Kehf 96: Revizyonlar arasındaki fark

Nurpedia.org - İman ve İslam Hakikatlerine Dair Nur Ansiklopedisi sitesinden
Değişiklik özeti yok
Değişiklik özeti yok
1. satır: 1. satır:
[[Kategori:Kehf Suresi]]
[[Kategori:Kehf Suresi]]
[[Kategori:Asar-ı Bediyye'de Geçen Ayetler]]
[[Kategori:Risale-i Nur'da Geçen Ayetler]]
''Önceki Ayet: [[Kehf 95]] ← [[Kuran:Kehf|Kehf Suresi]] → [[Kehf 97]]: Sonraki Ayet''
''Önceki Ayet: [[Kehf 95]] ← [[Kuran:Kehf|Kehf Suresi]] → [[Kehf 97]]: Sonraki Ayet''


13. satır: 15. satır:


==Risale-i Nur'da Nerede ve Nasıl Bahsedildiği==
==Risale-i Nur'da Nerede ve Nasıl Bahsedildiği==
Bir gayr-ı müslim yalnız mescide girmekle müslüman olmasına kâfi olmadığı gibi; tefsirin veya şeriatın kitablarına, hikmet veya coğrafya veya tarih gibi bir fennin mes'elesi girmesiyle, tefsir veya şeriat olamaz.
Hem de bir müfessir veya fakîh mütehassıs olmak şartıyla, hükmü yalnız nefs-i şeriat ve tefsirde hüccettir. Yoksa tufeylî olarak izinsiz tefsir, şeriat kitablarına girmiş emirlerde hüccet değildir. Zîrâ onlarda tufeylî olabilir. Nâkile itab yoktur. Evet bir fende sözü hüccet olanın, sair fenlerde nakil veya dava cihetiyle hükmünü hüccet tutmak, taksim-ül mehasin ve tefrik-ül mesaî olan kanun-u İlahîsine vech-i rıza göstermemek demektir.
Hem de mantıkça müsellemdir ki: Hüküm, mevzu ile mahmulün yalnız vechüm-mâ ile tasavvurlarını iktiza eder. Ve onların teşrihat-ı sairesi ise, o fenden değildir. Başka fennin mesailinden olmak gerektir.
Hem de mukarrerdir ki; âmm, hassa delalat-ı selâsenin hiçbirisi ile delalet etmez. Meselâ: Tefsir-i Beyzavî'de [[Kehf 96|{{Arabi|ﺑَﻴْﻦَ ﺍﻟﺼَّﺪَﻓَﻴْﻦِ}}]] olan âyetinde "Ermeniye ve Azerbaycan Dağlarının mabeyninde" olan tevile nazar-ı kat'î ile bakmak, en büyük mantıksızlıktır. Zîrâ esasen nakildir. Hem de tayini Kur'ân'ın medlûlü değildir, tefsirden sayılmaz. Zîrâ o tevil, âyetin bir kaydının başka fenne istinaden bir teşrihidir. Binaenaleyh, o müfessir-i celilin tefsirdeki meleke-i rasihasına böyle zayıf noktaları bahane tutmak, şübheleri îras etmek, insafsızlıktır.
İşte asl-ı hakâik-i tefsir ve şeriat meydandadır. Yıldızlar gibi parlıyor. O hakâikteki vuzûh ve kuvvettir; benim gibi bir âcize cesaret veriyor. Ben de dava ederim: Tefsirin ve şeriatın ne kadar hakâik-i esasiyesi varsa, birer birer nazar-ı tedkike getirilse, görülür ki; hakikatten çıkıp hikmet ile tartılıp hak olarak hakka munsarıftır. Ne kadar şübheli noktalar varsa; umumen cerbezeli zihinlerden çıkıp sonra da onlara karışmış. Kimin asl-ı hakikatlerine bir şübhesi varsa; işte meydan! Kendini izhar etsin!..
([[Risale:Muhakemat_(Asar-ı_Bediiyye)#Hâtime_4|Muhakemat]])


==Risale-i Nur'daki Diğer Alakalı Yerler==
==Risale-i Nur'daki Diğer Alakalı Yerler==


==İlgili Maddeler==
==İlgili Maddeler==

16.48, 14 Temmuz 2024 tarihindeki hâli

Önceki Ayet: Kehf 95Kehf SuresiKehf 97: Sonraki Ayet

Meali: 96- "Bana, demir kütleleri getirin." Nihayet dağın iki yanı arasını aynı seviyeye getirince (vadiyi doldurunca): "Üfleyin (körükleyin)!" dedi. Artık onu kor haline sokunca: "Getirin bana, üzerine bir miktar erimiş bakır dökeyim" dedi.

Kur'an'daki Yeri: 16. Cüz, 302. Sayfa

Tilavet Notları:

Diğer Notlar:

Risale-i Nur'da Nerede ve Nasıl Bahsedildiği[değiştir]

Bir gayr-ı müslim yalnız mescide girmekle müslüman olmasına kâfi olmadığı gibi; tefsirin veya şeriatın kitablarına, hikmet veya coğrafya veya tarih gibi bir fennin mes'elesi girmesiyle, tefsir veya şeriat olamaz.

Hem de bir müfessir veya fakîh mütehassıs olmak şartıyla, hükmü yalnız nefs-i şeriat ve tefsirde hüccettir. Yoksa tufeylî olarak izinsiz tefsir, şeriat kitablarına girmiş emirlerde hüccet değildir. Zîrâ onlarda tufeylî olabilir. Nâkile itab yoktur. Evet bir fende sözü hüccet olanın, sair fenlerde nakil veya dava cihetiyle hükmünü hüccet tutmak, taksim-ül mehasin ve tefrik-ül mesaî olan kanun-u İlahîsine vech-i rıza göstermemek demektir.

Hem de mantıkça müsellemdir ki: Hüküm, mevzu ile mahmulün yalnız vechüm-mâ ile tasavvurlarını iktiza eder. Ve onların teşrihat-ı sairesi ise, o fenden değildir. Başka fennin mesailinden olmak gerektir.

Hem de mukarrerdir ki; âmm, hassa delalat-ı selâsenin hiçbirisi ile delalet etmez. Meselâ: Tefsir-i Beyzavî'de ﺑَﻴْﻦَ ﺍﻟﺼَّﺪَﻓَﻴْﻦِ olan âyetinde "Ermeniye ve Azerbaycan Dağlarının mabeyninde" olan tevile nazar-ı kat'î ile bakmak, en büyük mantıksızlıktır. Zîrâ esasen nakildir. Hem de tayini Kur'ân'ın medlûlü değildir, tefsirden sayılmaz. Zîrâ o tevil, âyetin bir kaydının başka fenne istinaden bir teşrihidir. Binaenaleyh, o müfessir-i celilin tefsirdeki meleke-i rasihasına böyle zayıf noktaları bahane tutmak, şübheleri îras etmek, insafsızlıktır.

İşte asl-ı hakâik-i tefsir ve şeriat meydandadır. Yıldızlar gibi parlıyor. O hakâikteki vuzûh ve kuvvettir; benim gibi bir âcize cesaret veriyor. Ben de dava ederim: Tefsirin ve şeriatın ne kadar hakâik-i esasiyesi varsa, birer birer nazar-ı tedkike getirilse, görülür ki; hakikatten çıkıp hikmet ile tartılıp hak olarak hakka munsarıftır. Ne kadar şübheli noktalar varsa; umumen cerbezeli zihinlerden çıkıp sonra da onlara karışmış. Kimin asl-ı hakikatlerine bir şübhesi varsa; işte meydan! Kendini izhar etsin!..

(Muhakemat)

Risale-i Nur'daki Diğer Alakalı Yerler[değiştir]

İlgili Maddeler[değiştir]