, iki nöbetçi gibi iki güvercin gelip beklemeleri ve örümcek dahi perdedar gibi hârika bir tarzda, kalın bir ağ ile mağara kapısını örtmesidir.

Hattâ rüesa-yı Kureyş’ten, Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmın eli ile Gazve-i Bedir’de öldürülen Übeyy İbn-i Halef mağaraya bakmış. Arkadaşları demişler: “Mağaraya girelim.” O demiş: “Nasıl girelim? Burada bir ağ görüyorum ki Hazret-i Muhammed tevellüd etmeden bu ağ yapılmış gibidir. Bu iki güvercin işte orada duruyor, adam olsa orada dururlar mı?”

İşte bunun gibi mübarek güvercin taifesi, Feth-i Mekke’de dahi Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmın başı üzerinde gölge yaptıklarını, İmam-ı Celil İbn-i Vehb naklediyor.

Hem –nakl-i sahih ile– Hazret-i Âişe-i Sıddıka haber veriyor ki: Güvercin gibi “dâcin” denilen bir kuş hanemizde vardı. Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm hazır olsa idi hiç debelenmezdi, sükûtla dururdu. Ne vakit Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm çıksa idi o kuş başlardı harekete; giderdi, gelirdi, hiç durmuyordu. Demek o kuş, Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmı dinliyordu, huzurunda temkin ile sükût ederdi.

(19. Mektup)


Ehl-i siyer ve hadîs, müttefikan haber veriyorlar ki: Kureyş kabilesi, Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmı öldürtmek için kat’î ittifak ettiler. Hattâ insan suretine girmiş bir şeytanın tedbiriyle, Kureyş içine fitne düşmemek için her kabileden lâekall bir adam içinde bulunup iki yüze yakın, Ebucehil ve Ebu Leheb’in taht-ı hükmünde olarak Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmın hane-i saadetini bastılar. Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmın yanında Hazret-i Ali vardı. Ona dedi: “Sen bu gece benim yatağımda yat.” Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm beklemiş, tâ Kureyş gelmiş, bütün hanenin etrafını tutmuşlar. O vakit çıktı, bir parça toprak başlarına attı. Hiçbirisi onu görmedi, içlerinden çıktı, gitti. Gār-ı Hira’da iki güvercin ve bir örümcek, bütün Kureyş’e karşı ona nöbettar olup muhafaza ettiler.

(19. Mektup)


Evet bu kâinatta, gözümüz önünde bu muntazam tasarrufatı içinde adalet ve hikmet ile ve rahmet ve inayet ve himayet ile her zaman iyileri himaye ve fenaları ve yalancıları tokatlamak, rububiyetinin bir âdeti olmasından, ef’al-i rahmaniyet muktezasıyla bir Kur’an-ı Mu’cizü’l-Beyan’ı, Muhammed’in (asm) eline vermesi ve bine yakın mu’cizelerin pek çok envaını ona vermesi ve bütün hâlâtında ve en tehlikeli vaziyetlerinde şefkatkârane himaye ve hattâ güvercin ve örümcekle muhafaza etmesi ve büyük vazifelerinde onu tam muvaffak etmesi ve dinini bütün hakikatleriyle idamesi ve İslâmiyet’ini zeminin ve nev-i beşerin başına geçirmesi ve bütün mahlukat üstünde bir makam-ı şeref ve meşahir-i insaniyenin fevkinde daimî bir rütbe-i makbuliyet ve dost ve düşmanının ittifakıyla en yüksek hasletleri taşıyan bir şahsiyeti vermekle, beşerin beşten birisini ona ümmet etmesi gayet kat’î bir tarzda sadıkıyetine ve risaletine şehadet ettiği gibi ef’al-i rububiyet cihetinde dahi görüyoruz ki bu âlemin mutasarrıfı ve müdebbiri, Muhammed’in (asm) risaletini bu kâinata bir manevî güneş yapıp –Nur Risalelerinde ispat edildiği gibi– onun ile bütün karanlıkları izale ve nurani hakikatlerini gösterip ve bütün zîşuuru, belki kâinatı hayat-ı bâkiye müjdesiyle sevindirdiği gibi; dinini dahi bütün makbul ehl-i ibadetin fihriste-i kemalâtı ve harekât-ı ubudiyette sağlam bir program yapması gibi Muhammed’in (asm) şahsiyet-i maneviyesi olan hakikatini, Kur’an’ın ve Cevşen’in delâletiyle tecelliyat-ı uluhiyetine bir âyine-i câmia yapması ve sâbıkan işaret ettiğimiz hakikatlerin ve on dört asırda her gün ümmetinin bütün hasenatlarının bir mislini kazanmasının ve hayat-ı içtimaiye ve maneviye ve beşeriyedeki âsârının delâletiyle, nev-i beşere en yüksek reis ve mukteda ve üstad yapması; ve onu büyük ve kudsî vazifelerle beşerin imdadına gönderip rahmet, hikmet, adalet, gıda, hava, mâ, ziya derecesinde insanları onun dinine, şeriatına, İslâmiyet’teki hakikatlerine muhtaç (HâşiyeKaynak hatası: <ref> etiketi için </ref> kapanışı eksik) üstüne çıktı, üç saat oturdu; ekmek, pirinç verdim, yemedi tâ akşama kaldı, sonra gitti, tekrar geldi. Berat Gecesinde tâ sabaha kadar yanımda kaldı. Ben yatarken başıma geldi, Allah’a ısmarladık nevinden başımı okşadı, sonra çıktı gitti. İkinci gün, ben teessüf ederken yine geldi; bir gece daha kaldı. Demek bu mübarek kuş hem Asâ-yı Musa’yı hem beratımızı tebrik etmek istedi.

(Emirdağ L. 1)

Güvercinlerin Faydalı İşlerde Kullanılması[değiştir]

وَالطَّيْرَ مَحْشُورَةً

عُلِّمْنَا مَنْطِقَ الطَّيْرِ

cümleleriyle Hazret-i Davud ve Süleyman aleyhimesselâma, kuşlar envaının lisanlarını hem istidatlarının dillerini, yani hangi işe yaradıklarını, onlara Cenab-ı Hakk’ın ihsan ettiğini şu cümleler gösteriyorlar. Evet, madem hakikattir. Madem rûy-i zemin, bir sofra-i Rahman’dır. İnsanın şerefine kurulmuştur. Öyle ise o sofradan istifade eden sair hayvanat ve tuyûrun çoğu insana musahhar ve hizmetkâr olabilir. Nasıl ki en küçüklerinden bal arısı ve ipek böceğini istihdam edip ilham-ı İlahî ile azîm bir istifade yolunu açarak ve güvercinleri bazı işlerde istihdam ederek ve papağan misillü kuşları konuşturarak, medeniyet-i beşeriyenin mehasinine güzel şeyleri ilâve etmiştir. Öyle de başka kuş ve hayvanların istidat dili bilinirse çok taifeleri var ki karındaşları hayvanat-ı ehliye gibi birer mühim işte istihdam edilebilirler. Mesela, çekirge âfetinin istilasına karşı, çekirgeyi yemeden mahveden sığırcık kuşlarının dili bilinse ve harekâtı tanzim edilse ne kadar faydalı bir hizmette ücretsiz olarak istihdam edilebilir.

İşte kuşlardan şu nevi istifade ve teshiri ve telefon ve fonoğraf gibi camidatı konuşturmak ve tuyûrdan istifade etmek, en münteha hududunu şu âyet çiziyor. En uzak hedefini tayin ediyor. En haşmetli suretine parmakla işaret ediyor ve bir nevi teşvik eder.

İşte Cenab-ı Hak şu âyetlerin lisan-ı remziyle manen diyor ki:

Ey insanlar! Bana tam abd olan bir hemcinsinize, onun nübüvvetinin ismetine ve saltanatının tam adaletine medar olmak için mülkümdeki muazzam mahlukatı ona musahhar edip konuşturuyorum ve cünudumdan ve hayvanatımdan çoğunu ona hizmetkâr veriyorum. Öyle ise her birinize de madem gök ve yer ve dağlar hamlinden çekindiği bir emanet-i kübrayı tevdi etmişim, halife-i zemin olmak istidadını vermişim. Şu mahlukatın da dizginleri kimin elinde ise ona râm olmanız lâzımdır. Tâ onun mülkündeki mahluklar da size râm olabilsin. Ve onların dizginleri elinde olan zatın namına elde edebilseniz ve istidatlarınıza lâyık makama çıksanız…

Madem hakikat böyledir. Manasız bir eğlence hükmünde olan fonoğraf işlettirmek, güvercinlerle oynamak, mektup postacılığı yapmak, papağanları konuşturmaya bedel; en hoş, en yüksek, en ulvi bir eğlence-i masumaneye çalış ki dağlar sana Davudvari birer muazzam fonoğraf olabilsin. Ve hava-i nesîminin dokunmasıyla eşcar ve nebatattan birer tel-i musikî gibi nağamat-ı zikriye kulağına gelsin. Ve dağ, binler dilleriyle tesbihat yapan bir acayibü’l-mahlukat mahiyetini göstersin. Ve ekser kuşlar, Hüdhüd-ü Süleymanî gibi birer munis arkadaş veya mutî birer hizmetkâr suretini giysin. Hem seni eğlendirsin, hem müstaid olduğun kemalâta da seni şevk ile sevk etsin. Öteki lehviyat gibi insaniyetin iktiza ettiği makamdan seni düşürtmesin.

(20. Söz)


8- “Hazret-i Süleyman’a kuş dilini öğrettik.” manasında عُلِّمْنَا مَنْطِقَ الطَّيْرِ olan âyet-i kerîme; beşerin keşfiyatından radyo, papağan, güvercin gibi âlât ve hayvanların konuşmalarına ve mühim işlerde kullanılmasına me’hazdir. Ve hâkeza beşerin henüz keşfedemediği çok mu’cizeler vardır, istikbalde yavaş yavaş keşfine muvaffak olur.

(İ. İcaz)


İşte şu âyetler, parmaklarıyla gösterdikleri bu işaretler ile, beşerin hal-i hazır ulaştığı sanatı arasında bir münasebet görebildiğin için; sahihdir ki diyesin: "O âyetlerin mikyasları, yani gösterdikleri ta'yin edici ölçüler ve hatırlattırdıkları işaretlerle, şu mevcûd medeniyet harikalarına bakıyor, işaretle gösteriyor ve ona teşvik ve teşci' ediyor."

Hem yine Kur'anın

نَارُ كُونِى بَرْدًا وَ سَلاَمًا

Ve: لَوْلاَ اَنْ رَاۤ بُرْهَانَ رَبِّهِ

Ve: اِنِّى َلاَجِدُ رِيحَ يُوسُفَ

Ve: يَا جِبَالُ اَوِّبِى مَعَهُ

Ve: عُلِّمْنَا مَنْطِقَ الطَّيْرِ

Ve: اَنَا اۤتِيكَ بِهِ قَبْلَ اَنْ يَرْتَدَّ اِلَيْكَ طَرْفُكَ

gibi kelamullah olan şu âyetlere bak!. Sonra, beşerin keşfeylemiş olduğu ateşin yakmadığı bir mertebeyi. Ve yakmayı engelleyen vasıtaları.. Ve keşfetmek üzere olduğu uzak mesafelerden suret ve savtları celbeden; ve gözünü açıp kapamadan evvel, bunları yanında hazır eden vesileleri. ([3]) Hem beşer fikrinin yeni buluşu ve ibda'i olan: Konuştuğun sözleri sana aynen iade edip söyleyen aleti.. Ve keza bir çok kuş ve güvercinleri hizmetlerde çalıştırma usûlleri.. Ve daha bunlara benzer şeyleri düşün ve kıyas eyle ki; âyetlerin ifade eylediği Mu'cizat-ı Enbiya ile, onların bir nev'i taklidi olan beşerin keşfiyatı arasında bir mülayemet, bir bağlantı görür ve Kur'anın bu remizleri beşerin şu keşfiyatlarına bakıyor dersin.

(İ. İcaz (Badıllı))

Risale-i Nur'daki Diğer Alakalı Yerler[değiştir]

İlgili Resimler/Fotoğraflar[değiştir]

İlgili Maddeler[değiştir]

Kaynakça[değiştir]

  1. https://en.wikipedia.org/wiki/Columbidae
  2. https://en.wikipedia.org/wiki/Domestic_pigeon
  3. Dikkat buyur; bu ifadeler ve kâşifane değerlendirmeler 1915 te söylenmiş yazılmıştır. Hatta bu ifadelerin hülasaları 1910 da "Muhakemat eserinde ve 1911 de "Hutbe-i Şamiyye" de yazılmış ve söylenmiştir. O tarihlerde henüz ne tam teşekküllü tayyareler, ne de radyo, teyp ve televizyonlar ve ne de telefon ve faks ve saireler -telgraf hariç- hiçbir şey mevcud değilken, Hazret-i Müellifin cesûrane ve kâşifane meydan-ı ilimde söylediği bu ifadeleriyle, vücudlarından önce o alet ve cihazların yakın zamanda çıkacağını haber vermesi, elbette ki takdir ve sitayişe değer hükümler ve buluşlardır. - Mütercim-