Zariyat 50: Revizyonlar arasındaki fark

Nurpedia.org - İman ve İslam Hakikatlerine Dair Nur Ansiklopedisi sitesinden
Değişiklik özeti yok
Değişiklik özeti yok
 
(Aynı kullanıcının aradaki bir diğer değişikliği gösterilmiyor)
1. satır: 1. satır:
[[Kategori:Zariyat Suresi]]
[[Kategori:Zariyat Suresi]]
[[Kategori:Şule'de (Mesnevi N.) Geçen Ayetler]]
[[Kategori:Şemme'de (Mesnevi N.) Geçen Ayetler]]
[[Kategori:İşarat-ül İ'caz'da Geçen Ayetler]]
[[Kategori:İşarat-ül İ'caz'da Geçen Ayetler]]
[[Kategori:Katre'de (Mesnevi N.) Geçen Ayetler]]
[[Kategori:Katre'de (Mesnevi N.) Geçen Ayetler]]
80. satır: 82. satır:


([[Risale:Bakara_21-22:_İbadet_ve_Tevhid_Bahsi_(İ.İ._Badıllı)#BİR_TEZYİL|İşaratül İ'caz (Badıllı)]])
([[Risale:Bakara_21-22:_İbadet_ve_Tevhid_Bahsi_(İ.İ._Badıllı)#BİR_TEZYİL|İşaratül İ'caz (Badıllı)]])
----
{{Arabi|بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ}}
[[Fatır 15|{{Arabi|يَا اَيُّهَا النَّاسُ اَنْتُمُ الْفُقَرَاءُ اِلَي اللّٰهِ}}]]
[[Zariyat 50|{{Arabi|فَفِرُّوا اِلَي اللّٰهِ}}]]
{{Arabi|اِعْلَمْ}} Ey Said-i kâsır, âciz ve fakir! Kat'iyyen bil ki; senin nefsinde nihayetsiz bir kusur ve gayetsiz bir acz ve sonsuz bir fakr ve hadsiz bir ihtiyaç ve sayısız emeller mevcuddur.
Evet nasıl ki sen, Cenab-ı Hakk'ın nimetlerinin lezzetini anlamak ve bilmek için, sende açlık ve susuzluk tevdi' edildiği gibi; öyle de sen kusur, fakr, acz ve ihtiyaç unsurlarından terkib edilmiş bir şeysin ki; sen, mirsad-ı kusurunla Cenab-ı Hak Sübhanehu ve Teala'nın seradıkat-ı kemaline ve mikyas-ı fakrınla onun gına ve rahmetinin derecatına ve aczinin ölçüsüyle onun kudret ve kibriyasına ve pek çok çeşit enva-i ihtiyacatınla onun enva-i nimet ve ihsanına bakasın ve bilesin.
Öyle ise, senin gaye-i fıtratın yalnız ve yalnız ubudiyettir. Ubudiyet ise odur ki, sen kusurunu onun dergâh-ı rahmeti yanında {{Arabi|اَسْتَغْفِرُ اللّٰهَ}} ve {{Arabi|سُبْحَانَ اللّٰهِ}} ile.. ve fakrını {{Arabi|حَسْبُنَا اللّٰهُ}} ve {{Arabi|اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ}} ile ve sual edip istemekle; ve aczini {{Arabi|لَاحَوْلَ وَلَا قُوَّةَ اِلَّا بِاللّٰهِ}} ve {{Arabi|اَللّٰهُ اَكْبَرُ}} ile istimdad edip yardım istemek için ilan etmekliğindir. Yani ki, Cenab-ı Hakk'ın cemal-i rububiyetini, kendi ubudiyetinin meratibiyle izhar etmekliğindir.
([[Risale:Şemme_(Mesnevi_Badıllı)#77._Parça|Şemme, Mesnevi-i N. (Badıllı)]])
----
{{Arabi|اِعْلَمْ}} Bil ey miskin ve mağrur Said! Senin binlerce hacatından senden sana yalnız bir tanedir; veya daha da azdır. Baki kalan hacetlerinin hepsi senin o Fâtır-ı Kerimin ve Hâlık-ı Rahimine bilyakîn mufavvazdır ve ona aittir. Çünkü o Fâtır-ı Zülcemal ki, seni evvelâ kudret-i kâmilesiyle taze bir hamur gibi halkedip, sonra kendi sun'-u hâlıkanesinin gayet ince maharetiyle senin şekil ve suretini; esmasına bir ayna olacak tarzda bir su ile feth ve bast eden; hem hakkı dinleyip halktan ibret alarak, Hâlıkı tanıyasın diye rahmet ve keremiyle kulağını ve gözünü açan, hem onu zikredesin diye inayet ve keremiyle yüzünün mağarası olan ağzına bir lisan takan; Hem onu ma'rifet ile tanıman için, kafana bir akıl derceden; ve ona muhabbet edesin diye sinene bir kalb yerleştiren; Hem sen ana rahminin içindeki karanlıklar ortasında iken, lütf u ihsanıyla sana lâzım her şeyi yanında hazır bulunduran ve kendi merhametkâr rububiyetiyle istediği şekilde sende tasarruf edebilen; ve manidar, keremkâr derin hikmetiyle şu enva-i havass ve cihazatı ve bu aksam-ı âlât ve azaları, nimetlerinin bütün enva-i semeratını hissettirmek ve tecelliyat-ı esmasının bütün aksamını sana tattırmak için, vücudunda terkib ettiren bir Hâlık-ı Rahim'dir.
İşte ey gafil-i mağrur! daha sen ne zamana kadar sana böyle lütuflar yapan bir zatın rahmet ve keremini, kudret ve inayetini ittiham ederek kendi zerrecik cüz'î iktidarına itimad edeceksin de, su-i ihtiyarınla nefsinin kaldıramadığı yükleri yüklenmek suretiyle nefse ait olmayan işleri ona tefviz edip nefsine zulmetmekte devam edeceksin.
Acaba senin nasiyen onun elinde ve bütün hacetlerin ona raci' olan bir Zat-ı Kerim'e tevekkül etmeni engelleyen nedir?.. Ve hangi fikir ve hatıradır ki, sen sendeki onun malını teslim ile onunkinin üstüne bırakıp onunla öyle mülaki olmaya; ve kendini de tevekkül ile hâdisat ve şuûnatın tufanı arasında cereyan eden gemi-i tevekküle atarak
[[Hud 41|{{Arabi|بِسْمِ اللّٰهِ مَجْرٰيهَا وَ مُرْسٰيهَا}}]]
deyip, tâ Cudi-i İslâmî üstüne gelerek, sahil-i selâmet olan Cennet'te istirahat etmene mani nedir?
Yahu görmüyor musun ki, hayat güneşi batmak üzeredir. Vücud kameri dahi ihtiyarlıkla inhisafa yüz tutmuş ve kocalmanın aklığıyla buruşmuş ve kararmaya başlamıştır. Öyle ise, Allah'a ait olmayan ve onun namına olmayan şeyde fayda yoktur. Belki fayda olmadığı gibi, izni dairesinde olmazsa, bir zarar-ı azîmi de vardır. Şu halde onsuz olan her şey, zarar ve düşmandır. Eğer onunla olsa ve onun namına yapılsa, o zaman her şeye bedel olup, hiçbir şeye ihtiyacı kalmaz. Binaenaleyh, her iki halden dolayı dünyanın fani işlerini terketmen lâzımdır:
Birinci hal: Sırf zarar olduğu için...
İkinci hal: Gayrı taleb etmekle, gayet-ül gayeyi elden kaçırmakla beraber kendi nefsini de boşuboşuna fevtettiği için...
Evet Cenab-ı Hakk'ın nur-u marifeti olmazsa, her lezzet içinde o lezzetten daha çok elem vardır. Belki onsuz olan lezzet, boş, neticesiz bir elemdir. Madem öyledir [[Zariyat 50|{{Arabi|فَفِرُّوا اِلَي اللّٰهِ}}]] Allah'a sığınmaktan başka çare yoktur. Zira sizin yanınızda fenaya giden şey; onun yanında ise her şeyin baki olan ve beka bulan ciheti vardır. Demek burada yanınızda zeval bulan ve onsuz devam edemeyen her şey, orada onun yanında onunla istimrar peyda edip devam eder. Bununla beraber, fırsat ve vakit dardır. Evet görüyorsun ki, ölüm sekeratı içindesin. Çünkü ömrünün tamamı sekerat içinde sekran olmuş ve sakatlıklar içerisinde sefer etmiştir.
Öyle ise ey nefis, dünyadan başını kaldır ve nazarını ondan çek! Tâ Hâlıkının yanında ebedî bir nimet ve sermedî bir rahmet ve ezelî bir muhabbet göresin.
([[Risale:Şule_(Mesnevi_Badıllı)#8._Parça|Şu'le, Mesnevi-i N. (Badıllı)]])


==Risale-i Nur'daki Diğer Alakalı Yerler==
==Risale-i Nur'daki Diğer Alakalı Yerler==


==İlgili Maddeler==
==İlgili Maddeler==

12.25, 2 Ağustos 2024 itibarı ile sayfanın şu anki hâli

Önceki Ayet: Zariyat 49Zariyat SuresiZariyat 51: Sonraki Ayet

Meali: 50- O halde Allah'a koşun. Çünkü ben, size O'nun katından (gelmiş) açık bir uyarıcıyım.

Kur'an'daki Yeri: 27. Cüz, 521. Sayfa

Tilavet Notları:

Diğer Notlar:

Risale-i Nur'da Nerede ve Nasıl Bahsedildiği[değiştir]

Ve keza eşyanın esbaba isnadındaki istib’addan ve istiğrabdan hasıl olan inkârdan neş’et eden dalaletlerden hasıl olan ızdırabat; bütün akılları, ruhları Vâcibü’l-vücud’a firar ve iltica etmeye mecbur eder. Çünkü ancak onun kudretiyle, iradesiyle her müşkül hallolur ve kapalı kapılar açılır. Ve onun zikriyle kalpler mutmain olurlar. Binaenaleyh necat ve halâs ancak Allah’a iltica ile olur.

فَفِرُّٓوا اِلَى اللّٰهِ

اَلَا بِذِكْرِ اللّٰهِ تَطْمَئِنُّ الْقُلُوبُ

İşte kâinat şu hakikatin lisanıyla اَللّٰهُ لَا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ yu söylüyor.

(Katre, Mesnevi-i Nuriye)


رَبَّكُمُ de eşyanın zatları ta'bir edilen özleri ve mahiyetlerinin imkânî olduğunun deliline bakan ince bir remiz vardır.

Amma جَعَلَ لَكُمُ الْاَرْضَ فِرَاشًا cümlesinde ise, eşya sıfatlarının imkaniyetinin deliline bakıyor. Fakat

الَّذِي خَلَقَكُمْ وَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِكُمْ

de ise, eşyanın zât ve sıfatlarının ikisinin de hudûsluğuna remzetmektedir.

Amma eşyanın zatlarının imkaniyetine bakan delilleri nass ile gösteren ayetler ise, şunlardır:

1-

وَاللَّهُ الْغَنِيُّ وَاَنْتُمُ الْفُقَرَآءُ

Muhammed/38

2-

اِليٰ رَبِّكَ الْمُنْتَهَيٰ

Necm/42

3-

فَاِنَّهُمْ عَدُوٌّ لِيٓ اِلَّا رَبَّ الْعَلَمِينَ

Şuara/77

4-

قُلِ اللَّهُ ثُمَّ ذَرْهُمْ فِي خَوْضِهِمْ يَلْعَبُونَ

En'am/91

5-

فَفِرُّوٓا اِلَي اللَّهِ

Zariyât/50

6-

اَلَا بِذِكْرِ اللَّهِ تَطْمَئِنُّ الْقُلُوبُ

Raad/28

Ve daha sen, bu ayetlerin gösterdikleri hakikatlara göre kıyaslayıp düşün!

(İşaratül İ'caz (Badıllı))


بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ

يَا اَيُّهَا النَّاسُ اَنْتُمُ الْفُقَرَاءُ اِلَي اللّٰهِ

فَفِرُّوا اِلَي اللّٰهِ

اِعْلَمْ Ey Said-i kâsır, âciz ve fakir! Kat'iyyen bil ki; senin nefsinde nihayetsiz bir kusur ve gayetsiz bir acz ve sonsuz bir fakr ve hadsiz bir ihtiyaç ve sayısız emeller mevcuddur.

Evet nasıl ki sen, Cenab-ı Hakk'ın nimetlerinin lezzetini anlamak ve bilmek için, sende açlık ve susuzluk tevdi' edildiği gibi; öyle de sen kusur, fakr, acz ve ihtiyaç unsurlarından terkib edilmiş bir şeysin ki; sen, mirsad-ı kusurunla Cenab-ı Hak Sübhanehu ve Teala'nın seradıkat-ı kemaline ve mikyas-ı fakrınla onun gına ve rahmetinin derecatına ve aczinin ölçüsüyle onun kudret ve kibriyasına ve pek çok çeşit enva-i ihtiyacatınla onun enva-i nimet ve ihsanına bakasın ve bilesin.

Öyle ise, senin gaye-i fıtratın yalnız ve yalnız ubudiyettir. Ubudiyet ise odur ki, sen kusurunu onun dergâh-ı rahmeti yanında اَسْتَغْفِرُ اللّٰهَ ve سُبْحَانَ اللّٰهِ ile.. ve fakrını حَسْبُنَا اللّٰهُ ve اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ ile ve sual edip istemekle; ve aczini لَاحَوْلَ وَلَا قُوَّةَ اِلَّا بِاللّٰهِ ve اَللّٰهُ اَكْبَرُ ile istimdad edip yardım istemek için ilan etmekliğindir. Yani ki, Cenab-ı Hakk'ın cemal-i rububiyetini, kendi ubudiyetinin meratibiyle izhar etmekliğindir.

(Şemme, Mesnevi-i N. (Badıllı))


اِعْلَمْ Bil ey miskin ve mağrur Said! Senin binlerce hacatından senden sana yalnız bir tanedir; veya daha da azdır. Baki kalan hacetlerinin hepsi senin o Fâtır-ı Kerimin ve Hâlık-ı Rahimine bilyakîn mufavvazdır ve ona aittir. Çünkü o Fâtır-ı Zülcemal ki, seni evvelâ kudret-i kâmilesiyle taze bir hamur gibi halkedip, sonra kendi sun'-u hâlıkanesinin gayet ince maharetiyle senin şekil ve suretini; esmasına bir ayna olacak tarzda bir su ile feth ve bast eden; hem hakkı dinleyip halktan ibret alarak, Hâlıkı tanıyasın diye rahmet ve keremiyle kulağını ve gözünü açan, hem onu zikredesin diye inayet ve keremiyle yüzünün mağarası olan ağzına bir lisan takan; Hem onu ma'rifet ile tanıman için, kafana bir akıl derceden; ve ona muhabbet edesin diye sinene bir kalb yerleştiren; Hem sen ana rahminin içindeki karanlıklar ortasında iken, lütf u ihsanıyla sana lâzım her şeyi yanında hazır bulunduran ve kendi merhametkâr rububiyetiyle istediği şekilde sende tasarruf edebilen; ve manidar, keremkâr derin hikmetiyle şu enva-i havass ve cihazatı ve bu aksam-ı âlât ve azaları, nimetlerinin bütün enva-i semeratını hissettirmek ve tecelliyat-ı esmasının bütün aksamını sana tattırmak için, vücudunda terkib ettiren bir Hâlık-ı Rahim'dir.

İşte ey gafil-i mağrur! daha sen ne zamana kadar sana böyle lütuflar yapan bir zatın rahmet ve keremini, kudret ve inayetini ittiham ederek kendi zerrecik cüz'î iktidarına itimad edeceksin de, su-i ihtiyarınla nefsinin kaldıramadığı yükleri yüklenmek suretiyle nefse ait olmayan işleri ona tefviz edip nefsine zulmetmekte devam edeceksin.

Acaba senin nasiyen onun elinde ve bütün hacetlerin ona raci' olan bir Zat-ı Kerim'e tevekkül etmeni engelleyen nedir?.. Ve hangi fikir ve hatıradır ki, sen sendeki onun malını teslim ile onunkinin üstüne bırakıp onunla öyle mülaki olmaya; ve kendini de tevekkül ile hâdisat ve şuûnatın tufanı arasında cereyan eden gemi-i tevekküle atarak

بِسْمِ اللّٰهِ مَجْرٰيهَا وَ مُرْسٰيهَا

deyip, tâ Cudi-i İslâmî üstüne gelerek, sahil-i selâmet olan Cennet'te istirahat etmene mani nedir?

Yahu görmüyor musun ki, hayat güneşi batmak üzeredir. Vücud kameri dahi ihtiyarlıkla inhisafa yüz tutmuş ve kocalmanın aklığıyla buruşmuş ve kararmaya başlamıştır. Öyle ise, Allah'a ait olmayan ve onun namına olmayan şeyde fayda yoktur. Belki fayda olmadığı gibi, izni dairesinde olmazsa, bir zarar-ı azîmi de vardır. Şu halde onsuz olan her şey, zarar ve düşmandır. Eğer onunla olsa ve onun namına yapılsa, o zaman her şeye bedel olup, hiçbir şeye ihtiyacı kalmaz. Binaenaleyh, her iki halden dolayı dünyanın fani işlerini terketmen lâzımdır:

Birinci hal: Sırf zarar olduğu için...

İkinci hal: Gayrı taleb etmekle, gayet-ül gayeyi elden kaçırmakla beraber kendi nefsini de boşuboşuna fevtettiği için...

Evet Cenab-ı Hakk'ın nur-u marifeti olmazsa, her lezzet içinde o lezzetten daha çok elem vardır. Belki onsuz olan lezzet, boş, neticesiz bir elemdir. Madem öyledir فَفِرُّوا اِلَي اللّٰهِ Allah'a sığınmaktan başka çare yoktur. Zira sizin yanınızda fenaya giden şey; onun yanında ise her şeyin baki olan ve beka bulan ciheti vardır. Demek burada yanınızda zeval bulan ve onsuz devam edemeyen her şey, orada onun yanında onunla istimrar peyda edip devam eder. Bununla beraber, fırsat ve vakit dardır. Evet görüyorsun ki, ölüm sekeratı içindesin. Çünkü ömrünün tamamı sekerat içinde sekran olmuş ve sakatlıklar içerisinde sefer etmiştir.

Öyle ise ey nefis, dünyadan başını kaldır ve nazarını ondan çek! Tâ Hâlıkının yanında ebedî bir nimet ve sermedî bir rahmet ve ezelî bir muhabbet göresin.

(Şu'le, Mesnevi-i N. (Badıllı))

Risale-i Nur'daki Diğer Alakalı Yerler[değiştir]

İlgili Maddeler[değiştir]