Necm 17: Revizyonlar arasındaki fark

Nurpedia.org - İman ve İslam Hakikatlerine Dair Nur Ansiklopedisi sitesinden
Değişiklik özeti yok
Değişiklik özeti yok
 
1. satır: 1. satır:
[[Kategori:Necm Suresi]]
[[Kategori:Necm Suresi]]
[[Kategori:Nur'da (Mesnevi N.) Geçen Ayetler]]
[[Kategori:Mesnevi-i Nuriye'de Geçen Ayetler]]
[[Kategori:24. Mektup'ta Geçen Ayetler]]
[[Kategori:24. Mektup'ta Geçen Ayetler]]
[[Kategori:Mektubat'ta Geçen Ayetler]]
[[Kategori:Mektubat'ta Geçen Ayetler]]
97. satır: 99. satır:


([[Risale:24._Mektup#Yirmi_D.C3.B6rd.C3.BCnc.C3.BC_Mektup.E2.80.99un_.C4.B0kinci_Zeyli|24. Mektup]])
([[Risale:24._Mektup#Yirmi_D.C3.B6rd.C3.BCnc.C3.BC_Mektup.E2.80.99un_.C4.B0kinci_Zeyli|24. Mektup]])
----
{{Arabi|اِعْلَمْ}} Bil ey Mehdi ve kıyametin yakınlığı ve istikbal melhameleri (yani harb ve fitneleri) gibi mes'elelerin rivayetlerindeki ihtilaflardan vesveseye düşen arkadaş! Yahu, zaruriyat-ı itikadiyeden olmayan her bir mes'elede, hattâ mesail-i fer'iyede bile zarurî bir iman mı istiyorsun? Halbuki o mesail-i fer'iyeden bir kısmını yalnız reddetmemek ve teslim ile kabul etmek kifayet eder. Yoksa kasdî bir iz'an-ı yakînî istemezler ki, tâ sen onun için bürhan-ı kat'înin talebine muhtaç olasın.
Ey arkadaş bilmiş ol ki: Kur'an'ın nasıl ki müteşabihatı te'vile muhtaçtır; öyle de ehadîsin müşkilat ve müteşabihatı dahi tabir ve tefsire muhtaçtırlar. Şayet senin nazar-ı zâhirînde vakıa muhalif gibi görünen bir rivayet sana rastgelse de;
Evvelâ: O rivayetin İsrailiyattan olması muhtemel olduğu gibi..
Sâniyen: Ravilerin bazı izahlı sözleri olması..
Sâlisen: Onu nakledenlerin istinbatlı manaları olması..
Râbian: Evliya-yı muhaddisînin ta'bire muhtaç olan keşfiyatlarından olması..
Hâmisen: Beyn-en nas mütearef olan bazı mesmuat ki, Peygamber (A.S.M.), onları semavî bir tebliğ olarak değil; belki tenbih için bir musahabe-i örfiye tarzında zikrettiği bazı kinaîli hakikatlar olması ihtimaliyle beraber, hemen nazarını onun zâhirine hasretme. Belki irşadî bir maksada sevkeden kinaî bir temsile hamledip te'vil et!. Veyahut uykudaki adam, uyanık adamın âlem-i yakazasında gördüğünü tabire yeltendiği gibi, o gibi rivayatı hiç olmazsa bir tabir ile tefsir et!.
Evet nasıl ki, sen uykudaki adamın gördüğünü tabir edebiliyorsun. Öyle de: Ey şu hayat-ı dünyeviyenin gafleti içinde uykuya dalmış arkadaş!
[[Necm 17|{{Arabi|مَا زَاغَ الْبَصَرُ وَمَا طَغٰي}}]]
nın sırrına mazhar ve
{{Arabi|تَنَامُ عَيْنيِ وَلَا يَنَامُ قَلْبِي}}
hadîsinin tasrihiyle hakiki hüşyar ve yakzan olan Zat-ı Ahmediye'nin (A.S.M.) söylediklerini ve gördüklerini, senin elinden gelirse, tabir etmeye çalış!
([[Risale:Nur_(Mesnevi_Badıllı)#8._Parça|Nur, Mesnevi-i N. (Badıllı)]])


==Risale-i Nur'daki Diğer Alakalı Yerler==
==Risale-i Nur'daki Diğer Alakalı Yerler==


==İlgili Maddeler==
==İlgili Maddeler==

15.39, 2 Ağustos 2024 itibarı ile sayfanın şu anki hâli

Önceki Ayet: Necm 16Necm SuresiNecm 18: Sonraki Ayet

Meali: 17- Gözü kaymadı ve sınırı aşmadı.

Kur'an'daki Yeri: 27. Cüz, 525. Sayfa

Tilavet Notları:

Diğer Notlar:

Risale-i Nur'da Nerede ve Nasıl Bahsedildiği[değiştir]

Nasıl Kur’an-ı Hakîm’in müteşabihatı var; tevile muhtaçtır veyahut mutlak teslim istiyor. Ehadîsin de Kur’an’ın müteşabihatı gibi müşkülatı vardır. Bazen çok dikkatli tefsire ve tabire muhtaçtır. Geçmiş misallerle iktifa edebilirsiniz.

Evet, nasıl ki hüşyar olan adam, yatmış olan adamın rüyasını tabir eder. Öyle de bazen uykuda olan bir adam, yanında uyanık olan konuşanların sözlerini işitiyor fakat kendi âlem-i menamına tatbik eder bir tarzda mana veriyor, tabir ediyor. Öyle de ey gaflet ve felsefe uykusu içinde tenvim edilen insafsız adam! Sırr-ı مَا زَاغَ الْبَصَرُ وَمَا طَغٰى ve تَنَامُ عَيْنٖى وَلَا يَنَامُ قَلْبٖى hükmüne mazhar ve hakiki hüşyar ve yakzan olan zatın gördüğünü sen kendi rüyanda inkâr değil, tabir et. Evet, uykuda bir adamı bir sinek ısırsa müthiş bir harpte yaralar alır gibi bir hakikat-i nevmiye bazen telakki eder. Ondan sorulsa “Hakikaten ben yaralandım. Bana top tüfek atıldı.” diyecek. Yanında oturanlar onun uykusundaki ızdırabına gülüyorlar. İşte bu nevm-âlûd nazar-ı gaflet ve fikr-i felsefe, elbette hakaik-i nübüvvete mihenk olamazlar.

(24. Söz)


Mi’rac-ı Nebeviyeye dairdir

İhtar: Mi’rac meselesi, erkân-ı imaniyenin usûlünden sonra terettüp eden bir neticedir. Ve erkân-ı imaniyenin nurlarından meded alan bir nurdur. Erkân-ı imaniyeyi kabul etmeyen dinsiz mülhidlere karşı elbette bizzat ispat edilmez. Çünkü Allah’ı bilmeyen, Peygamberi tanımayan ve melaikeyi kabul etmeyen veya semavatın vücudunu inkâr eden adamlara mi’racdan bahsedilmez. Evvela o erkânı ispat etmek lâzım geliyor. Öyle ise biz, mi’racda istib’ad ile vesveseye düşen bir mü’mini muhatap ittihaz ederek ona karşı beyan edeceğiz. Ara sıra makam-ı istima’da olan mülhidi nazara alıp serd-i kelâm edeceğiz. Bazı sözlerde hakikat-i mi’racın bir kısım lem’aları zikredilmişti. İhvanlarımın ısrarı ile ayrı ayrı o lem’aları hakikatin aslıyla birleştirmek ve kemalât-ı Ahmediyenin (asm) cemaline birden bir âyine yapmak için inayeti Allah’tan istedik.

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحٖيمِ

سُبْحَانَ الَّذٖٓى اَسْرٰى بِعَبْدِهٖ لَيْلًا مِنَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ اِلَى الْمَسْجِدِ الْاَقْصَى الَّذٖى بَارَكْنَا حَوْلَهُ لِنُرِيَهُ مِنْ اٰيَاتِنَا اِنَّهُ هُوَ السَّمٖيعُ الْبَصٖيرُ

اِنْ هُوَ اِلَّا وَحْىٌ يُوحٰى

عَلَّمَهُ شَدٖيدُ الْقُوٰى

ذُو مِرَّةٍ فَاسْتَوٰى

وَ هُوَ بِالْاُفُقِ الْاَعْلٰى

ثُمَّ دَنَا فَتَدَلّٰى

فَكَانَ قَابَ قَوْسَيْنِ اَوْ اَدْنٰى

فَاَوْحٰٓى اِلٰى عَبْدِهٖ مَٓا اَوْحٰى

مَا كَذَبَ الْفُؤَادُ مَا رَاٰى

اَفَتُمَارُونَهُ عَلٰى مَا يَرٰى

وَلَقَدْ رَاٰهُ نَزْلَةً اُخْرٰى

عِنْدَ سِدْرَةِ الْمُنْتَهٰى

عِنْدَهَا جَنَّةُ الْمَاْوٰى

اِذْ يَغْشَى السِّدْرَةَ مَا يَغْشٰى

مَا زَاغَ الْبَصَرُ وَمَا طَغٰى

لَقَدْ رَاٰى مِنْ اٰيَاتِ رَبِّهِ الْكُبْرٰى

Evvelki âyet-i azîmenin azîm hazinesinden yalnız اِنَّهُ zamirinde bir düstur-u belâgata istinad eden iki remzin meselemize münasebeti olduğu için i’caz bahsinde beyan edildiği üzere yazacağız.

İşte Kur’an-ı Hakîm, Habib-i Ekrem aleyhi efdalü’s-salâti ve ekmelü’s-selâmın mi’racının mebdei olan, Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksa’ya olan seyranını zikrettikten sonra اِنَّهُ هُوَ السَّمٖيعُ الْبَصٖيرُ der. Ve şu kelâm ile Sure-i وَ النَّجْمِ اِذَا هَوٰى da işaret olunan münteha-yı mi’raca remzeden اِنَّهُ deki zamir, ya Cenab-ı Hakk’a râcidir veyahut Peygamberedir (asm).

(31. Söz)


Yirmi Dördüncü Mektup’un İkinci Zeyli

Mi’rac-ı Nebevî hakkındadır.

بِاسْمِهٖ وَ

اِنْ مِنْ شَىْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِهٖ

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحٖيمِ

وَلَقَدْ رَاٰهُ نَزْلَةً اُخْرٰى

عِنْدَ سِدْرَةِ الْمُنْتَهٰى

عِنْدَهَا جَنَّةُ الْمَاْوٰى

اِذْ يَغْشَى السِّدْرَةَ مَا يَغْشٰى

مَا زَاغَ الْبَصَرُ وَمَا طَغٰى

لَقَدْ رَاٰى مِنْ اٰيَاتِ رَبِّهِ الْكُبْرٰى

Mevlid-i Nebevînin Mi’raciye kısmında beş nükteyi beyan edeceğiz.

(24. Mektup)


اِعْلَمْ Bil ey Mehdi ve kıyametin yakınlığı ve istikbal melhameleri (yani harb ve fitneleri) gibi mes'elelerin rivayetlerindeki ihtilaflardan vesveseye düşen arkadaş! Yahu, zaruriyat-ı itikadiyeden olmayan her bir mes'elede, hattâ mesail-i fer'iyede bile zarurî bir iman mı istiyorsun? Halbuki o mesail-i fer'iyeden bir kısmını yalnız reddetmemek ve teslim ile kabul etmek kifayet eder. Yoksa kasdî bir iz'an-ı yakînî istemezler ki, tâ sen onun için bürhan-ı kat'înin talebine muhtaç olasın.

Ey arkadaş bilmiş ol ki: Kur'an'ın nasıl ki müteşabihatı te'vile muhtaçtır; öyle de ehadîsin müşkilat ve müteşabihatı dahi tabir ve tefsire muhtaçtırlar. Şayet senin nazar-ı zâhirînde vakıa muhalif gibi görünen bir rivayet sana rastgelse de;

Evvelâ: O rivayetin İsrailiyattan olması muhtemel olduğu gibi..

Sâniyen: Ravilerin bazı izahlı sözleri olması..

Sâlisen: Onu nakledenlerin istinbatlı manaları olması..

Râbian: Evliya-yı muhaddisînin ta'bire muhtaç olan keşfiyatlarından olması..

Hâmisen: Beyn-en nas mütearef olan bazı mesmuat ki, Peygamber (A.S.M.), onları semavî bir tebliğ olarak değil; belki tenbih için bir musahabe-i örfiye tarzında zikrettiği bazı kinaîli hakikatlar olması ihtimaliyle beraber, hemen nazarını onun zâhirine hasretme. Belki irşadî bir maksada sevkeden kinaî bir temsile hamledip te'vil et!. Veyahut uykudaki adam, uyanık adamın âlem-i yakazasında gördüğünü tabire yeltendiği gibi, o gibi rivayatı hiç olmazsa bir tabir ile tefsir et!.

Evet nasıl ki, sen uykudaki adamın gördüğünü tabir edebiliyorsun. Öyle de: Ey şu hayat-ı dünyeviyenin gafleti içinde uykuya dalmış arkadaş!

مَا زَاغَ الْبَصَرُ وَمَا طَغٰي

nın sırrına mazhar ve

تَنَامُ عَيْنيِ وَلَا يَنَامُ قَلْبِي

hadîsinin tasrihiyle hakiki hüşyar ve yakzan olan Zat-ı Ahmediye'nin (A.S.M.) söylediklerini ve gördüklerini, senin elinden gelirse, tabir etmeye çalış!

(Nur, Mesnevi-i N. (Badıllı))

Risale-i Nur'daki Diğer Alakalı Yerler[değiştir]

İlgili Maddeler[değiştir]