Tevbe 30: Revizyonlar arasındaki fark

Nurpedia.org - İman ve İslam Hakikatlerine Dair Nur Ansiklopedisi sitesinden
Değişiklik özeti yok
Değişiklik özeti yok
 
5. satır: 5. satır:
[[Kategori:İsa Peygamberin (AS) Mesih Olarak İsmi Geçen Ayetler]]
[[Kategori:İsa Peygamberin (AS) Mesih Olarak İsmi Geçen Ayetler]]
[[Kategori:Üzeyr'in İsmi Geçen Ayetler]]
[[Kategori:Üzeyr'in İsmi Geçen Ayetler]]
[[Kategori:Tevbe Suresinin Risale-i Nur'da Geçen Ayetleri]]
''Önceki Ayet: [[Tevbe 29]] ← [[Kuran:Tevbe|Tevbe Suresi]] → [[Tevbe 31]]: Sonraki Ayet''
''Önceki Ayet: [[Tevbe 29]] ← [[Kuran:Tevbe|Tevbe Suresi]] → [[Tevbe 31]]: Sonraki Ayet''



17.50, 21 Ağustos 2024 itibarı ile sayfanın şu anki hâli

Önceki Ayet: Tevbe 29Tevbe SuresiTevbe 31: Sonraki Ayet

Meali: 30- Yahudiler, Uzeyr Allah'ın oğludur, dediler. Hıristiyanlar da, Mesîh (İsa) Allah'ın oğludur dediler. Bu onların ağızlarıyla geveledikleri sözlerdir. (Sözlerini) daha önce kâfir olmuş kimselerin sözlerine benzetiyorlar. Allah onları kahretsin! Nasıl da (haktan bâtıla) döndürülüyorlar!

Kur'an'daki Yeri: 10. Cüz, 190. Sayfa

Tilavet Notları:

Diğer Notlar:

Risale-i Nur'da Nerede ve Nasıl Bahsedildiği[değiştir]

اِعْلَمْ Ey kardeş bil ki; meşhud olan kitab-ı kebir ki, âlemdir; ve mesmu' olan kitab-ı aziz ki, Kur'an'dır. Beşerin ekserisi bunların haklarını veremeyip noksan bırakmıştır. Çünkü beşerin mütefekkir feylesofları, kâinat kitabından Vâcib-ül Vücud'a ancak bizzat basit bir cüz'ü ve ince bir kışrı, yahut itibarî bir terkibi verip; baki kalan kısmını mevhum, belki mümteni' sebeblere ve müsemmasız isimlere taksim ediyorlar.

قَاتَلَهُمُ اللّٰهُ اَنَّ يُؤْفَكُونَ

(Yani: Allah o yalancıları kahretsin.)

Fakat muvahhid zatlar ise: "her şey Allah'ın malıdır ve ondan gelmiştir ve ona dönecektir ve onunla kaimdir" derler.

Amma Kur'an'ın hakkaniyetli ahkâmının noksan bırakıldığı mes'eleye gelince: Evet beşerin hayalperest edipleri, (Kur'anın hükmüne zıd bir surette,) kâinat denilen şu muhteşem kasrın esasatından ve mekîn desatirinden ve yaldızlı taşlarından ve çiçekli, motifli ağaçlarından; yalnız ondaki nazmın bazı nukuşunu ve az bir kısım maanisini arşın sahibine verdikten sonra, geri kalan o semavî yıldızları telahuk-u efkâr desisesiyle yerin sâkinlerine taksim eylerler.

Tuh, öylesi akl sahibine ki; ona beşerin elini yıldızlara kadar uzanıp onları tebdil etmek ve ecramlarında tasarruf etmek derecesinde bir kudrete sahib olduğunu tahayyül ettirir. Böylesi bir akıl sahibinin misali şöyle bir adama benzer ki: Denizi feyizlendiren bir feyyaza, ondan yalnız bazı kabarcıkları verir.

Fakat mü'min-i muhakkik ise, der: Kâinat sarayının evvel-i esasatından, tâ nukuş-u nazmın âhirine kadar, müştemil bulunduğu bütün her şey, Allah'tandır ve Allah'ındır.

Evet Kur'an, binler makamların mukteziyatının meratibine bakarak; ve muhatabînin hissiyatına ma'kes olan bütün manaları kendi üslubları içinde sararak cem'etmiş olmasındandır ki; Ve keza, Kur'an yetmişbin hicabdan geçerek, ervah ve kulûbun a'makına girerek kudsî hitabıyla tabakat-ı beşer üzerinde seyr ü sefer edip feyzini neşr ile ünsiyet verdiğindendir ki; her devir Kur'anı tam anlar, bilir ve onun kemalini itiraf eyler. Ve her karn Kur'anı tam kabul edip, onunla ünsiyet eder. Ve her asır onu kendine üstad ittihaz eyler. Ve her zaman ehli, ona ihtiram eyler. O derece ki, hepsi tahayyül eder ki; Kur'an hassaten o asır için nâzil olmuştur. Demek o kitab-ı aziz, ince, rakik ve sathî bir şey değildir.. Belki bir bahr-i zahhar ve bir şems-i feyyaz ve bir kitab-ı amîk ve dakiktir.

(Zerre, Mesnevi-i N. (Badıllı))


İşte bundan dolayıdır ki; bazı feylesoflar, esbaba te'sir, tabiat ve tesadüfe icad vermeye, haşr-i cismanîyi inkâr ve nefy, ruhlara kıdem (kadimlik) vermeye ve daha bunlara benzer enva-i dalaletlere girmeye muztar kalmışlardır.

قَاتَلَهُمُ اللّٰهُ اَنَّي يُؤْفَكُونَ

Allah, o müfteri yalancıları kahretsin ki, şeytanlar, o enenin gaga, diş ve pençesiyle bunları yakalayıp dalalet derelerine yuvarlamıştır. Demek âlem-i asgarda ene, büyük âlemdeki tabiat gibidir; ikisi de tağutlardandır.

فَمَنْ يَكْفُرْ بِالطَّاغُوةِ وَيُؤْمِنْ بِاللّٰهِ فَقَدِ اسْتَمْسَكَ بِالْعُرْوَةِ الْوُثْقَي لَا انْفِصَامَ لَهَا وَاللّٰهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ

(Şemme, Mesnevi-i N. (Badıllı))

Risale-i Nur'daki Diğer Alakalı Yerler[değiştir]

İlgili Maddeler[değiştir]