Mülk 14: Revizyonlar arasındaki fark

Nurpedia.org - İman ve İslam Hakikatlerine Dair Nur Ansiklopedisi sitesinden
Değişiklik özeti yok
Değişiklik özeti yok
53. satır: 53. satır:
âyetinin sırrıyla şehadet ederler (C.C.).
âyetinin sırrıyla şehadet ederler (C.C.).


...
([[Risale:Katre_(Mesnevi_Badıllı)#Dördüncü_Bab|Katre, Mesnevi-i N. (Badıllı)]])
 
----
Hem
Hem


61. satır: 61. satır:
âyet-i kerimesi de delâlet ediyor ki; bir şeyin vücud bulup var olması, elbette bir ilmi istilzam eder. Ve eşyadaki nur-u vücud dahi, o eşyada bir nur-u ilmi istilzam eder.
âyet-i kerimesi de delâlet ediyor ki; bir şeyin vücud bulup var olması, elbette bir ilmi istilzam eder. Ve eşyadaki nur-u vücud dahi, o eşyada bir nur-u ilmi istilzam eder.


([[Risale:Katre_(Mesnevi_Badıllı)#Dördüncü_Bab|Katre, Mesnevi-i N. (Badıllı)]])
([[Risale:Katre_(Mesnevi_Badıllı)#Beşinci_Mertebe|Katre, Mesnevi-i N. (Badıllı)]])


==Risale-i Nur'daki Diğer Alakalı Yerler==
==Risale-i Nur'daki Diğer Alakalı Yerler==


==İlgili Maddeler==
==İlgili Maddeler==

11.07, 26 Temmuz 2024 tarihindeki hâli

Önceki Ayet: Mülk 13Mülk SuresiMülk 15: Sonraki Ayet

Meali: 14- Hiç yaratan bilmez mi? O, en ince işleri görüp bilmektedir ve her şeyden haberdardır.

Kur'an'daki Yeri: 29. Cüz, 562. Sayfa

Tilavet Notları:

Diğer Notlar:

Risale-i Nur'da Nerede ve Nasıl Bahsedildiği[değiştir]

Binaenaleyh kudret-i İlahiyede zerre ile şems arasında fark yoktur. Mesela, terazinin her iki gözünde iki güneş veya iki zerre bulunduğu farz edilse aralarında müsavat ve muvazene bulunduğundan hariçten bir kuvvet bir gözüne basarsa öteki göz havaya kalkar. İster o gözde zerre olsun, ister güneş olsun, o kuvvete göre farkları yoktur; ikisi de birdir. Kezalik mümkin olan bir şeyin tarafeyni yani vücud ve ademi arasında, terazinin gözleri gibi müsavat olduğundan kudret-i ezeliye hangi tarafa basarsa öteki taraf heba gibi havaya kalkar. Güneş, sinek, zerre bu hususta hepsi de birdir.

Hülâsa: Zerre gibi küçük şeyler veya âdi fiiller, Hâlık’ın halkıyla vücuda geldikleri için onun daire-i ilminde dâhil oldukları bedihîdir. Bu itibarla onlardan bahsetmekte bilbedahe müşahat (münakaşa etmek) yoktur. Kur’an-ı Kerîm اَلَا يَعْلَمُ مَنْ خَلَقَ وَهُوَ اللَّطٖيفُ الْخَبٖيرُ âyetiyle bu sırra işaret etmiştir. Yani halk eden Hâlık, mahlukunu bilmez mi ve bilmemesinin imkânı var mı? Öyle ise mahlukundan ne için bahsetmesin, ne için mahlukuyla konuşmasın?

(Bakara 26.-27. Ayetler, İşarat-ül İ'caz)


Bundan o mülzem oldu, başka şüpheye döndü, yine o şeytan.

Dedi: "Beşerle hem beşer gibi konuşmak nasıl ona yakışır? Hem nasıl da konuşur; azameti tenezzül etmez." Döndü dedi de insan: ﺍَﻟﺎَ ﻳَﻌْﻠَﻢُ ﻣَﻦْ ﺧَﻠَﻖَ bir düstur-u kat'îdir, ﺍَﻟﺎَﻳَﺘَﻜَﻠَّﻢُ ﻣَﻦْ ﻋَﻠِﻢَ

O düsturun lazımı, mütekellimdir bî güman, ola mekânı her zaman.

Evet dünya içinde insan, insan içinde lisan, lisan içinde beyan, beyan içinde kelam, kelam içinde hurufu halkeden Hallak-ı Rahman;

Hem lisanımızı, hem lisanımız içinde, huruf ve kelimatı, halkeden dahi, hem tamamıyla bilen, O Zülkelâm-ı Zülkemal, O Rahim-i Mennân.

Kendi tenezzülat-ı rahmetiyle, bizim lisanımızla, tarz-ı beyanımızla neden konuşmasın bizimle. İşte Tevrat, Zeburla Suhuf ve İncil ve Kur'ân.

Evet Rububiyet istiyor, Uluhiyyet mukteza-i hikmet tensib ediyor. İnayet müstelzimdir, belagat der: Ahsen.. ona eder istinad sırr-ı nizam-ı cihan.

Tokmak gibi bu cevap, o şeytanın başına, öyle müthiş bir indi ki; O şeytanı kaçırdı, zaptetti insanoğlu, o meydan-ı imtihan.

Bundan da mülzem oldu..

(Lemeat, Asar-ı Bediiyye)


Evet kâinatta bir hikmet-i âmme ve inayet-i tamme ve bir şuur-u muhit ve hal-i hazırdaki cüz'iyatın muntazam kaziyeleri (yani muntazam bir miktar-ı muayyen ve ölçü içinde bulunmaları) ve o miktarların faydalı, semereli neticeleri ve iki had ortasında nevilerin muayyen ecelleri ve her bir şeyin hayatına lâzım rızk maddelerinin gayet mükemmel bir şekilde kendisine ulaşması ve kâinatta çeşitli cihet ve şekillerde görülen rahmetler, ikramlar ve in'amlar, ve gayet alîmane ve mütefenninane olacak ittikan-ı sanatlar; ve gayet ihtimamkârane süslü ve müzeyyen hey'etler (yani, gayet derece ehemmiyetle tezyin etmek fiili) bilbedahe belki bilmüşahede görünüyorlar. İşte bütün bu mezkûr hakikatlar, Cenab-ı Alîm-i Mutlak'ın ilmi, her şeyi ve her yeri ihata ettiğini

اَلَا يَعْلَمُ مَنْ خَلَقَ وَهُوَ اللَّطِيفُ الْخَبِيرُ

âyetinin sırrıyla şehadet ederler (C.C.).

(Katre, Mesnevi-i N. (Badıllı))


Hem

اَلَا يَعْلَمُ مَنْ خَلَقَ وَهُوَ اللَّطِيفُ الْخَبِيرُ

âyet-i kerimesi de delâlet ediyor ki; bir şeyin vücud bulup var olması, elbette bir ilmi istilzam eder. Ve eşyadaki nur-u vücud dahi, o eşyada bir nur-u ilmi istilzam eder.

(Katre, Mesnevi-i N. (Badıllı))

Risale-i Nur'daki Diğer Alakalı Yerler[değiştir]

İlgili Maddeler[değiştir]