Risale:Asar-ı Bediiyye (Ayet-Hadis Mealleri): Revizyonlar arasındaki fark

Nurpedia.org - İman ve İslam Hakikatlerine Dair Nur Ansiklopedisi sitesinden
Değişiklik özeti yok
 
(Aynı kullanıcının aradaki diğer 6 değişikliği gösterilmiyor)
774. satır: 774. satır:
Manası kendisinden başkasına delalet eder
Manası kendisinden başkasına delalet eder


<div id="">{{Arabi|لَا يَدُلُّ عَلٰى مَعْنًى فٖى نَفْسِهٖ}}</div>
<div id="500">{{Arabi|لَا يَدُلُّ عَلٰى مَعْنًى فٖى نَفْسِهٖ}}</div>


Manası kendisine delalet etmez.
Manası kendisine delalet etmez.


<div id="">{{Arabi|دَلَّ عَلٰى مَعْنًى فٖى نَفْسِهٖ}}</div>
<div id="501">{{Arabi|دَلَّ عَلٰى مَعْنًى فٖى نَفْسِهٖ}}</div>


Manası kendisine delalet eder.
Manası kendisine delalet eder.
870. satır: 870. satır:
<div id="">{{Arabi|اَفَلَا يَنْظُرُونَ}}</div>
<div id="">{{Arabi|اَفَلَا يَنْظُرُونَ}}</div>


Bakmazlar mı? (Gaşiye 17)
Bakmazlar mı? (Ğaşiye 17)


<div id="">{{Arabi|فَانْظُرُوا}}</div>
<div id="">{{Arabi|فَانْظُرُوا}}</div>


Bakınız! (Âl-i İmran 137; Nahl 36; Neml 69; Ankebut Suresi; 29:20; Rum 42)
Bakınız! (Al-i İmran 137; Nahl 36; Neml 69; Ankebut Suresi; 29:20; Rum 42)


<div id="">{{Arabi|اَفَلَا يَتَدَبَّرُونَ}}</div>
<div id="">{{Arabi|اَفَلَا يَتَدَبَّرُونَ}}</div>
946. satır: 946. satır:
<div id="">{{Arabi|سُطِحَتْ}}</div>
<div id="">{{Arabi|سُطِحَتْ}}</div>


Yayılmış. (Gaşiye 20)
Yayılmış. (Ğaşiye 20)


<div id="">{{Arabi|دَحٰيهَا}}</div>
<div id="">{{Arabi|دَحٰيهَا}}</div>
960. satır: 960. satır:
İsteyerek emrine uyduk, geldik. (Fussilet 11)
İsteyerek emrine uyduk, geldik. (Fussilet 11)


<div id="19">{{Arabi|اِذْ لَا مُؤَثِّرَ فِى الْكَوْنِ اِلَّا اللّٰهُ}}</div>
<div id="119">{{Arabi|اِذْ لَا مُؤَثِّرَ فِى الْكَوْنِ اِلَّا اللّٰهُ}}</div>


Kainatta Allah'tan başka Müessir-i Hakiki yoktur.
Kainatta Allah'tan başka Müessir-i Hakiki yoktur.
1.002. satır: 1.002. satır:
<div id="">{{Arabi|سُطِحَتْ}}</div>
<div id="">{{Arabi|سُطِحَتْ}}</div>


Yayılmış. (Gaşiye 20)
Yayılmış. (Ğaşiye 20)


<div id="">{{Arabi|فُرِّشَتْ}}</div>
<div id="">{{Arabi|فُرِّشَتْ}}</div>
1.235. satır: 1.235. satır:


<div id="166">{{Arabi|فَانْظُرْ اِلٰى كَلَامِ الرَّحْمٰنِ الَّذٖى عَلَّمَ الْقُرْاٰنَ فَبِاَىِّ اٰيَاتِ رَبِّكَ لَا تَتَجَلّٰى هٰذِهِ الْحَقٖيقَةُ فَوَيْلٌ حٖينَئِذٍ لِلظَّاهِرِيّٖينَ الَّذٖينَ يَحْمِلُونَ مَا لَا يَفْهَمُونَ عَلَى التَّكْرَارِ}}</div>
<div id="166">{{Arabi|فَانْظُرْ اِلٰى كَلَامِ الرَّحْمٰنِ الَّذٖى عَلَّمَ الْقُرْاٰنَ فَبِاَىِّ اٰيَاتِ رَبِّكَ لَا تَتَجَلّٰى هٰذِهِ الْحَقٖيقَةُ فَوَيْلٌ حٖينَئِذٍ لِلظَّاهِرِيّٖينَ الَّذٖينَ يَحْمِلُونَ مَا لَا يَفْهَمُونَ عَلَى التَّكْرَارِ}}</div>
Kur'an'ı öğreten Rahman'ın kelamına bir bak: Rabbinin ayetlerinden hangi biri var ki, bu hakikat onda tecelli etmesin? Yazıklar olsun o zahirperestlere ki, anlamadıkları şeyi tekrara hamlederler.


<div id="167">{{Arabi|فَاِنْ شِئْتَ فَانْظُرْ اِلٰى قِصَّةِ مُوسٰى فَاِنَّهَا اَجْدٰى مِنْ تَفَارٖيقِ الْعَصَا اَخَذَهَا الْقُرْاٰنُ بِالْيَدِ الْبَيْضَٓاءِ فَخَرَّتْ سَحَرَةُ الْبَيَانِ مَحَبَّةً وَحَيْرَةً سَاجِدٖينَ لِبَلَاغَتِهِ}}</div>
<div id="167">{{Arabi|فَاِنْ شِئْتَ فَانْظُرْ اِلٰى قِصَّةِ مُوسٰى فَاِنَّهَا اَجْدٰى مِنْ تَفَارٖيقِ الْعَصَا اَخَذَهَا الْقُرْاٰنُ بِالْيَدِ الْبَيْضَٓاءِ فَخَرَّتْ سَحَرَةُ الْبَيَانِ مَحَبَّةً وَحَيْرَةً سَاجِدٖينَ لِبَلَاغَتِهِ}}</div>
Kur'an'ı öğreten Rahman'ın kelamına bir bak: Rabbinin ayetlerinden hangi biri var ki, bu hakikat onda tecelli etmesin? Yazıklar olsun o zahirperestlere ki, anlamadıkları şeyi tekrara hamlederler.


Bu hakikati görmek istersen, kıssa-i Musa'ya bak. Bu kıssanın tamamında, büyük bir kuvvet vardır ki, Kur'an onu yed-i beyzasına aldığı vakit, ilm-i beyanın sahirleri, onun belagatine hayran kalmış ve muhabbetle secdeye varmışlardır.
Bu hakikati görmek istersen, kıssa-i Musa'ya bak. Bu kıssanın tamamında, büyük bir kuvvet vardır ki, Kur'an onu yed-i beyzasına aldığı vakit, ilm-i beyanın sahirleri, onun belagatine hayran kalmış ve muhabbetle secdeye varmışlardır.
1.334. satır: 1.334. satır:
İnsanlarla anlayış seviyelerine göre konuş. (Buhari, İlim: 49'da şöyle geçmektedir: "Haddisu'n-nase bima ya'rifune.")
İnsanlarla anlayış seviyelerine göre konuş. (Buhari, İlim: 49'da şöyle geçmektedir: "Haddisu'n-nase bima ya'rifune.")


<div id="1">{{Arabi|وَالَّذٖى عَلَّمَ الْقُرْاٰنَ الْمُعْجِزَ اِنَّ نَظَرَ الْبَشٖيرِ النَّذٖيرِ وَ بَصٖيرَتَهُ النَّقَّادَةَ اَدَقُّ وَ اَجَلُّ وَ اَجْلٰى وَ اَنْفَذُ مِنْ اَنْ يَلْتَبِسَ اَوْ يَشْتَبِهَ عَلَيْهِ الْحَقٖيقَةُ بِالْخَيَالِ وَاِنَّ مَسْلَكَهُ الْحَقَّ اَغْنٰى وَ اَعْلٰى وَ اَنْزَهُ وَ اَرْفَعُ مِنْ اَنْ يُدَلِّسَ اَوْ يُغَالِطَ عَلَى النَّاسِ}}</div>
<div id="510">{{Arabi|وَالَّذٖى عَلَّمَ الْقُرْاٰنَ الْمُعْجِزَ اِنَّ نَظَرَ الْبَشٖيرِ النَّذٖيرِ وَ بَصٖيرَتَهُ النَّقَّادَةَ اَدَقُّ وَ اَجَلُّ وَ اَجْلٰى وَ اَنْفَذُ مِنْ اَنْ يَلْتَبِسَ اَوْ يَشْتَبِهَ عَلَيْهِ الْحَقٖيقَةُ بِالْخَيَالِ وَاِنَّ مَسْلَكَهُ الْحَقَّ اَغْنٰى وَ اَعْلٰى وَ اَنْزَهُ وَ اَرْفَعُ مِنْ اَنْ يُدَلِّسَ اَوْ يُغَالِطَ عَلَى النَّاسِ}}</div>


Kur'an-ı Mu'cizü'l-Beyanı öğretene and olsun ki, Beşir ve Nezir olan Zatın bakışı ve herşeyi inceden inceye tetkik eden basireti, hakikati hayale karıştırmak veya benzetmekten yüce, dakik ve parlaktır; hak olan mesleği ise, insanları aldatmak veya yanıltmaktan müstağni, münezzeh ve yücedir.
Kur'an-ı Mu'cizü'l-Beyanı öğretene and olsun ki, Beşir ve Nezir olan Zatın bakışı ve herşeyi inceden inceye tetkik eden basireti, hakikati hayale karıştırmak veya benzetmekten yüce, dakik ve parlaktır; hak olan mesleği ise, insanları aldatmak veya yanıltmaktan müstağni, münezzeh ve yücedir.
1.580. satır: 1.580. satır:
İnsanların en hayırlısı onlara en faydalı olandır. (el-Acluni, Keşfü'l-Hafa 463; el-Münavi, Feyzü'l-Kadir 481, hadis no: 4044)
İnsanların en hayırlısı onlara en faydalı olandır. (el-Acluni, Keşfü'l-Hafa 463; el-Münavi, Feyzü'l-Kadir 481, hadis no: 4044)


<div id="2">{{Arabi|بِقَاعِدَةِ اَنَّ زَيْنَ عَيْنِ الرِّضَا حُسْنُ النَّظَرِ بِاللُّطْفِ وَالشَّفْقَةِ وَاَنَّ نُورَ الْفُؤَادِ بِالرِّفْقِ وَالرَّحْمَةِ وَلَقَدْ سَمٰى عَلَى الْحَقِّ بِاِقْدَامِ التَّوْفٖيقِ وَسَعِدَ مَنِ اخْتَارَ الْاِسْتِضَٓاءَ بِمِصْبَاحِ ‌ـ﴿اَنَا عِنْدَ حُسْنِ ظَنِّ عَبْدٖى بٖى‌ـ﴾}}</div>
<div id="521">{{Arabi|بِقَاعِدَةِ اَنَّ زَيْنَ عَيْنِ الرِّضَا حُسْنُ النَّظَرِ بِاللُّطْفِ وَالشَّفْقَةِ وَاَنَّ نُورَ الْفُؤَادِ بِالرِّفْقِ وَالرَّحْمَةِ وَلَقَدْ سَمٰى عَلَى الْحَقِّ بِاِقْدَامِ التَّوْفٖيقِ وَسَعِدَ مَنِ اخْتَارَ الْاِسْتِضَٓاءَ بِمِصْبَاحِ ‌ـ﴿اَنَا عِنْدَ حُسْنِ ظَنِّ عَبْدٖى بٖى‌ـ﴾}}</div>


Şu kaideye binaendir ki: Hoşgören gözün ziyneti, lütuf ve şefkatle hüsn-ü nazar etmekte ve kalbin nuru dahi rıfk ve rahmettedir. Hakka tevfikle (başarı ihsanıyla) çıkılır. "Kulum Beni nasıl tanırsa, onunla öyle muamele ederim." (Buhari, Tevhid: 15, 35; Müslim, Tevbe: 1) misbahıyla aydınlanmayı ihtiyar eden, saadete erişir.
Şu kaideye binaendir ki: Hoşgören gözün ziyneti, lütuf ve şefkatle hüsn-ü nazar etmekte ve kalbin nuru dahi rıfk ve rahmettedir. Hakka tevfikle (başarı ihsanıyla) çıkılır. "Kulum Beni nasıl tanırsa, onunla öyle muamele ederim." (Buhari, Tevhid: 15, 35; Müslim, Tevbe: 1) misbahıyla aydınlanmayı ihtiyar eden, saadete erişir.
1.748. satır: 1.748. satır:
İnsanların en hayırlısı onlara faydalı olandır. (el-Acluni, Keş-fü'l-Hafa 463; el- Münavi, Feyzü'l-Kadir 481, no: 4044)
İnsanların en hayırlısı onlara faydalı olandır. (el-Acluni, Keş-fü'l-Hafa 463; el- Münavi, Feyzü'l-Kadir 481, no: 4044)


<div id="">{{Arabi|عَلَى اللّٰهِ لَا غَيْرِهٖ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُتَوَكِّلُونَ}}</div>
<div id="531">{{Arabi|عَلَى اللّٰهِ لَا غَيْرِهٖ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُتَوَكِّلُونَ}}</div>


Tevekkül etmek isteyenler, sadece Allah'a tevekkül etsinler (başkalarına değil). (İbrahim 12)
Tevekkül etmek isteyenler, sadece Allah'a tevekkül etsinler (başkalarına değil). (İbrahim 12)
1.882. satır: 1.882. satır:
<div id="">{{Arabi|يَوْمَ تُبْلَى السَرَّائِرُ}}</div>
<div id="">{{Arabi|يَوْمَ تُبْلَى السَرَّائِرُ}}</div>


Sırların ortaya çıktığı gün... (Tarık Suresi: 9)
Sırların ortaya çıktığı gün... (Tarık 9)


<div id="292">{{Arabi|اِذًا مَحَاسِنِى اللَّاتٖى اَدِلُّ بِهَا كَانَتْ ذُنُوبٖى فَقُلْ لٖى كَيْفَ اَعْتَذِرُ}}</div>
<div id="292">{{Arabi|اِذًا مَحَاسِنِى اللَّاتٖى اَدِلُّ بِهَا كَانَتْ ذُنُوبٖى فَقُلْ لٖى كَيْفَ اَعْتَذِرُ}}</div>
1.911. satır: 1.911. satır:


<div id="301">{{Arabi|وَ لَوْلَا تَكَالٖيفُ الْعُلٰى وَ مَقَاصِدُ عَوَالٍ ٭ وَ اَعْقَابُ الْاَحَادٖيثِ فٖى غَدٍ}}</div>
<div id="301">{{Arabi|وَ لَوْلَا تَكَالٖيفُ الْعُلٰى وَ مَقَاصِدُ عَوَالٍ ٭ وَ اَعْقَابُ الْاَحَادٖيثِ فٖى غَدٍ}}</div>
Şayet büyük sorumluluklar, ulvi gayeler ve hadiselerin yarın ne getireceği düşünülmeseydi..


<div id="302">{{Arabi|لَاعْطَيْتُ نَفْسٖى فِى التَّخَلّٖى مُرَادَهَا ٭ وَ ذَاكَ مُرَادٖى مُذْ نَشَئْتُ وَ مَقْصَدٖى}}</div>
<div id="302">{{Arabi|لَاعْطَيْتُ نَفْسٖى فِى التَّخَلّٖى مُرَادَهَا ٭ وَ ذَاكَ مُرَادٖى مُذْ نَشَئْتُ وَ مَقْصَدٖى}}</div>
Nefsimizin isteklerine kavuşmasına yol verirdim.. Bu, benim çocukluktan beri izlediğim yol ve ulaşmak istediğim gayemdir.


<div id="303">{{Arabi|وَ اَكْتُمُ اَشْيَٓاءً وَلَوْ شِئْتُ قُلْتُهَا ٭ وَلَوْ قُلْتُهَا لَمْ اُبْقِ لِلصُّلْحِ مَوْضِعًا}}</div>
<div id="303">{{Arabi|وَ اَكْتُمُ اَشْيَٓاءً وَلَوْ شِئْتُ قُلْتُهَا ٭ وَلَوْ قُلْتُهَا لَمْ اُبْقِ لِلصُّلْحِ مَوْضِعًا}}</div>
Şayet büyük sorumluluklar, ulvi gayeler ve hadiselerin yarın ne getireceği düşünülmeseydi..
Nefsimizin isteklerine kavuşmasına yol verirdim.. Bu, benim çocukluktan beri izlediğim yol ve ulaşmak istediğim gayemdir.


Bazı şeyler de var ki onları da gizliyorum, şayet onları da söylersem barış için bir yer bırakmamış olurum.
Bazı şeyler de var ki onları da gizliyorum, şayet onları da söylersem barış için bir yer bırakmamış olurum.
1.998. satır: 1.998. satır:
Hanımım benden üç talakla boştur.
Hanımım benden üç talakla boştur.


<div id="316">{{Arabi|مَا ذَنْبُ الْفَقٖيرَةِ ، قَالَ ضٖيقُ الْقَافِيَةِ}}</div>
<div id="316">{{Arabi|مَا ذَنْبُ الْفَقٖيرَةِ}}</div>
 
Zavallının günahı nedir?
 
<div id="540">{{Arabi|قَالَ ضٖيقُ الْقَافِيَةِ}}</div>


Zavallının günahı nedir? Dedi: Kafiye sıkıntısıdır.
Dedi: Kafiye sıkıntısıdır.


===Nutuk - 5===
===Nutuk - 5===
2.094. satır: 2.098. satır:
<div id="">{{Arabi|وَلَا رَطْبٍ وَلَا يَابِسٍ اِلَّا فٖى كِتَابٍ مُبٖينٍ}}</div>
<div id="">{{Arabi|وَلَا رَطْبٍ وَلَا يَابِسٍ اِلَّا فٖى كِتَابٍ مُبٖينٍ}}</div>


Yaş ve kuru hiçbir şey yoktur ki apaçık bir kitapta olmasın (En'am Suresi: 59)
Yaş ve kuru hiçbir şey yoktur ki apaçık bir kitapta olmasın (En'am 59)


<div id="324">{{Arabi|اَلْحِكْمَةُ ضَالَّةٌ الْمؤْمِنِ اَخَذَهَا اَيْنَمَا وَجَدَهَا}}</div>
<div id="324">{{Arabi|اَلْحِكْمَةُ ضَالَّةٌ الْمؤْمِنِ اَخَذَهَا اَيْنَمَا وَجَدَهَا}}</div>
2.132. satır: 2.136. satır:
<div id="">{{Arabi|وَلَا تَجَسَّسُوا}}</div>
<div id="">{{Arabi|وَلَا تَجَسَّسُوا}}</div>


Birbirinizin kusurlarını araştırmayınız. (Hucurat Suresi: 12)
Birbirinizin kusurlarını araştırmayınız. (Hucurat 12)


<div id="">{{Arabi|وَ لَا يَغْتَبْ بَعْضُكُمْ بَعْضًا}}</div>
<div id="">{{Arabi|وَ لَا يَغْتَبْ بَعْضُكُمْ بَعْضًا}}</div>
2.534. satır: 2.538. satır:
<div id="">{{Arabi|وَلَا تَعْثَوْا فِى الْاَرْضِ مُفْسِدِينَ}}</div>
<div id="">{{Arabi|وَلَا تَعْثَوْا فِى الْاَرْضِ مُفْسِدِينَ}}</div>


Yeryüzünde muhakkak (fitne) fesad çıkarmaya çalışmayın. (Bakara 66)
Yeryüzünde muhakkak (fitne) fesad çıkarmaya çalışmayın. (Bakara 60)


<div id="">{{Arabi|اَلَا يَعْلَمُ مَنْ خَلَقَ}}</div>
<div id="">{{Arabi|اَلَا يَعْلَمُ مَنْ خَلَقَ}}</div>
2.628. satır: 2.632. satır:
Muhakkak ki biz insanoğlunu mükerrem kıldık. (İsra 70)
Muhakkak ki biz insanoğlunu mükerrem kıldık. (İsra 70)


<div id="3">{{Arabi|خَيْرُ الْاُمُورِ الْاَوْسَطُ}}</div>
<div id="550">{{Arabi|خَيْرُ الْاُمُورِ الْاَوْسَطُ}}</div>


İşlerin hayırlısı -en iyi olanı- ortancası olanıdır. (hadis)
İşlerin hayırlısı -en iyi olanı- ortancası olanıdır. (hadis)

06.09, 17 Temmuz 2024 itibarı ile sayfanın şu anki hâli

Âsâr-ı Bedîiyye[değiştir]

Bu Âsâr-ı Bedîiyye kitabındaki bahisler, 1908 ll.Meşrutiyet Hürriyet İnkılabından az önce İstanbula gelen Bediüzzaman Hazretlerinin 1922 yılına kadar gazetelerde yazdığı makalelerin, verdiği nutukların ve yazdığı kitapların tamamıdır. Ancak İşarat-ül İ'caz ve Mesnevi Nuriye adlı kitaplar da bu dönemde yazılmasına rağmen, hacim büyüklüğünden dolayı müstakil neşredilmiştir.

Nokta Risalesi[değiştir]

İman erkanının ispatının yapıldığı bu risale, 1919 yılında İstanbul'da Türkçe olarak te'lif edilmiştir.

نُقْطَةٌ مِنْ نُورِ مَعْرِفَةِ اللّٰهِ جَلَّ جَلَالُهُ

Marifetullahın (c.c.) nurundan bir nokta.

خُذْ مَا صَفَا

Duru ve saf olanı al.

اٰمَنْتُ بِاللّٰهِ وَ مَلٰٓئِكَتِهٖ وَ كُتُبِهٖ وَ رُسُلِه وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ وَ بِالْقَدَرِ خَيْرِهٖ وَ شَرِّهٖ مِنَ اللّٰهِ تَعَالٰى وَ الْبَعْثُ بَعْدَ الْمَوْتِ حَقٌّ اَشْهَدُ اَنْ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ وَ اَشْهَدُ اَنَّ مُحَمَّدًا رَسُولُ اللّٰهِ

Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe, kadere, hayır ve şerrin Allah Tealadan geldiğine iman ettim. Ölümden sonra diriliş haktır. Allah'tan başka ilah olmadığına şahitlik ederim. Muhammed'in, Allah'ın resulü olduğuna da şahitlik ederim.

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحٖيمِ

Rahman ve Rahim Olan Allahın adıyla..

اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمٖينَ وَالصَّلَاةُ وَالسَّلَامُ عَلٰى مُحَمَّدٍ خَاتَمِ النَّبِيّٖينَ وَ عَلٰى اٰلِهٖ وَصَحْبِهٖ اَجْمَعٖينَ

Hamd, Âlemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur. Peygamberlerin hatemi olan Muhammed'e ve bütün al ve ashabına salat ve selam olsun.

اَللّٰهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ الْحَىُّ الْقَيُّومُ

Allah Teala ki, Ondan başka ibadete layık hiçbir ilah yoktur. O Hayydır, O Kayyumdur. (Bakara 255)

وَ اِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِهٖ

Hiçbirşey yoktur ki Onu övüp Onu tesbih etmesin. (İsra 44)

اَلطُّرُقُ اِلَى اللّٰهِ بِعَدَدِ اَنْفَاسِ الْخَلَٓائِقِ

Allah'a giden yollar, mahlukatın nefesleri sayısıncadır.

تَاَمَّلْ سُطُورَ الْكَٓائِنَاتِ فَاِنَّهَا ٭ مِنَ الْمَلَاِ الْاَعْلٰى اِلَيْكَ رَسَٓائِلُ

Bir kitaba benzeyen kainatın satırlarını düşünerek oku! Çünkü, onlar sana mele-i aladan gelen birer mektuptur.

Sahife-i alemin eb'ad-ı vasiasında Nakkaş-ı Ezelinin yazdığı silsile-i hadisatın satırlarına hikmet nazarıyla bak ve fikr-i hakikatle sarıl. Ta ki mele-i aladan uzanan şu selasil-i resail, seni alayı illiyyin-i tevhide çıkarsın.

سُبْحَانَكَ لَا قُدْرَةَ لَنَٓا اِنَّكَ اَنْتَ الْعَزٖيزُ الْحَكٖيمُ

Sen her türlü noksandan münezzeh ve uzaksın. Bizim hiç bir kudretimiz yoktur. Şüphesiz ki Sen Azizsin, Senin kudretin herşeye galiptir; Hakimsin, Senin her işin hikmet iledir.

مَا خَلْقُكُمْ وَلَا بَعْثُكُمْ اِلَّا كَنَفْسٍ وَاحِدَةٍ

Sizin yaratılmanız da, diriltilmeniz de, tek bir kişinin yaratılıp diriltilmesi gibidir. (Lokman 28)

قُلِ اللّٰهُ ثُمَّ ذَرْهُمْ فٖى خَوْضِهِمْ يَلْعَبُونَ

Resulüm) sen 'Allah' de, sonra bırak onları saplandıkları batakta oynayadursunlar. (En'am 91)

فَارْجِعِ الْبَصَرَ هَلْ تَرٰى مِنْ فُطُورٍ

Haydi, çevir gözünü: En küçük bir kusur görüyor musun? (Mülk 3)

اَوَلَا يَعْلَمُونَ، اَفَلَا يَعْقِلُونَ، اَفَلَا يَتَذَكَّرُونَ، فَاعْتَبِرُوا

Onlar bilmiyorlar mı ki? (Bakara 77)

Hiç akletmiyorlar mı? (Yasin 68)

Hiç düşünmez misiniz? (Yunus 3)

İbret alınız. (Haşir 2)

لَيْسَ كَمِثْلِهٖ شَيْءٌ جَلَّ جَلَالُهُ سُبْحَانَ مَنِ اخْتَفٰى لِشِدَّةِ ظُهُورِهٖ سُبْحَانَ مَنِ اسْتَتَرَ لِعَدَمِ ضِدِّهٖ سُبْحَانَ مَنِ احْتَجَبَ بِالْاَسْبَابِ لِعِزَّتِهٖ

Onun benzeri hiçbirşey yoktur. Münezzehtir o Zat ki, şiddet-i zuhurundan ihtifa etmiştir. Münezzehtir o Zat ki, zıddı ve rakibi olmadığı için istitar etmiştir. Münezzehtir o Zat ki, esbabı izzetine perde yapmıştır.

لَا مُؤَثِّرَ فِى الْكَوْنِ اِلَّا اللّٰهُ

Mükevvenatta Allah'tan başka müessir yoktur.

اَيْنَ الثَّرَا مِنَ الثُّرَيَّا وَ اَيْنَ الضِّيَٓاءُ السَّاطِعُ مِنَ الظُّلْمَةِ الطَّامِسَةِ

Sera nerede, Süreyya nerede? Herşeyi gösteren ışık nerede, herşeyi örtüp saklayan zulmet nerede?

آنْ خَيَالَاتٖى كِه دَامِ اَوْلِيَاسْتْ ٭ عَكْسِ مَهْرُويَانِ بُوسْتَانِ خُدَاسْتْ

Evliyaya tuzak olan hayaller, ilahi bahçelerin ay yüzlü güzellerinin akisleridir.

تَفَكَّرُوا فٖى اٰلَٓاءِ اللّٰهِ وَ لَا تَفَكَّرُوا فٖى ذَاتِهٖ فَاِنَّكُمْ لَنْ تَقْدِرُوا

Allah'ın eserlerini, nimetlerini tefekkür edin; Onun zatını tefekkür etmeyin. Çünkü buna güç yetiremezsiniz. (El-Münavi, Fey-zü'l-Kadir 262-263)

حَقٖيقَةُ الْمَرْءِ لَيْسَ الْمَرْءُ يُدْرِكُهَا فَكَيْفَ كَيْفِيَّةُ الْجَبَّارِ ذِى الْقِدَمِ هُوَ الَّذٖى اَبْدَعَ الْاَشْيَٓاءَ وَ اَنْشَاَهَا فَكَيْفَ يُدْرِكُهُ مُسْتَحْدَثُ النَّسَمِ

İnsan, kendi hakikatini dahi idrak etmekten aciz iken, herşeyden önce var olan ve herşeyi ceberutiyet-i mutlaka ile hükmü altında tutan Zatı nasıl idrak edebilir? O Cebbar-ı Zikıdem ki, herşeyi ilk olarak yoktan yaratmış ve inşa etmiştir; sonradan var olup can bulanlar Onu nasıl idrak etsin? (İmam-ı Ali'ye (r.a.) ait olduğu rivayet edilmektedir. bk. Divan u İmamı Ali, Beyrut)

اَلطُّرُقُ اِلَى اللّٰهِ بِعَدَدِ اَنْفَاسِ الْخَلَٓائِقِ

Allah'a giden yollar, mahlukatın nefesleri kadardır, nihayetsizdir. Marifetullahın bürhanları nefesler kadar hadsizdir.

يَٓااَيُّهَا النَّاسُ اعْبُدُوا

Ey insanlar, ibadet ediniz. (Bakara 21)

وَاِنْ كُنْتُمْ فٖى رَيْبٍ مِمَّا نَزَّلْنَا

Eğer indirdiklerimizden herhangi bir şüphe içindeyseniz. (Bakara 23)

وَبِالْاٰخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَ

Onlar, ahirete de kesin olarak iman etmiş kimselerdir. (Bakara 4)

وَمِنَ اللّٰهِ التَّوْفٖيقُ

Muvaffakiyet sadece Allah'tandır.

تَنَزَّلُ الْمَلٰٓئِكَةُ وَالرُّوحُ فٖيهَا بِاِذْنِ رَبِّهِمْ

Melekler ve Cebrail o gecede Rablerinin izniyle yeryüzüne iner. (Kadir 4)

عَلَيْهَا مَلٰٓئِكَةٌ غِلَاظٌ شِدَادٌ لَا يَعْصُونَ اللهَ مَا اَمَرَهُمْ وَيَفْعَلُونَ مَا يُوءْمَرُونَ

O ateşin başında, Allah'ın emrine karşı gelmeyen ve verilen emri yerine getiren haşin ve şiddetli melekler vardır. (Tahrim 6)

سُبْحَانَهُ بَلْ عِبَادٌ مُكْرَمُونَ لَايَسْبِقُونَهُ بِالْقَوْلِ وَهُمْ بِاَمْرِهٖ يَعْمَلُونَ

O, evlat edinmekten ve her türlü kusurdan münezzehtir. Melekler ise, Allah'ın ikramda bulunduğu kullardır. Allah emretmedikçe bir söz söylemezler; ancak Onun emriyle hareket ederler. (Enbiya 26-27)

قُلْ اُوحِىَ اِلىَّ اَنَّهُ اسْتَمَعَ نَفَرٌ مِنَ الْجِنِّ

De ki: Cinlerden bir topluluğun Kur'an'ı dinledikleri bana vahyolundu. (Cin 1)

وَالْبَعْثُ بَعْدَ الْمَوْتِ حَقٌّ

Ölümden sonra diriliş hak ve gerçektir.

وَ قَدْ خَلَقَكُمْ اَطْوَارًا

O sizi halden hale sokarak yaratmıştır. (Nuh 14)

قلْ يُحْيِيهَا الَّذِى اَنْشَاَهَا اَوَّلَ مَرَّةٍ

De ki: Onu ilk önce kim yaratmışsa tekrar O diriltecek. (Yasin 79)

وَ مَا رَبُّكَ بِظَلَّامٍ لِلْعَبِيدِ

Rabbin, kullarına haksızlık edecek değildir. (Fussilet 46)

مَا خَلْقُكُمْ وَلَا بَعْثُكُمْ اِلَّا كَنَفْسٍ وَاحِدَةٍ

Sizin yaratılmanız da, diriltilmeniz de, tek bir kişinin yaratılıp diriltilmesi gibidir. (Lokman 28)

لَيْسَ كَمِثْلَهٖ شَيْءٌ

Onun hiçbir benzeri yoktur. (Şura 11)

وَلِلّٰهِ الْمَثَلُ الْاَعْلٰى

En yüce sıfatlar Allah'ındır (En yüce misaller Allah'a ve Onun sıfatlarına aittir.) (Nahl 60'tan iktibas)

كُنْ

"Ol!"

مَا خَلْقُكُمْ وَلَا بَعْثُكُمْ اِلَّا كَنَفْسٍ وَاحِدَةٍ

Sizin yaratılmanız da, diriltilmeniz de, tek bir kişinin yaratılıp diriltilmesi gibidir. (Lokman 28)

اِذَا الشَّمْسُ كُوِّرَتْ ٭ وَاِذَا النُّجُومُ انْكَدَرَتْ ٭ وَاِذَا الْجِبَالُ سُيِّرَتْ

Güneş dürülüp toplandığında, yıldızlar döküldüğünde; dağlar yürütüldüğünde. (Tekvir 1-3)

اِذَا السَّمَٓاءُ انْفَطَرَتْ ٭ وَاِذَا الْكَوَاكِبُ انْتَثَرَتْ ٭ وَاِذَا الْبِحَارُ فُجِّرَتْ

Gök çatlayıp yarıldığı zaman; yıldızlar saçıldığı zaman; denizler kaynayıp fışkırdığı zaman. (İnfitar 1-3)

يَوْمَ تُبَدَّلُ الْاَرْضُ غَيْرَ الْاَرْضِ

O gün yeryüzü başka bir şekle girer. (İbrahim 48)

وَامْتَازُوا الْيَوْمَ اَيُّهَا الْمُجْرِمُونَ

Ayrılın bir tarafa bugün, ey suçlular! (Yasin 59)

فَادْخُلُوهَا خَالِدٖينَ

Daimi kalmak üzere Cennete giriniz. (Zümer 73)

لَيْسَ بَعْدَ بَيَانَ الْقُرْاٰنِ بَيَانٌ

Kur'an'ın beyanından sonra artık beyan yoktur.

نَعَمْ، اِذَا طَلَعَتِ الشَّمْسُ اِخْتَفَتِ النُّجُومُ وَ انْطَفَتْ السُّرُجُ

Evet, Güneş doğduğu zaman yıldızlar gizlenir, kandiller söner!

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحٖيمِ

Rahman ve Rahim Olan Allahın adıyla..

اِذَا زُلْزِلَتِ الْاَرْضُ زِلْزَالَهَا وَاَخْرَجَتِ الْاَرْضُ اَثْقَالَهَا وَ قَالَ الْاِنْسَانُ مَالَهَا يَوْمَئِذٍ تُحَدِّثُ اَخْبَارَهَا بِاَنَّ رَبَّكَ اَوْحٰى لَهَا يَوْمَئِذٍ يَصْدُرُ النَّاسُ اَشْتَاتًا لِيُرَوْا اَعْمَالَهُمْ فَمَنْ يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ خَيْرًا يَرَهُ وَمَنْ يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ شَرًّا يَرَهُ

Ne zaman ki yer müthiş bir sarsıntıyla sarsılır. Ve yeryüzü bütün ağırlıklarını dışarı çıkarır. Ve insan 'Ne oluyor buna?' der. O gün yeryüzü, üzerinde herkesin ne iş yaptığını haber verir. Çünkü Rabbin ona konuşmasını emretmiştir. O gün insanlar yaptıklarının karşılığını görmek için hesap yerinden bölük bölük dönerler. Kim zerre kadar bir iyilik yaparsa onun mükafatını görür. Kim de zerre kadar bir kötülük yaparsa onun cezasını görür. (Zilzal 1-8)

وَبَشِّرِ الَّذٖينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ اَنَّ لَهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرٖى مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ كُلَّمَا رُزِقُوا مِنْهَا مِنْ ثَمَرَةٍ رِزْقًا قَالُوا هٰذَا الَّذٖى رُزِقْنَا مِنْ قَبْلُ وَاُتُوا بِهٖ مُتَشَابِهًا وَلَهُمْ فٖيهَا اَزْوَاجٌ مُطَهَّرَةٌ وَهُمْ فٖيهَا خَالِدُونَ

İman eden ve güzel işler yapanları müjdele: Altlarından ırmaklar akan Cennetler onlarındır. O Cennetlerden rızık olarak bir meyve yediklerinde, 'Bu daha önce yediğimiz rızıktandır' derler. Rızıkları, dünyadakine benzer şekilde kendilerine sunulur. Orada onlar için ter temiz kadınlar vardır. Onlar orada ebedi olarak kalacaklardır. (Bakara 25)

Şuâât-ü Mârifetü'n-Nebîyy[değiştir]

Risalet-i Muhammediyenin (a.s.m.) ispatının yapıldığı bu risale, 1921 yılında İstanbul'da Türkçe olarak te'lif edilmiştir.

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحٖيمِ

Rahman ve Rahim Olan Allahın adıyla..

اَشْهَدُ اَنْ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا اَللّٰهُ ٭ وَاَشْهَدُ اَنَّ مُحَمَّدًا رَسُولُ اللّٰهِ

Ben şehadet ederim ki, Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur, yine ben şehadet ederim ki, Muhammed (a.s.m.) Allah'ın kulu ve peygamberidir.

اَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى مُحَمَّدٍ ۨالَّذٖى دَلَّ عَلٰى وُجُوبِ وُجُودِكَ

Allah'ım! Senin Vücub-u Vücuduna delalet eden Muhammed'e (a.s.m.) salat ve selam et.

اَلسَّبَبُ كَالْفَاعِلِ

Birşeye sebep olan onu yapan gibidir.

لَيْسَ الْكُحْلُ كَاالتَّكَحُّلِ

Fıtri karagözlülük, suni (yapma) karagözlülük gibi değildir.

لِلْكُلِّ حُكْمٌ لَيْسَ لِكُلٍّ

Bütünde bulunan hüküm, o bütünün hiç bir ferdinde tek başına yoktur.

خُلُقُهُ الْقُرْاٰنُ

Onun ahlakı Kur'an idi. (Müslim, Salatü'l-Müsafirin: 139; Ebu Davud, Tatavvu': 26; Nesai, Tetavvu': 2; Müsned 54, 91, 163, 188, 216; el-Münavi, Feyzü'l-Kadir 170; İbni Hibban, Sahih 345 112.)

وَاِنَّكَ لَعَلٰى خُلُقٍ عَظِيمٍ

Hiç şüphesiz sen pek büyük bir ahlak üzerindesin. (Kalem 4)

لَا تَخَفْ اِنَّ اللّٰهَ مَعَنَا

Korkma! Allah bizimle beraberdir.

وَالَّذٖى قَصَّ عَلَيْهِ الْقِصَصَ لِلْحِصَصِ وَسَيَّرَ رُوحَهُ فٖى اَعْمَاقِ الْمَاضٖي وَفٖي شَوَاهِقِ الْمُسْتَقْبَلِ ، فَكَشَفَ لَهُ الْاَسْرَارَ مِنْ زَوَايَا الْوَاقِعَاتِ اِنَّ نَظَرَهُ النَّقَّادَ اَدَقُّ مِنْ اَنْ يُدَلِّسَ عَلَيْهِ، وَ مَسْلَكَهُ الْحَقَّ اَغْنٰى مِنْ اَنْ يُدَلِّسَ عَلَى النَّاسِ

Ona bu kıssaları hikaye ederek ruhunu mazinin derinliklerinde ve geleceğin şahikalarında gezdiren ve olayların karanlık köşelerindeki esrar perdesini onun için kaldırana yemin olsun ki, Onun keskin gözü kendisini şaşırtmayacak kadar dikkatlidir. Ve Onun hak olan mesleği ise insanları aldatmaktan uzaktır. Buna da ihtiyacı yoktur.

فَاْتُوا بِسُورَةٍ مِنْ مِثْلِهٖ

(Kur'an'ın) mislinden bir sure getiriniz. (Bakara 23)

اِنْ هُوَ اِلَّا وَحْىٌ يُوحٰى

O (Kur'an) ancak kendisine vahyolunan bir vahiydir. (Necm 4)

اَلْمُعَارَضَةٌ بِالْحُرُوفْ

Harflerle muaraza, çekişme, kavga.

مُقَارَعَةٌ بِالسُّيُوفْ

Kılınçla dövüşme, muharebede vuruşma.

اَلرَّحْمٰنُ عَلَى الْعَرْشِ اسْتَوٰى

O Rahman ki, hükümranlığı Arşı kaplamıştır. (Taha 5)

اَلتَّنَزُّلَاتُ الْاِلٰهِيَّةُ اِلٰى عُقُولِ الْبَشَرِ

Cenab-ı Hakk'ın insanların akıl seviyelerine inerek hitap etmesi. "Yani, teşbihlerle beşerin akıl ve idrakleri seviyesine inen ilahi tenezzülleridir. Şu İlahi tenezzül ise, yani seviyelerine inerek, idraklerine göre hakikati anlatması, onların zihinlerini ünsiyetlendirmek içindir."

قد سنح لى فى سنة ٣٣٣١ فى المرض بين النوم واليقظة فى والشمس تجرى لمستقر هذا المعنى اى فى مستقرها لاستقرار منظومتها اى جريانها باذن اللّه لتولد جاذبتها النظامة للمنظومة الشمسية ولو سكنت و سكتت لتناثرت 1333

h. (1915-1916) yılında, hasta halimde, uyku ile uyanıklık arasında "Güneş döner" ayeti hakkında kalbime bu mana doğdu.

Yani, kendi müstakarrında mihveri üzerinde (yörüngesinde) Allah'ın emriyle cereyanı, manzumesini (gezegenlerini) tanzim eden cazibesinin tevlidi (çekim gücünün meydana gelmesi) içindir.

Eğer Şems (Güneş) silkinmese meyveleri düşecek. Silkinse yemişleri olan seyyaratın istikrarları temin edilir.

مَا نَحْنُ فِيهِ

Bahsini ettiğimiz, üzerinde durduğumuz, meselemiz.

كَلِّمِ النَّاسَ عَلٰى قَدْرِ عُقُولِهِمْ

İnsanlarla anlayış seviyelerine göre konuş.

قَالَ

Dedi, söyledi.

وَالَّذٖي عَلَّمَ الْقُرْاٰنَ الْمُعْجِزَ اِنَّ نَظَرَ الْبَشٖيرِ النَّذٖيرِ وَبَصٖيرَتَهُ النَّقَّادَةَ اَدَقُّ وَاَجَلُّ وَاَجْلٰى وَ اَنْفَذُ مِنْ اَنْ تَلْتَبِسَ اَوْ يَشْتَبِهَ عَلَيْهِ الْحَقٖيقَةُ بِالْخَيَالِ وَاِنَّ مَسْلَكَهُ الْحَقَّ اَغْنٰى وَاَعْلٰى وَاَنْزَهُ وَاَرْفَعُ مِنْ اَنْ يُدَلِّسَ اَوْ يُغَالِطَ عَلَى النَّاسِ

Kur'an-ı Mu'cizü'l-Beyanı Öğretene and olsun ki, Beşir ve Nezir olan Zatın nazarı ve herşeyi inceden inceye tetkik eden basireti, hakikati hayale karıştırmak veya benzetmekten yüce, dakik ve parlak; hak olan mesleği ise, insanları aldatmak veya yanıltmaktan müstağni, münezzeh ve yücedir. Buna da ihtiyacı yoktur.

وَاِنَّكَ لَعَلٰى خُلُقٍ عَظِيمٍ

Hiç şüphesiz Sen pek büyük bir ahlak üzerindesin. (Kalem 4)

خُلُقُهُ الْقُرْاٰنْ

Onun (a.s.m.) ahlakı Kur'an idi.

الْبُغْضُ فِى اللّٰهِ

Allah için buğz etmek.

وَانْشَقَ الْقَمَرُ

Ay yarıldı. (Kamer 1)

وصلّى الله على نورٍ كه زوشد نورها پيدا

Allah'ım bütün nurların Onun nurundan meydana geldiği Peygambere salat olsun.

زمين از حلم اوساكن فَلَكْ ازعشق اوشيدا

Zemin Onun hilmi ile sakin, gökkubbe Onun aşkıyla coşkun.

دو چشم نْرگسين اش راكه مازاغ البصر خواند

İki nergiz gözlerin ki "Gözü şaşırıp kaymadı" ayetini okudu.

دوزلف عنبرينش راكه واللّيلِ اِذا يغشى

Anber kokulu zülüfleri ki "kararan geceye ond olsun" ayetini okudu.

زِسِرِّ سينهءش جامى اَلَمْ نَشْرَحْ لَكَ بر خواند

Ey Cami, "biz senin göğsünü açmadık mı?" ayetinin okunması, Onun göğsünün sırrına işaret eder.

زمعراجش خبر دادند كه سَبْحَانَ الَّذِى اَسْرَى

"Sübhanellezi esra" ayeti Onun mi'racına işaret eder.

ملَايٍىء جزيرى يىِ كُردي چه خوش گوتيه

Molla Ceziri-i Kürdi ne güzel söylemiş:

مِيم مَطْلَع شَمْسَا اَحَدْ آيينه صِفَتْ كِرْ لَامِعْ ژِعَرَبْ بَرْقِ لِفَخَّارِ عَجَمْدَا

Ehadiyet güneşine ayna kıldı Muhammed adını, (ayna gibi O'nun rengiyle sıfatlanmış)

Acemde gösterdi Arap diyarında parlayan nurun tecellisini. (Arabistanda parladı ama dünyanın her tarafında o nur tecelli etti.)

جَزَاهُمُ للّٰهُ خَيْرًا

Allah onların mükafatını en güzel şekilde versin.

مَا الدَّلِيلُ الْوَاضِحُ عَلَى وُجُودِ الْاِلٰهِ الَّذٖ تَدْعُونَنَا اِلَيْهِ

Bizi, kendisine iman etmeye çağırdığınız "Allah'ın varlığına ve birliğine" delalet eden açık delil nedir?

تَاَمَّلْ سُطُورَ الْكَٓائِنَاتِ فَاِنَّهَا ٭ مِنَ الْمَلَاِ الْاَعْلٰى اِلَيْكَ رَسَٓائِلُ

Kainatın satırlarını dikkatle mütalaa et. Zira onlar, Mele-i Âladan sana gönderilmiş mektuplardır.

وَ فٖى كُلِّ شَيْءٍ لَهُ اٰيَةٌ تَدُلُّ عَلٰى اَنَّهُ وَاحِدٌ

Herşeyde Allah'ın birliğini gösteren bir delil vardır.

لَوْ كَانَ فٖيهِمَٓا اٰلِهَةٌ اِلَّا اللّٰهُ لَفَسَدَتَا

Eğer göklerde ve yerde Allah'tan başka ilahlar olsaydı, ikisi de harap olup giderdi. (Enbiya 22)

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحٖيمِ

Rahman ve Rahim Olan Allahın adıyla..

قلْ هُوَ

De ki: O... (İhlas 1)

اَىْ: لَا مَشْهُودَ بِنَظَرِ الْحَقٖيقَةِ اِلَّا هُوَ

Yani: Hakikat nazarıyla bakıldığında alemde görünen herşey Ondandır ve ancak Ona delalet eder.

اَللّٰهُ اَحَدٌ

Allah birdir. (İhlas Suresi: 112:1)

اَىْ: لَا مَعْبُودَ اِلَّا هُوَ

Yani: Asla Ondan başka mabud yoktur.

اَللّٰهُ الصَّمَدُ

Allah Samed'dir; herşey Ona muhtaçtır, O ise hiçbirşeye muhtaç değildir. (İhlas Suresi: 112:2)

اَىْ: لَا خَالِقَ وَلَا رَبَّ اِلَّا هُوَ

Yani: Asla Ondan başka Halık ve Rab yoktur.

اَىْ: لَا قَيُّومَ وَلَا غَنِىَّ عَلَى الْاِطْلَاقِ اِلَّا هُوَ

Yani, mutlak manada Allah'dan başka Kayyum ve Ganiyy yoktur.

لَمْ يَلِدْ

O doğurmamıştır. (İhlas 3)

وَلَمْ يُولَدْ

O doğmamıştır. (İhlas 3)

وَلَمْ يَكُنْلَهُ كُفُوًا اَحَدٌ

Ve hiçbirşey Onun dengi değildir. (İhlas 4)

لَيْسَ كَمِثْلِهٖ شَيْءٌ وَ هُوَ السَّمٖيعُ الْبَصٖيرُ

Onun hiçbir benzeri yoktur. O herşeyi hakkıyla işiten, herşeyi hakkıyla görendir. (Şura 11)

اَشْهَدُ اَنْ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا اَللّٰهُ ٭ وَاَشْهَدُ اَنَّ مُحَمَّدٌ رَسُولُ اللّٰهِ

Ben şehadet ederim ki, Allah'tan başka bir ilah yoktur, yine ben şehadet ederim ki, Muhammed (a.s.m.) Allah'ın kulu ve peygamberidir.

Rumuz[değiştir]

Kur'anın i'cazının ispatı yapıldığı bu risale, 1921 yılında İstanbul'da Türkçe olarak te'lif edilmiştir.

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحٖيمِ

Rahman ve Rahim Olan Allahın adıyla..

اَلْبُغْضِ فِى اللّٰهِ

Allah için buğz etmek, kızmak, öfkelenmek.

اَلْحُبُّ لِلّٰهِ

Allah için muhabbet etmek, sevmek, memnun olmak.

نُورٌ عَلَى نُورٍ

Nur üstüne nur. (Nur 35)

اَلْحَقُّ يَعْلُو وَلا يُعْلَى عَلَيْهِ

Hak daima üstün gelir; hakka galebe edilmez

لَيْسَ لِلْاِنْسَانِ اِلَّا مَا سَعَى

İnsan için ancak çalıştığının karşılığı vardır. (Necm 39)

وَالَّذٖينَ يَكْنِزُونَ الذَّهَبَ الخ

Altın (ve gümüşü) yığıp da (onları Allah yolunda harcamayanlar yok mu, işte onlara elem verici bir azabı müjdele!) (Tevbe 34)

وَمَا يَعْلَمُ جُنُودَ رَبِّكَ اِلَّا هُوَ

Rabbinin ordularını Ondan başkası bilemez. (Müddessir 31)

İşarat[değiştir]

Bu risale, 1918-1922 yılları arasında İstanbul'da Türkçe olarak te'lif edilmiştir.

وَ مِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَ

Kendilerine rızık olarak verdiklerimizden Allah yolunda bağışta bulunurlar. (Bakara 3)

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحٖيمِ

Rahman ve Rahim Olan Allahın adıyla..

وَ مِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَ

Kendilerine rızık olarak verdiklerimizden Allah yolunda bağışta bulunurlar. (Bakara 3)

يَتَصَدَّ قُونَ

Sadaka verirler.

يُزَكُّونَ

Tezkiye ederler (temizlerler).

مِمَّا

O şeylerden.

مِنْ

...den, ...dan.

مِمَّا رَزَقْنَاهُمْ

Kendilerine rızık olarak verdiklerimizden. (Bakara 3)

رَزَقْنَا

Rızık olarak verdik

اَنَا الرَّزَّاقُ ذُو الْقُوَّةِ الْمَتِينُ

Şüphesiz ki rızık veren, mutlak kudret ve kuvvet sahibi olan ancak Benim (Allah). (Ayrıca bk. Zariyat 58)

يُنْفِقُونَ

Bağışta bulunurlar. (Bakara 3)

يُنْفِقُونَ

Bağışta bulunurlar. (Bakara 3)

اَلزَّكَاةُ قَنْطَرَةُ الْاِسْلَامِ

Zekat İslamın köprüsüdür. (el-Münziri, et-Terğib ve't-Terhib 517)

اِنْ يَكُنْ مِنْكُمْ عِشْرُونَ ..الخ

Eğer sizden (sabırlı) yirmi (kişi) bulunursa (iki yüz kişiye galip gelir. Sizden sabreden yüz kişi olsa, kafirlerden bin kişiye galip gelir. Çünkü onlar anlayıştan mahrum bir topluluktur.) (Enfal 65)

تَجْرٖى فِى الْبَحْرِ..الخ

Denizde akıp giden gemilerde... (Bakara 164; İbrahim 32; Hac 65; Lokman 31)

قُتِلَ اَصْحَابُ الْاُخْدُودِ..الخ

Uhdud Ashabına lanet olundu. (Tutuşturdukları ateşin karşısına oturur, mü'minlere yaptıkları işkenceleri seyrederlerdi.) (Buruc 4)

عاشورا

(Aşura)

س - مَنْ اَنْتَ؟ اَاَنْتَ اَنْتَ بَعْدَ مَوْتِكَ؟ وَ هَلْ لِخَرَابِ الْبَدَنِ تَاْثٖيرٌ فٖى وَحْدَةِ الرُّوحِ؟
ج - اَنَا تَوَلَّدْتُ الْاٰنَ مُتَلَخِّصًا مِنْ ثَمَانٖينَ سَعٖيدًا تَمَخَّضُوا فٖى اَرْبَعٖينَ سَنَةً بِقِيَامَاتٍ مُسَلْسَلَةٍ وَ اسْتِنْسَاخَاتٍ مُتَسَلْسِلَةٍ فَهٰذَا السَّعٖيدُ حَىٌّ نَاطِقٌ مَيِّتُونَ. لَوْ بِالْاِنْجِمَادِ تَمَاسَكَ مَٓاءُ الزَّمَانِ وَتَمَثَّلَ اُولٰئِكَ السَّعٖيدُونَ وَتَرَاَوْا لَمَا تَعَارَفُوا. تَدَحْرَجْتُ عَلَيْهِمْ فِى الْاَطْوَارِ فَتَفَرَّقَ مِنّٖى مَا ذَانَ وَ اَخَذْتُ مِنْهُمْ مَا شَانَ. فَكَمَا اَنَّ اَنَا الْاٰنَ هُوَ اَنَا فٖى هَاتٖيكَ الْمَرَاحِلِ كَذٰلِكَ اَنَا اَنَا فٖيمَا يَاْتٖى بِمَوْتٖى مِنَ الْمَنَازِلِ اِلَّا اَنَّهُ فٖى كُلِّ سَنَةٍ بِمُهَاجِرَةِ اثْنَيْنِ لِسَاكِنٖى تِلْكَ الْبِلَادِ يُجَدِّدُ اَنَا لِبَاسَهُ فَيَلْبَسُ السَّعٖيدَ الْجَدٖيدَ وَيَخْلَعُ الْعَتٖيقَ

Türkçesi:

S- Kimsin? Ölsen yine sen misin? Bedenin inhilali ruhun şahsiyetine tesir etmez mi?

C- Ben bu anda, seksen Said'den telhis ile tezahür etmişim. Onlar müselsel şahsi kıyametler ve müteselsil istinsahlar ile çalkalanıp şu zamana beni fırlatmışlar.

(Haşiye: Müstensih kalem-i kudrettir.)

Şu (Said) yetmiş dokuz meyyit, bir hayy-ı natıkın fihristesidir. Eğer zamanın suyu donup dursa, mütemessil olan o Saidler birbirlerini görseler, şiddet-i tehalüften birbirlerini tanımayacaklardır.

Ben onların üstünde yuvarlandım; hasenat, lezzat dağıldı kaldı. Seyyiat, alam toplandı, yüklendi. Nasıl ki şimdi o merhalelerde daima ben benim.

Öyle de: Mevtimle gelecek menzillerde de yine ben benim. Lakin her senede şu menzilhanelerdeki zerrat, iki muhaceret-i umumi yaptığından, ene dahi libasını değiştirir; yırtılmış Said'i atar, yeni Said'i giyer.

فَتَبَارَكَ اللّٰهُ اَحْسَنُ الْخَالِقٖينَ

Yaratıcılık mertebelerinin en güzelinde olan Allah'ın şanı ne yücedir! (Mü'minun 14)

اَيْنَ الثُّرَيَّا مِنَ الثَّرٰى

Süreyya (Ülker Takım Yıldızı) nerede, sera (yer, dünya) nerede? Yani yerden göğe kadar farklı. (İmkansızlık ifadesi.)

سُبْحَانَ مَنِ اخْتَفٰى لِشِدَّةِ ظُهُورِهٖ

Her türlü kusurdan münezzehtir o Zat ki, şiddet-i zuhurundan gizlenmiştir.

نَعَمْ وَ سُبْحَانَ مَنِ اخْتَفٰى لِعَدَمِ ضِدِّهٖ
وَلَوْلَا الْجَنَّةُ وَالزَّمْهَرٖيرُ لَمَا عَذَّبَتْ جَهَنَّمُ وَلَا اَحْرَقَتْ

Evet, adem-i zıttı olmadığından istitar etmiş olan Zat-ı Akdes her türlü noksandan münezzehtir. Cennet olmasa, Cehennem tazip etmez. Zemherir olmasa, yakmaz.

اَللّٰهُمَّ لَا تَجْعَلْ بَاْسَنَا بَيْنَنَا

Allah'ım aramıza düşmanlık verme, bizi birbirimize düşürme!

Tuluat[değiştir]

İçtimai mevzular ihtiva eden bu risale, 1921 yılında İstanbul'da Türkçe olarak te'lif edilmiştir.

بِسْمِ اللّٰه الرَّحْمٰ نِ الرَّحِيمِ

Rahman ve Rahim Olan Allahın adıyla..

اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذٖى قَالَ: وَ لَا تَنَازَعُوا فَتَفْشَلُوا وَ تَذْهَبَ رٖيحُكُمْ... وَ اصْبِرُوا

Allah'a hamd olsun ki, şöyle buyurmuştur: "İhtilafa düşmeyin; sonra cesaretiniz kırılır, kuvvetiniz de elden gider... Sabredin..." (Enfal 46)

اَلْحُبُّ فِى اللّٰهِ

Allah için muhabbet etmek.

اَلْبُغْضُ فِى اللّٰهِ

Allah için buğz etmek.

خُذْ مِنْ كُلِّ شَيْءٍ اَحْسَنَهُ

Herşeyin en güzel ve hoş olan yönünü al!

اَلْحُبُّ فِى اللّٰهِ

Allah için muhabbet etmek.

وَ اِذَا تَكُونُ كَرٖيهَةٌ اُدْعٰى لَهَا ٭ وَ اِذَا يُحَاسُ الْحَيْسُ يُدْعٰى جُنْدُبْ

Musibet geldikçe bana bağırıyorlar. Tatlı yendikçe Cündüp (bir nevi çekirge) çağrılıyor. Kötü günde beni arayanlar, iyi günde neden beni arayıp sormazlar." diyerek serzenişte bulunuyor. Yani musibette de sevapta da adilane paylaşmak esas olmalıdır. İyiliği kuvvetlilere kötülüğü zayıflara taksim etmek adilane bir yaklaşım değildir.

اَلْقَاتِلُ لَا يَرِثُ

Katil miras alamaz. (Tirmizi, Feraiz: 17; Ebu Davud, Diyat: 18; Darimi, Feraiz: 41; İbn-i Mace, Feraiz: 8:, Diyat: 14; Müsned 49)

لَيْتَنِى كُنْتُ نَسْيًا مَنْسِيًّا

Keşke tamamen unutulmuş olaydım.

وَعَيْنُ الرِّضَا عَنْ كُلِّ عَيْبٍ كَلٖيلَةٌ ٭ وَلٰكِنَّ عَيْنَ السُّخْطِ تُبْدِى الْمَسَاوِيَا

Rıza gözü, ayıplara karşı kördür. Lakin kem göz, düşmanlık bakışı ise kusurları ortaya çıkarır. (Ali Maverdi, Edebü'd-Dünya ve'd-Din, s.10; Divanü'ş-Şafii, s.91)

اِنَّمَا الْحٖيلَةُ فٖى تَرْكِ الْحِيَلِ

Gerçek hile, hileleri terk etmektir.

قُلِ اللّٰهُ ثُمَّ ذَرْهُمْ فٖى خَوْضِهِمْ يَلْعَبُونَ

(Resulüm) sen 'Allah' de, sonra bırak onları saplandıkları batakta oynayadursunlar. (En'am 91)

مَنْ رَاٰنٖى فِى الْمَنَامِ فَقَدْ رَاٰنٖى حَقًّا

Beni rüyada gören, hakikaten Beni görmüştür. (Buhari, İlim: 38; Müslim, Rüya: 10-11; Tirmizi, Rü'ya: 4)

Hutuvat-ı Sitte[değiştir]

Bu eser, 1920'de İngilizlerin İstanbul'u işgali zamanında hem Türkçe ve hem Arabça olarak müellifi tarafından yazılmış ve neşredilmiştir.

اَعُوذُ بِاللّٰهُ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ

Kovulmuş şeytandan Allaha sığınırım

وَلَا تَتَّبِعُوا خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِ

Şeytanın izini takip etmeyin. (Bakara 168, 208; En'am 142)

خدا مروشاش دكه كاش نكه كاش دكه فحش نكه فحش دكه پرش نكه پرش دكه پريشان نكه پريشان دكه مشوش سركردان نكه

Allah kimseyi şaşırtmasın. Şaşırtırsa süründürmesin. Süründürürse de fahişce (deli) etmesin. Fahişce (deli) ederse, rezil etmesin. Rezil ederse de, perişan etmesin. Perişan ederse de sersem ve sarhoş, avare etmesin.

كَمَا اَنَّ الضَرُورَاتِ تُبٖيحُ الْمَحْظُورَاتِ ٭ كَذٰلِكَ تُسَهِّلُ الْمُشْكِلَاتِ

Zaruretler, yasakları mübah kıldığı gibi zorlukları da kolaylaştırır.

Sünuhat[değiştir]

Çeşitli ayet tefsirlerini ihtiva eden bu risale, 1920 yılında İstanbul'da Türkçe olarak te'lif edilmiştir.

خُذْ مِنْ كلِّ شَيْءٍ اَحْسَنَهُ

Her şeyin en güzelini ve hoş olan yönünü al

بِسْمِ اللّٰه الرَّحْمٰ نِ الرَّحِيمِ

Rahman ve Rahim Olan Allahın adıyla..

اَلَّذِينَ آمَنُوا وَ عَمِلُوا الصَّالِحَاتِ

İman edip güzel işler yapanlar. (Ra'd 29)

وَ اِنَّ الْفُجَّارَ لَفِى جَحِيمٍ

Günaha dalan kafirler ise Cehennem ateşindedir. (İnfitar 14)

وَ جَعَلْنَاكُمْ شُعُوبًا وَ قَبَٓائِلَ لِتَعَارَفُوا

Birbirinizi tanıyıp kaynaşasınız ve aranızdaki münasebetleri bilesiniz diye, sizi milletlere ve kabilelere ayırdık. (Hucurat 13)

اَىْ لِتَعَارَفُوا فَتَعَاوَنُوا فَتَحَابُّوا لَا لِتَنَاكَرُوا فَتَعَانَدُوا فَتَعَادُّوا

Yoksa, sizi kabile kabile yaptım ki, yekdiğerinize karşı inkarla yabani bakasınız, husumet ve adavet edesiniz değildir.

وَمَا مِنْ دَٓابَّةٍ فِى الْاَرْضِ اِلَّا عَلَى اللّٰهِ رِزْقُهَا

Yeryüzünde hareket eden hiçbir canlı yoktur ki, onun rızkını vermek Allah'a ait olmasın. (Hud 6)

وَ اِنَّ الدَّارَ الْاٰخِرَةَ لَهِىَ الْحَيَوَانُ

Asıl hayata mazhar olan ise ahiret yurdudur. (Ankebut 64)

وَ لَا تَقُولُوا لِمَنْ يُقْتَلُ فٖى سَبٖيلِ اللّٰهِ اَمْوَاتٌ بَلْ اَحْيَٓاءٌ وَ لٰكِنْ لَا تَشْعُرُونَ

Allah yolunda öldürülenlere ölü demeyin. Doğrusu onlar diridirler; lakin siz farkına varmazsınız. (Bakara 154)

‌ـ﴿اَىْ وَلٰكِنَّهُمْ يَشْعُرُونَ اَنَّهُمْ اَحْيَٓاءٌ مَا مَاتُوا‌ـ﴾

Yani: Onlar kendilerini ölmemiş diriler olarak hissederler.

مَنْ قَتَلَ نَفْسًا بِغَيْرِ نَفْسٍ اَوْ فَسَادٍ فِى الْاَرْضِ فَكَاَنَّمَا قَتَلَ النَّاسَ جَمٖيعًا وَمَنْ اَحْيَاهَا فَكَاَنَّمَا اَحْيَا النَّاسَ جَمٖيعًا

Kim bir cana kıymamış veya yeryüzünde fesat çıkarmamış birisini öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibidir. Kim de birisini diriltirse, bütün insanları diriltmiş gibi olur (Yani, kim bir canı kurtarırsa, bütün insanları kurtarmış gibi olur) (Maide 32)

اَىْ مَنْ اَحْيَاهَا فَكَاَنَّمَا اَحْيَا النَّاسَ جَمٖيعًا

Yani: Kim de birisini diriltirse, bütün insanları diriltmiş gibi olur.

مَا خَلْقُكُمْ وَلَا بَعْثُكُمْ اِلَّا كَنَفْسٍ وَاحِدَةٍ

Sizin yaratılmanız da, diriltilmeniz de, tek bir kişinin yaratılıp diriltilmesi gibidir. (Lokman 28)

مَنْ لَا يَقْتَدِرُ عَلٰى اِحْيَٓاءِ النَّاسِ جَمٖيعًا لَا يَقْتَدِرُ عَلٰى اِحْيَٓاءِ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ

Kim bütün insanları diriltmeye muktedir olamazsa; bir tek nefsi de diriltmeye muktedir olamaz.

وَ هَلُمَّ جَرًّا

Ve saire... Diğerlerini de buna kıyas et!

وَ لِلّٰهِ الْمَثَلُ الْاَعْلٰى

En yüce misaller, sıfatlar Allah'a mahsustur. (Nahl 60)

لَيْسَ كَمِثْلِهٖ شَيْءٌ

Onun hiçbir benzeri yoktur. (Şura 11)

مَا خَلْقُكُمْ وَلَا بَعْثُكُمْ اِلَّا كَنَفْسٍ وَاحِدَةٍ

Sizin yaratılmanız da, diriltilmeniz de, tek bir kişinin yaratılıp diriltilmesi gibidir. (Lokman 28)

وَلَا يَتَّخِذْ بَعْضُنَا بَعْضًا اَرْبَابًا مِنْ دُونِ اللّٰهِ

Allah'ı bırakıp da birbirimizi rab edinmeyelim. (Âl-İ İmran 64)

يُخْرِجُ الْحَىَّ مِنَ الْمَيِّتِ وَ يُخْرِجُ الْمَيِّتَ مِنَ الْحَىِّ

Ölüden diriyi, diriden de ölüyü O çıkarıyor. (Rum 19)

وَ لَا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ اُخْرٰى

Hiçbir günahkar başkasının günahını yüklenmez. (En'am 164; İsra 15; Fatır 18; Zümer 7)

اِنَّهُ كَانَ ظَلُومًا جَهُولًا

Gerçekten o (insan), çok zalim ve çok cahildir. (Ahzab 72)

اَتَجْعَلُ فٖيهَا مَنْ يُفْسِدُ فٖيهَا وَ يَسْفِكُ الدِّمَٓاءَ

Yeryüzünde fesat çıkarıp kan dökecek birisini mi yaratacaksın? (Bakara 30)

وَ اعْتَصِمُوا بِحَبْلِ اللّٰهِ جَمٖيعًا وَلَا تَفَرَّقُوا

Allah'ın ipine hep birlikte sımsıkı sarılın; ayrılığa düşüp dağılmayın. (Âl-i İmran 103)

الٓمٓ ذٰلِكَ الْكِتَابُ لَا رَيْبَ فٖيهِ هُدًى لِلْمُتَّقٖينَ

Elif lam mim. Şu yüce kitap ki, onda asla şüphe yoktur. O, Allah'ın emir ve yasaklarına karşı gelmekten sakınanlar için bir yol göstericidir. (Bakara 1-2)

وَ اَمْرُهُمْ شُورٰى بَيْنَهُمْ

Onların işleri, aralarında yaptıkları istişare iledir. (Şura 38)

وَ شَاوِرْهُمْ فِى الْاَمْرِ

İşlerinde onlarla istişare et. (Âl-i İmran 159)

وَ مِنَ اللّٰهِ التَّوْفِيقُ

Muvaffakiyet, başarı Allah'dandır.

اَلْجَزَٓاءُ مِنْ جِنْسِ الْعَمَلِ

Verilecek ceza yapılan iş ve davranışın türüne göredir.

اَعُوذُ بِاللّٰهِ مِنَ الشَّيْطَانِ وَ السِّيَاسَةِ

Şeytanın ve siyasetin şerrinden Allah'a sığınırım.

دَلَّ عَلٰى مَعْنًى فٖى نَفْسِ غَيْرِهٖ

Manası kendisinden başkasına delalet eder

لَا يَدُلُّ عَلٰى مَعْنًى فٖى نَفْسِهٖ

Manası kendisine delalet etmez.

دَلَّ عَلٰى مَعْنًى فٖى نَفْسِهٖ

Manası kendisine delalet eder.

اِنَّ الْاِنْسَانَ لَظَلُومٌ

İnsan ise, şüphesiz ki, çok zalimdir. (İbrahim 34)

وَ لَا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ اُخْرٰى

Hiçbir günahkar başkasının günahını yüklenmez. (En'am 164; İsra 15; Fatır 18; Zümer 7)

وَ قِسْ عَلَيْهَا

Ve buna kıyas et.

فَاعْتَبِرُوا

İbret alınız! Ders çıkarınız!

كَمَا اَنَّ الضَّرُورَاتِ تُبٖيحُ الْمَحْظُورَاتِ كَذٰلِكَ تُسَهِّلُ الْمُشْكِلَاتِ

Zaruretler, yasakları mübah kıldığı gibi zorlukları da kolaylaştırır.

Deva-ül Ye's[değiştir]

Bu küçük risale, Miladi 1912 de ikinci tab'ı yapılan Arabi "Hutbe-i Şamiye" eserinin ikinci zeyli olarak İstanbul'da "Matbaa-i Ebuzziya" da tab' edilmiştir. Bilahere 1920 Miladi tarihinde "Evkaf-ı İslamiye" matbaasında tab' edilen "Sünuhat" kitabının ahirinde yeniden Arabçalarıyla beraber tab' edilmişlerdir.

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحٖيمِ

Rahman ve Rahim olan Allahın adıyla.

اَلْحَمْدُ للّٰهِ الَّذٖى قَالَ وَ لَا يَغْتَبْ بَعْضُكُمْ بَعْضًا وَ الصَّلَاةُ عَلٰى مُحَمَّدٍ ۨالَّذٖى قَالَ: مَنْ قَالَ هَلَكَ النَّاسُ هَلَكَ النَّاسُ فَهُوَ اَهْلَكَهُمْ... اَمَّا بَعْد

Birbirinizi gıybet etmeyin (arkadan çekiştirmeyin)! [Hucurat 12] buyuran Allah'a hamd olsun. Salat da "Kim ki insanlar helak oldu, insanlar helak oldu derse, o kimse onların en fazla helak olanıdır." [Müslim, Birr: 139; Ebu Davud, Edeb: 77; Muvatta', Kelam: 2; Müsned 272, 342, 465, 517] buyuran Muhammed'e olsun.

وَ لَا يَغْتَبْ بَعْضُكُمْ بَعْضًا

Birbirinizi gıybet etmeyin (arkadan çekiştirmeyin)! (Hucurat 12)

اَلدُّنْيَا سِجْنُ الْمُؤْمِنِ وَ جَنَّةُ الْكَافِرِ

Dünya mü'minin zindanı, kafirin Cennetidir. (Müslim, Zühd: 1; Tirmizi, Zühd: 16; İbni Mace, Zühd: 3; Müsned 197, 323, 389, 485)

اِنَّ مَعَ الْعُسْرِ يُسْرًا

Gerçekten zorlukla beraber bir kolaylık vardır. (İnşirah 6)

كُلُّ اٰتٍ قَرٖيبٌ

Her gelecek şey yakındır. (İbni Mace, Mukaddeme:7)

Muhakemat (Türkçesi)[değiştir]

Bu eserin Türkçesi "Muhakemat", Arapçası "Reçetetül Ulema" veya "Reçetetül Havas" olarak her iki tarzda, 1910 yılında te'lif edilip, 1911 ve 1912 de tab' edilmiştir.

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ

Rahman ve Rahim Olan Allahın adıyla..

جُمْلَه شٖيرَانِ جِهَانْ بَسْتَهِٔ اٖينْ سِلْسِلَه اَنْد
رُوبَه اَزْ حٖيلَه چِه سَانْ بِگُسَلَدْ اٖينْ سِلْسِلَه رَا

Cihanın bütün arslanlarının bağlandıkları bir zinciri hileci bir tilkinin koparmasına imkan var mıdır?

لَا تَقْرَبُوا الصَّلٰوةَ

… Namaza yaklaşmayın. (Nisa 43)

فِظْ فِظْ ژِوَه هِنْگِفِينْ ژِمِنْ

Yani: "Tanin sizden, bal benden..." (Ses vermek sizden, bal vermek benden.)

بَيْنَ الصَّدَفَيْنِ

İki dağın arası. (Kehf 96)

مِنْ حَيْثُ لَا يَشْعُرُ

Bilmeden, hissetmeden..

قَدْ جَٓاءَ الْحَقُّ وَ زَهَقَ الْبَاطِلُ

Muhakkak Hak geldi, batıl yok oldu. (İsra 81)

عَلٰى رَغْمِ اُنُوفِ الْاَعْدَٓاءِ

Düşmanların engellemelerine rağmen.

اَفَلَا يَنْظُرُونَ

Bakmazlar mı? (Ğaşiye 17)

فَانْظُرُوا

Bakınız! (Al-i İmran 137; Nahl 36; Neml 69; Ankebut Suresi; 29:20; Rum 42)

اَفَلَا يَتَدَبَّرُونَ

Onlar hiç düşünmezler mi? Hala gereği gibi düşünmeyecekler mi? (Nisa 82; Muhammed 24)

اَفَلَا يَتَذَكَّرُونَ

Düşünmüyorlar mı? (En'am 80; Secde 4)

تَفَكَّرُوا

Düşünün! (Sebe 46)

مَا يَشْعُرُونَ

Farkında değiller. (Bakara 9; Âl-i İmran 69; En'am 26,123; Nahl 2)

يَعْقِلُونَ

Aklını kullanıyorlar. (Bakara 164; Ra'd 4; Nahl 12, 67; Hac 46; Furkan 44; Ankebut 35; Rum 24, 28; Casiye 5)

مَا يَعْقِلُونَ

Aklını kullanıp anlamazlar. (Bakara 170, 171; Maide 87, 103; Enfal 22; Yunus 42, 100; Ankebut 63; Zümer 43)

يَعْلَمُونَ

Biliyorlar. (Bakara 75. (Kur'an'da 32 yerde geçmektedir.))

فَاعْتَبِرُوا يَا اُولِى الْاَبْصَارِ

Bundan ibret alın, ey basiret sahipleri! (Haşir 2)

فَاسْتَوٰى عَلَى الْعَرْشِ

Sonra (Allah) Arş'a istiva etti (oturdu, yükseldi, onu kapladı, onda karar kıldı). (A'raf 54; Yunus 3; Ra'd 2; Furkan 59; Secde 4; Hadid 4)

يَدُ اللّٰهِ فَوْقَ اَيْدٖيهِمْ

Allah'ın eli (kudreti) onların ellerinin (güçlerinin) üstündedir. (Fetih 10)

جَاءَ رَبُّكَ

Allah (ın emri) geldi. (Fetih 10)

تَغْرُبُ ‌ـ﴿الشَّمْسُ‌ـ﴾ فٖى عَيْنٍ حَمِئَةٍ

(Nihayet gün batısına vardı ve güneşin hararetli ve) çamurlu bir çeşme suyunda gurub etti(ğini gördü.) (Kehf 86)

وَ الشَّمْسُ تَجْرٖى لِمُسْتَقَرٍّ

Güneş de (onlar için bir delildir ki,) kendisine tayin edilmiş bir yörüngede akıp gider. (Yasin 38)

ذٰلِكَ الْكِتَابُ لَا رَيْبَ فٖيهِ

Kendisinde hiçbir şekilde şüphe olmayan O kitap (Kur'an). (Bakara 2)

اَنَا وَ السَّاعَةُ كَهٰذَيْنِ

Yani: Ben ve kıyamet bu iki parmak gibiyiz. Mabeynimizde tavassut edecek peygamber yoktur.

وَ اِلَى اللّٰهِ الْمُشْتَكَى

Şikayetler yalnızca Allah'adır.

اَلشَّمْسُ تَجْرٖى لِمُسْتَقَرٍ

Güneş (de onlar için bir delildir ki,) kendisine tayin edilmiş bir yörüngede akıp gider. (Yasin 38)

سُطِحَتْ

Yayılmış. (Ğaşiye 20)

دَحٰيهَا

Yeri yayıp döşedi. (Naziat 30)

يُنَزِّلُ مِنَ السَّمَٓاءِ مِنْ جِبَالٍ فٖيهَا مِنْ بَرَدٍ

Gökteki dağ gibi bulutlardan Allah dolu taneleri indirir. (Nur 43)

اَتَيْنَا طَائِعِينَ

İsteyerek emrine uyduk, geldik. (Fussilet 11)

اِذْ لَا مُؤَثِّرَ فِى الْكَوْنِ اِلَّا اللّٰهُ

Kainatta Allah'tan başka Müessir-i Hakiki yoktur.

ذٰلِكَ تَقْدٖيرُ الْعَزٖيزِ الْعَلٖيمِ

İşte bu dilediğini yapmaya kàdir olan ve herşeyi hakkıyla bilen Allah'ın takdiridir. (En'am 96; Yasin 38; Fussilet 12)

كُلُّ الصَّيْدِ فٖى جَوْفِ الْفَرٰى

Bütün av, yaban eşeğinin karnındadır (Yani onu avlayan av ihtiyacını karşılar ve başka avlara ihtiyacı kalmaz).

تَلَقَّى السَّامِعُ بِغَيْرِ الْمُتَرَقَّبِ

İşitenin, beklemediği bir cevapla karşılaşması (Beklenilmeyen şeyi işitmek).

يَسْئَلُونَكَ عَنِ الْاَهِلَّةِ قُلْ هِىَ مَوَاقٖيتُ لِلنَّاسِ

Sana yeni doğan aylardan soruyorlar. De ki: Onlar insanlar için birer zaman ölçüsüdür. (Bakara 189)

قٓ وَ الْقُرْاٰنِ الْمَجٖيدِ

Kaf. Şerefi pek yüce olan Kur'an'a yemin olsun. (Kaf 1)

لَا اَصْلَ لَهُ

Aslı yoktur. (Hadis tahrici yapan alimlerin, kaynağını tesbit edemedikleri hadisler için "Bu hadisin kaynağı yoktur veya bu hadis, temel kaynaklarda yer almamaktadır" anlamında Hadis ilminde kullanılan bir ifade.)

وَ تَغْرُبُ ‌ـ﴿الشّمْسُ‌ـ﴾ فٖى عَيْنٍ حَمِئَة

(Nihayet gün batısına vardı ve güneşin) hararetli ve çamurlu bir çeşme suyunda gurub etti(ğini gördü.) (Kehf 86)

وَ جَعَلْنَا الْجِبَالَ اَوْتَادًا

Dağları zemininize kazık ve direk yaptık. (Nebe 7)

دَحَيهَا

Yeri yayıp döşedi. (Naziat 30)

سُطِحَتْ

Yayılmış. (Ğaşiye 20)

فُرِّشَتْ

Döşenip düzenlendi. (Zariyat 48)

تَغْرُبُ فِى عَيْنٍ حَمِئَةٍ

(Nihayet gün batısına vardı) ve güneşin hararetli ve çamurlu bir çeşme suyunda gurub ettiğini (gördü). (Kehf 86)

وَلٰكِنْ بَكَوْا قَبْلٖى فَهَيَّجُوا لِىَ الْبُكَٓاءَ وَ هَيْهَاتَ ذُو رَحْمٍ يَرُقُّ لِبُكَٓائٖى

Fakat benden önce ağladılar, ağlamak için beni heyecana getirdiler. Benim ağıtlarıma acıyan merhamet sahipleri nerede?

وَ يُنَزِّلُ مِنَ السَّمَٓاءِ مِنْ جِبَالٍ فٖيهَا مِنْ بَرَدٍ

Gökteki dağ gibi bulutlardan Allah dolu taneleri indirir. (Nur 43)

وَ الشَّمْسُ تَجْرٖى لِمُسْتَقَرٍّ

Güneş (de onlar için bir delildir ki,) kendisine tayin edilmiş bir yörüngede akıp gider. (Yasin 38)

قَوَارٖيرَ مِنْ فِضَّةٍ

Onlar gümüş beyazlığında, billur berraklığında kaplardır. (İnsan 16)

مِنْ جِبَالٍ فِيهَا مِنْ بَرَدٍ

Gökteki dağ gibi bulutlardan dolu taneleri. (Nur 43)

وَ الشَّمْسُ تَجْرِى لِمُسْتَقَرٍّ

Güneş (de onlar için bir delildir ki,) kendisine tayin edilmiş bir yörüngede akıp gider. (Yasin 38)

تَجْرِى

Akıp gider...

لِمُسْتَقَرٍّ

Yörüngesinde...

تَجْرِى

Akıp gider...

لِمُسْتَقَرٍّ

Yörüngesinde...

كُلِ الْعَسَلْ وَلَا تَسَلْ

Balı ye, kaynağını sorma.

قَالَ

Söyledi, dedi.

عَنَاصِرْ چِهَارِنْ ژِوَانِنْ مَلَكْ

Unsurlar dört tane olup melekler de onlardan (nur unsurundan) yaratılmışlardır.

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحٖيمِ

Rahman ve Rahim Olan Allahın adıyla..

اَلطَّيِّبَاتُ لِلّٰهِ وَ الصَّلَوَاتُ عَلَى نَبِيِّهٖ

Bütün kelimat-ı tayyibeler Allah'a mahsustur ve bütün salavat ve dualar Onun Nebisinin üzerine olsun

يُنَاجٖينِىَ الْاِخْلَافُ مِنْ تَحْتِ مَطْلِهِ وَ تَخْتَصِمُ الْاٰمَالُ وَ الْيَاْسُ فٖى صَدْرٖى

Yani, "Mumatala-i hak perdesi altında hulfü'l-va'd benimle konuşuyor. Der: Aldanma! Onun için, sinemde ümitlerim yeis ile kavgaya başladılar; o mütezelzilhane olan sadrımı harap ediyorlar."

تَشَكَّى الْاَرْضُ غَيْبَتَهُ اِلَيْهِ وَ تَرْشَفُ مَٓائَهُ رَشْفَ الرُّضَابِ

"Yani: Yağmurun geç gelmesini ona teşekki eder, mahbubun ağız suyu gibi suyunu emer."

وَاسْتَفْرِغِ الدَّمْعَ مِنْ عَيْنٍ قَدِ اْمَتَلَاتْ مِنَ الْمَحَارِمِ وَالْزَمْ حِمْيَةَ النَّدَمِ

Haramla dolmuş olan gözlerinden gözyaşı akıt ve pişmanlık perhizine sarıl.

يٰسٓ

Yasin

مَنْ يُحْيِى الْعِظَامَ وَ هِىَ رَمٖيمٌ

Çürümüş kemikleri kim diriltecek? (Yasin 78)

مَنْ يَبْرُزُ اِلَى الْمَيْدَانِ

Var mı meydana çıkan!

عِبَارَاتُنَا شَتّٰى وَحُسْنُكَ وَاحِدٌ وَكُلٌّ اِلٰى ذَاكَ الْجَمَالِ يُشٖيرُ

İbarelerimiz ayrı ayrı ise de, senin hüsnün birdir. Hepsi de o hüsne işaret ediyorlar.

زَنْ آفْ

Zenav. (Havuz)

وَلَئِنْ مَسَّتْهُمْ نَفْحَةٌ مِنْ عَذَابِ رَبِّكَ

And olsun ki, Rabbinin azabından küçük bir esinti onlara hafifçe dokunacak olsa... (Enbiya 46)

اِنَّ

Şayet.

مَسَّتْ

Hafifçe dokundu.

نَفْحَةٌ

Küçük bir esinti, bir üfürük

مِنْ

...dan

عَذَابِ

(Az) bir azap

رَبِّكَ

Rabbin.

قَالَتْ كَبِرْتَ وَ شِبْتَ قُلْتُ لَهَا هٰذَا غُبَارُ وَقَايِعِ الدَّهْرِ

Yani, dedi: "İhtiyar oldun." Dedim: "Değildir; belki mesaib-i dehrin gürültüsünden ayakları altında çıkıp sakalıma konmuş bir beyaz gubardır." Hem de:

وَلَا يُرَوِّعْكِ اٖيمَاضُ الْقَتٖيرِ بِهِ فَاِنَّ ذَاكَ ابْتِسَامُ الرَّاْىِ وَالْاَدَبِ

Yani: Sakalımın beyazlanmakla parlaması seni korkutmasın. Zira nur-u mütecessim gibi dimağdan erimiş, sakaldan mecra bulup kendini gösteren fikir ve edebin tebessümüdür.

Hem de:

وَعَيْنُكَ قَدْ نَامَتْ بِلَيْلِ شَبٖيبَةٍ فَلَمْ تَنْتَبِهْ اِلَّا بِصُبْحِ مَشٖيبٍ

Yani: Gece gibi gençlikte gözün nevm-i gaflette dalmış, ancak subhmisal olan sakalın beyazıyla uyanabildi.

Hem de:

وَكَاَنَّمَا لَطَمَ الصَّبَاحُ جَبٖينَهُ فَاقْتَصَّ مِنْهُ وَخَاضَ فٖى اَحْشَٓائِهِ

Yani: Ciriti istemek yolunda; sabah, atımın yüzüne yed-i beyzasıyla bir tokat vurdu. Atım dahi kısasını almak için tayyar olan subha erişti, yere vurdu, içinde dört ayağıyla gezindi. Demek atım çal'dır.

Hem de:

كَاَنَّ قَلْبٖى وُشَاحَاهَا اِذَا خَطَرَتْ وَقَلْبَهَا قُلْبُهَا فِى الصَّمْتِ وَالْخَرَسِ

Yani: Kalbim maşukumun kemeri gibi hareket ve hışhış etmekte; onun kalbi ise onun bileziği gibi sükun ve sükuttadır. Demek beli ince, bileği kalın olduğu gibi; kalbim müştak, onun kalbi müstağnidir. Demek hüsün ve aşkı ve istiğnayı ve iştiyakı bir taş ile vurmuştur.

Hem de:

وَاَلْقَى بِصَحْرَٓاءِ الْغَبٖيطِ بَعَاعَهُ نُزُولَ الْيَمَانِىِّ ذِى الْعِيَابِ الْمُحَمَّلِ

Yani: Tacir-i Yemeni gibi yağmurdan gelen sel, yüklerini, eskallerini "Gabit" sahrasına attı.

Hem de:

غَارَ الْوَفَٓاءُ وَفَاضَ الْغَدْرُ وَانْفَرَجَتْ مَسَافَةُ الْخُلْفِ بَيْنَ الْقَوْلِ وَالْعَمَلِ

Yani: "Vefa, gavr-ı in'idama çekildi.. tufan-ı gadr feverana başladı. Kavl ve amel ortasında uzun bir mesafe açıldı..."

اَتَيْنَا طَائِعِينَ

İsteyerek emrine uyduk, geldik. (Fussilet 11)

اَلنَّارُ الْمُوقَدَةُ عَلَى الْاَفْئِدَةِ

Allah'ın tutuşturduğu, ta kalplerin üstüne çıkacak bir ateş.

غَرَسْتُ بِاللَّحْظِ وَرْدًا فَوْقَ وَجْنَتِهَا حَقٌّ لِطَرْفٖى اَنْ يَجْنِىَ الَّذٖى غَرَسَا

Göz ucuyla yanaklara bir gül diktim, diktiği gülü koparmak gözümün hakkıdır.

فَلِلْعَيْنِ وَالْاَحْشَٓاءِ اَوَّلَ هَلْ اَتٰى تَلَاعَٓائِدِىَ الْاٰسٖى وَ ثَالِثَ تَبَّتِ

Beni ziyaret eden doktor, göz ve iç organlarım için "Hel eta" Suresinin birinci ayetiyle "Tebbet" Suresinin üçüncü ayetini okudu.

صَدٌّ حَمَا ظَمَٓائٖى لُمَاكَ لِمَاذَا وَ هَوَاكَ قَلْبٖى صَارَ مِنْهُ جُذَاذًا

Niçin dudağındaki koyu renk, benim seni şiddetle sevmeme engel oldu. Halbuki aşkından kalbim param parça olmuştur.

حُشَاىَ عَلٰى جَمْرٍ ذَكِىٍّ مِنَ الْغَضَا وَ عَيْنَاىَ فٖى رَوْضٍ مِنَ الْحُسْنِ تَرْتَعُ

İç organlarım dikenli ağaçtan tutuşmuş ateş koru üzerindedir. Gözlerim ise güzellikten oluşan bir bahçede dolaşmaktadır.

عَلَى

... Üzerinde..

فِى

.... İçinde...

تَجْرِى فِى الْبَحْرِ

Denizde akıp gider. (Bakara 164)

صَعَدْتُ السَطّحَ بِالسُّلَّمِ

Dama merdivenle çıktım.

اِلَى

...e, a, kadar..

حَتَى

Ta ki, ...kadar.

وَ الشَّمْسُ تَجْرِى لِمُسْتَقَرٍّ

Güneş (de onlar için bir delildir ki, kendisine tayin edilmiş) bir yörüngede akıp gider. (Yasin 38)

خالى

...Boş, ...sız.

فَانْظُرْ اِلٰى كَلَامِ الرَّحْمٰنِ الَّذٖى عَلَّمَ الْقُرْاٰنَ فَبِاَىِّ اٰيَاتِ رَبِّكَ لَا تَتَجَلّٰى هٰذِهِ الْحَقٖيقَةُ فَوَيْلٌ حٖينَئِذٍ لِلظَّاهِرِيّٖينَ الَّذٖينَ يَحْمِلُونَ مَا لَا يَفْهَمُونَ عَلَى التَّكْرَارِ

Kur'an'ı öğreten Rahman'ın kelamına bir bak: Rabbinin ayetlerinden hangi biri var ki, bu hakikat onda tecelli etmesin? Yazıklar olsun o zahirperestlere ki, anlamadıkları şeyi tekrara hamlederler.

فَانْظُرْ اِلٰى قِصَّةِ مُوسٰى فَاِنَّهَا اَجْدٰى مِنْ تَفَارٖيقِ الْعَصَا اَخَذَهَا الْقُرْاٰنُ بِيَدِهَا الْبَيْضَٓاءِ فَخَرَّتْ سَحَرَةُ الْبَيَانِ سَاجِدٖينَ لِبَلَاغَتِهِ

Kıssa-i Musa'ya bir bak. Bu kıssanın tamamında, büyük bir kuvvet vardır ki, Kur'an onu yed-i beyzasına aldığı vakit, ilm-i beyanın sahirleri, onun belagati karşısında secdeye varmışlardır.

فَانْظُرْ اِلٰى كَلَامِ الرَّحْمٰنِ الَّذٖى عَلَّمَ الْقُرْاٰنَ فَبِاَىِّ اٰيَاتِ رَبِّكَ لَا تَتَجَلّٰى هٰذِهِ الْحَقٖيقَةُ فَوَيْلٌ حٖينَئِذٍ لِلظَّاهِرِيّٖينَ الَّذٖينَ يَحْمِلُونَ مَا لَا يَفْهَمُونَ عَلَى التَّكْرَارِ

Kur'an'ı öğreten Rahman'ın kelamına bir bak: Rabbinin ayetlerinden hangi biri var ki, bu hakikat onda tecelli etmesin? Yazıklar olsun o zahirperestlere ki, anlamadıkları şeyi tekrara hamlederler.

فَاِنْ شِئْتَ فَانْظُرْ اِلٰى قِصَّةِ مُوسٰى فَاِنَّهَا اَجْدٰى مِنْ تَفَارٖيقِ الْعَصَا اَخَذَهَا الْقُرْاٰنُ بِالْيَدِ الْبَيْضَٓاءِ فَخَرَّتْ سَحَرَةُ الْبَيَانِ مَحَبَّةً وَحَيْرَةً سَاجِدٖينَ لِبَلَاغَتِهِ

Bu hakikati görmek istersen, kıssa-i Musa'ya bak. Bu kıssanın tamamında, büyük bir kuvvet vardır ki, Kur'an onu yed-i beyzasına aldığı vakit, ilm-i beyanın sahirleri, onun belagatine hayran kalmış ve muhabbetle secdeye varmışlardır.

آلِيَه

Alet ilimleri: Beyan, sarf, nahiv, mantık, felsefe.

اِنَّ

Muhakkak, mutlaka.

وَالْعُذْرُ عِنْدَ كِرَامِ النَّاسِ مَقْبُولٌ

Özür, büyük insanların yanında makbuldür.

نَخُو

O halde işte..

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحٖيمِ

Rahman ve Rahim Olan Allahın adıyla..

اَشْهَدُ اَنْ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ وَ اَشْهَدُ اَنَّ مُحَمَّدًا رَسُولُ اللّٰهِ

Şehadet ederim ki Allah'tan başka ilah yoktur ve yine şehadet ederim ki Hz. Muhammed (a.s.m.) Allah'ın resulüdür.

مَا الدَّلٖيلُ الْوَاضِحُ عَلٰى وُجُودِ الْاِلٰهِ الَّذٖى تَدْعُونَنَا اِلَيْهِ وَالْخَلْقُ مِنْ اَىِّ شَيْءٍ اَمِنَ الْعَدَمِ اَوِ الْمَادَّةِ اَوْ ذَاتِهِ اِلٰى اٰخِرِ سُؤَالَاتِهِمُ الْمُرَدَّدَةِ

Bizi, kendisine iman etmeye çağırdığınız Allah'ın varlığına delalet eden açık delil nedir? Mahlukat neden yaratılmıştır? Yoktan mı? Maddeden mi? Yoksa onun zatından mı? Ve diğer tereddütlü sorular...

تَاَمَّلْ سُطُورَ الْكَائِنَاتِ فَاِنَّهَا مِنَ الْمَلَاِ الْاَعْلٰى اِلَيْكَ رَسَٓائِلُ

Yani, "Eb'ad-ı vasia-i alemin sahifesinde Nakkaş-ı Ezelinin yazdığı silsile-i hadisatın satırlarına hikmet nazarıyla bak ve fikr-i hakikatle sarıl. Ta ki mele-i aladan gelen selasil-i resail, seni ala-yı illiyyin-i yakine çıkarsın."

فَارْجِعِ الْبَصَرَ هَلْ تَرٰى مِنْ فُطُورٍ

Haydi, çevir gözünü: En küçük bir kusur görüyor musun? (Mülk 3)

كَلَّا وَاللّٰهِ اَيْنَ الثَّرٰى مِنَ الثُّرَيَّا وَ اَيْنَ الضِّيَٓاءُ السَّاطِعُ مِنَ الظُّلْمَةِ الطَّامِسَةِ

Allah'a yemin olsun ki hayır. Sera nerede, Süreyya nerede? Herşeyi gösteren ışık nerede, herşeyi örtüp saklayan zulmet nerede?

اٰنْ خَيَالَاتٖى كِه دَامِ اَوْلِيَاسْت عَكْسِ مَهْرُويَانِ بُوسْتَانِ خُدَاسْت

Evliyaya tuzak olan hayaller, ilahi bahçelerin ay yüzlü güzellerinin akisleridir.

حَقٖيقَةُ الْمَرْءِ لَيْسَ الْمَرْءُ يُدْرِكُهَا فَكَيْفَ كَيْفِيَّةُ الْجَبَّارِ ذِى الْقِدَمِ هُوَ الَّذٖى اَبْدَعَ الْاَشْيَٓاءَ وَ اَنْشَاَهَا فَكَيْفَ يُدْرِكُهُ مُسْتَحْدَثُ النَّسَمِ

İnsan, kendi hakikatini dahi idrak etmekten aciz iken, herşeyden önce var olan ve herşeyi ceberutiyet-i mutlaka ile hükmü altında tutan Zatı nasıl idrak edebilir? O Cebbar-ı Zikıdem ki, herşeyi ilk olarak yoktan yaratmış ve inşa etmiştir; sonradan var olup can bulanlar Onu nasıl idrak etsin? (İmam-ı Ali'ye (r.a.) ait olduğu rivayet edilmektedir. bk. Divan u İmamı Ali, Beyrut.)

لَوْ كَانَ فٖيهِمَٓا اٰلِهَةٌ اِلَّا اللّٰهُ لَفَسَدَتَا

Eğer göklerde ve yerde Allah'tan başka ilahlar olsaydı, ikisi de harap olup giderdi. (Enbiya 22)

وَ فٖى كُلِّ شَيْءٍ لَهُ اٰيَةٌ تَدُلُّ عَلٰى اَنَّهُ وَاحِدٌ

Herbir şeyde, Onun bir olduğuna delalet eden bir ayet vardır. (İbnü'l-Mu'tez'in bir şiirinden alınmıştır. İbn-i Kesir, Tefsirü'l-Kur'ani'l-Azim 24)

لَيْسَ كَمِثْلِهٖ شَيْءٌ جَلَّ جَلَالُهُ

Onun benzeri hiçbir şey yoktur, celle celaluhu.

نَخُو

O halde, işte başlıyorum.

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحٖيمِ

Rahman ve Rahim Olan Allahın adıyla..

اَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى مُحَمَّدٍ ۨالَّذٖى دَلَّ عَلٰى وُجُوبِ وُجُودِكَ

Allah'ım, Senin Vücub-u Vücuduna delalet eden Muhammed'e (a.s.m.) salat ve selam et.

لَيْسَ الْكَحْلُ كَالتَّكَحُّلِ

Fıtri karagözlülük, sun'i (yapma) karagözlülük gibi değildir.

لِلْكُلِّ حُكْمٌ لَيْسَ لِكُلٍّ

Mecmuda bulunan bir kuvvet ve hasiyet var ki, eczada bulunmaz. Yani, cemaatte bulunan kuvvet fertte yoktur.

وَالَّذٖى قَصَّ عَلَيْهِ الْقِصَصَ لِلْحِصَصِ وَسَيَّرَ رُوحَهُ فٖى اَعْمَاقِ الْمَاضٖى وَ فٖى شَوَاهِقِ الْمُسْتَقْبَلِ فَكَشَفَ لَهُ الْاَسْرَارَ مِنْ زَوَايَا الْوَاقِعَاتِ اِنَّ نَظَرَهُ النَّقَّادَ اَدَقُّ مِنْ اَنْ يُدَلِّسَ عَلَيْهِ وَ مَسْلَكَهُ الْحَقَّ اَغْنٰى مِنْ اَنْ يُدَلِّسَ عَلَى النَّاسِ

Ona bu kıssaları hikaye ederek ruhunu mazinin derinliklerinde ve istikbalin şahikalarında gezdiren ve hadisatın karanlık köşelerindeki esrar perdesini Onun için kaldırana yemin olsun ki, Onun keskin gözü kendisini şaşırtmayacak kadar dikkatli, Onun hak olan mesleği ise insanları aldatmaktan uzaktır.

اِنَّ اللّٰهَ عَلَى الْعَرْشِ اسْتَوٰى

O Rahman ki, hükümranlığı Arşı kaplamıştır. (Taha 5)

كَلِّمِ النَّاسَ عَلٰى قَدَرِ عُقُولِهِمْ

İnsanlarla anlayış seviyelerine göre konuş. (Buhari, İlim: 49'da şöyle geçmektedir: "Haddisu'n-nase bima ya'rifune.")

وَالَّذٖى عَلَّمَ الْقُرْاٰنَ الْمُعْجِزَ اِنَّ نَظَرَ الْبَشٖيرِ النَّذٖيرِ وَ بَصٖيرَتَهُ النَّقَّادَةَ اَدَقُّ وَ اَجَلُّ وَ اَجْلٰى وَ اَنْفَذُ مِنْ اَنْ يَلْتَبِسَ اَوْ يَشْتَبِهَ عَلَيْهِ الْحَقٖيقَةُ بِالْخَيَالِ وَاِنَّ مَسْلَكَهُ الْحَقَّ اَغْنٰى وَ اَعْلٰى وَ اَنْزَهُ وَ اَرْفَعُ مِنْ اَنْ يُدَلِّسَ اَوْ يُغَالِطَ عَلَى النَّاسِ

Kur'an-ı Mu'cizü'l-Beyanı öğretene and olsun ki, Beşir ve Nezir olan Zatın bakışı ve herşeyi inceden inceye tetkik eden basireti, hakikati hayale karıştırmak veya benzetmekten yüce, dakik ve parlaktır; hak olan mesleği ise, insanları aldatmak veya yanıltmaktan müstağni, münezzeh ve yücedir.

وَ انْشَقَّ الْقَمَرُ

Ay yarıldı. (Kamer 1)

مَا الدَّلٖيلُ الْوَاضِحُ عَلٰى وُجُودِ الْاِلٰهِ الَّذٖى تَدْعُونَنَا اِلَيْهِ

Bizi, kendisine iman etmeye çağırdığınız Allah'ın varlığına delalet eden açık delil nedir?

نَخُو بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحٖيمِ

Öyle ise: Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla.

هذا تقريض لأخي الصّغير

(Küçük biraderim Abdülmecid'in takrizidir)

أحمده تعالى حمدًا بلا حدّ، وأصلي على رسوله سيدنا محمد وعلى اٰله وصحبه سالكي الطريق الٔاسدّ

Allah-u Tealaya hadsiz derecede hamd eder ve O'nun elçisi Efendimiz Muhammed (a.s.m.)'e ve doğru yolda O'nu takib eden al ve ashabına da salat ederim.

وبعد: فاعلم أنه من يَرُمْ أن يعرج الى سماء الحقائق، ويسم أن يسرح فكره فى رياض الدقائق، ويطلب ميزانًا لتمييز الكاذب عن الصادق، ومكنسة لتكنيس غبار الٔاوهام عن وجوه الشقائق، وجنة يروض فيها جياد الٔافكار، وجُنة يدافع بها نضال السقيمة من الٔاخيار، ومضمارًا يبارز فيه الٔابطال من الٔاجبار: فعليه يتدرس وتدريس هذا الكتاب.. لٔانه قد بني على أساسي تهديم الخطأ وتعمير الصواب، وأصلى تصقيل الاسلامية عن الوهميات التى بها تعاب، وتصفية العقائد عن الخرافات التى بها تشاب.. كيف لا، وقد أخرج تلك الحقائق الموؤدة في أخاديد الخبالات، وفض أفواه الٔاوهام عن مكنونات هاتيك النكات. فحل الٔاذهان، وأذهن الفحول، وسمح به ثاقب الٔافكار، وأفكر العقول وخاطر كل ما يوصف به فهو فوقه ولو بذل الواصف في أطرائه طوقه

Bundan sonra imdi:

Şunu bilesin ki, her kim; hakikatlerin semasına yükselmek, fikirlerini ince manalar ve derin bilgiler bahçesinde beslemek, doğru ve gerçek olanı yalan ve sahte olandan ayırd etmek, ihtilaflı meselelerden vehim tozlarını süpürüp temizlemek, içinde fikir küheylanlarının beslenip geliştiği bir bahçeye sahip olmak, istikametli fikirleri sakat düşünce ve fikirlere karşı bir kalkan bulmak, içinde önde gelen büyük alimlerin yarışacağı bir meydan isterse onun kitabı okuması ve okutması gerekir. Çünkü bu kitap, iki temel ve iki esas üzerine bina edilmiştir:

a) Yanlışı yıkıp ortadan kaldırmak ve doğruyu tamir etmek. b) İslamiyet'i leke ve utanç verici vehmiyattan temizlemek ve inanç esaslarını (akideyi) de ona bulaşan hurafelerden arındırmak, tasfiye etmek.

Nasıl böyle olmasın ki;

Bu kitap: örtülü ve gizli hakikatleri gün yüzüne çıkardı ve bu gizli nükteleri vehimlerin hücumundan kurtardı. Akıllara nüfuz edip, daha önce haberdar olmadıkları manaları büyük alimlerin fikirlerine, zihinlerine yerleştirdi. Keskin ve ince fikirlerin önünü açtı. Akılları fikirlerle donattı ve hakkında dile getirilen bütün vasıfları ve medhiyeleri gölgede bırakmıştır. Zira o bütün bu vasıfların, medhiyelerin üstündedir.

و ان شككت فيما أقول فيه، انظر الى الفرائد الساقطة من فيه

Eğer, bütün bu söylediklerimde bir şüphen varsa, müellifin ağzından çıkan inci-misal şu sözlere bak.

ويحق أن يقال في تأليفه

Bu kitap hakkında şöyle söylenmeyi hak etmiştir.

بديع النسج والاسداء انشا ٭ من التعييب والتّغْيير حاشا

1- Bu kitap, dokuması ve örgüsü, eşi benzeri olmayan bir inşadır. Ayıplanma ve kusurlu olma ihtimalinden uzaktır.

كتابًا باللٰالي قد توشا ٭ أناسي النصوص قد تحشّا

2- İncilerle süslü, en iyi metinlerle dolu, noksanlardan arınmış bir kitaptır.

مرىٔ الصدق والحق المبين ٭ ويومي للكنوز تحت غين

3- O, doğru olanları, hakikatleri açıkça gösterir. Ve sık ağaçlar altında gizli hazinelere işaret eder.

ولذي الدين والٔاحباب زين ٭ كما للقالي والحساد شين

4- Dindarların ve dostların süsü, koğuculuk yapanların (laf taşıyanların) ve hased edenlerin (çekememezlik yapan, kıskananların) da ayıbıdır.

يمزق عن وجوه الحق مينا ٭ يعمّى لذوي الالحاد عينًا

5- Hakikatlerin yüzündeki tüm yalan ve iftiraları parçalar, mülhidlerin (dinsizlerin, kafirlerin) gözlerini kör eder.

محك للنحول من نقول ٭ وقيد للعقول من فحول

6- Doğru bilgileri uydurma hikayelerden ayıran bir mihenk, yüksek alimlerin akıllarını hataya düşmekten koruyan bir bağdır.

جدير بالتقلّد في نحور ٭ محافظة الحدود والثغور

7- Gerdanlık gibi boyna takılmaya layıktır. Hudutları ve düşmanların giriş yerlerinin muhafızıdır.

خليق بالتقلد في العناق ٭ لضرب الفرق في رأس النفاق

8- Nifakın başının ortasına vurup yarmak için kuşanmaya, gerdanlık gibi boyna takılmaya layıktır.

على الطرف متى يُسطر سُطُر ٭ ه لا يعشاه طول الدهر عور

9- Onun satırları bir defa göze göründü mü, o göze ebediyen körlük gelmez.

على القلب بان تكتب أحرى ٭ وأن تجعل مكان الحبر تبرًا

10- O, senin onu kalbinin üzerine mürekkep yerine altınla yazmana layıktır.

صغير الجرم تبرى المثال ٭ كمرقاةٍ الى أوج الكمال

11- Hacmi küçük ama eşsizdir. Kemalin zirvesine ulaştıran bir merdivendir.

كثير الرموز والمعنى دقيق ٭ وعن دركه ذو الطعن سحيق

12- Remizleri çok, manaları pek ince ve derindir. Ona dil uzatan, onu anlamaktan pek uzaktır.

هلال الشكّ معناه فحدد ٭ بكحل ضدّه العين فراود

13- Onun manası "şek günü"nün hilali gibidir. Keskin ve derin nazarla ona bak! Sürme ile gözünü keskinleştir de öyle o manalara dal!

و اني لا يكون ذا كذا كا ٭ ويختصم بكتفيه السماكا

14- Bu, nasıl böyle olmasın ki, çünkü çıkıp herkese meydan okuyor.

وقد أنشاه رازيّ الٔاوان ٭ مجيد للبديع في الزمان

15- En güzel biçimde zamanın Razi'si onu inşa etti, yazdı. Zamanın şereflisi Bediüzzaman yazdı, te'lif etti.

وذا العصر به يعلو وسام ٭ لذا التأليف تاريخ تمام

16- Bu asrın rütbesi onunla yükselir. Bunun te'lifinin tam tarihi budur.

Abdülmecid

Münazarat[değiştir]

Muhakemat eseri gibi, Münazarat Risalesi de hem Arabça hem Türkçe olarak 1910'da te'lif edilip 1913'de tab' edilmişlerdir.

غرض نقشيست كه ازما باز ماند ٭ كه هستيرا نمى يابم بقايى

Yazmaktan maksat, bizden bir nakşın baki kalmasıdır. Çünkü varlığımızda beka yoktur.

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحٖيمِ

Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla.

والصَّلَاةُ عَلَى سَيِّدِ الْعَالَمِ

Salat, alemin efendisinin üzerine olsun.

رَغْمًا عَلٰى اَنْفِ اَبِى الْعَلَاءِ الْمَعَرِّى

Ebu'l-Âla el Maarri'nin burnunun rağmına (karamsarlığına) rağmen" anlamında bir deyim.

وَشَاوِرْهمْ فِى الْاَمْرِ

İşlerinde onlarla istişare et. (Âl-i İmran 159)

وَاَمْرُهُمْ شُورٰى بَيْنَهُمْ

Onların işleri, kendi aralarında şura iledir. (Şura 38)

مُوتُوا قَبْلَ اَنْ تَمُوتُوا

Ölüm gelmeden önce ölünüz.

كُلُّكُمْ رَاعٍ وَكُلُّكُمْ مَسْؤُلٌ عَنْ رَعْيَتِهِ

Hepiniz çobansınız ve hepiniz güttüğünüzden sorumlusunuz. (Hadis: Buhari, Nikah: 81 Tirmizi, Cihad: 27, Müslim, İmare: 20)

اِسْتَحْسَنْتَ ذَا وَرَمٍ

Güzel gördüğün şey veremlidir.

لا،بل استسقيت اسكوبًا، واستسعيت يعبوبًا، واستحسنت حوراء، ومدحت حرّيةً حرّة حورية

Hayır! Aksine, ben bir nehirden su almak istedim. Bir bulutun bolca yağmur indirmesini arzu ettim. Ahu gözlü bir güzel beğendim ve huri gibi güzel, hür bir hürrıyeti methettim.

اَلنَّاسُ عَلٰى سُلُوكِ مُلُوكِهِمْ

İnsanlar yöneticilerinin yolunda giderler. (Keşfü'l-Hafa: 2/311)

سَيِّدُ الْقَوْمِ خَادِمُهُمْ

Bir kavmin efendisi, onların hizmatkarıdır. (Suyuti, el-Fethü'l-Kebir: 2/168; Acluni, Keşfu'l-Hafa: 1/409)

زَيْن آب

Havuz

اِنَّ الضَّرُورَاتِ تُبٖيحُ الْمَحْظُورَاتِ

Zaruretler mahzurları mubah kılar. Haramı helal derecesine getirir.

لَا تَتَفَرَّقُوا

Bölünmeyin, ayrılığa düşmeyin. (Şura 13)

لَا تَقْنَطُوا

Ümidinizi kesmeyin. (Zümer 53)

عَلٰى اَنَّ كَمَالَ الْحُرِّيَّةِ اَنْ لَا يَتَفَرْعَنْ وَ اَنْ لَا يَسْتَهْزِىَٔ بِحُرِّيَّةِ غَيْرِهِ اِنَّ الْمُرَادَ حَقٌّ لٰكِنَّ الْمُجَاهَدَةَ لَيْسَتْ فٖى سَبٖيلِهَا

Hürriyetin kemali, firavunluk taslamamak ve başkasının hürriyetini hafife almamaktır. Murad haktır; fakat mücahede o yolda değil...

لَا يَجْعَلْ بَعْضُكُمْ بَعْضًا اَرْبَابًا مِنْ دُونِ اللّٰهِ

Allah'ı bırakıp da birbirinizi rab edinmeyin. (Âl-i İmran 64)

حُرِّيَّةٌ حَرِّيَّةٌ بِالنَّارِ ِلَانَّهَا تَخْتَصُّ بِالْكُفَّارِ

Hürriyet, ateşe layıktır, çünkü o ancak kafirlere hastır.

حُرِّيَّةٌ عَطِيَّةُ الرَّحْمٰنِ اِذْ اَنَّهَا خَاصِّيَّةُ الْاٖيمَانِ

Hürriyet Rahman'ın ihsanıdır, zira o imanın bir hassası ve seçkin bir özelliğidir.

عَاجِلًا

Hemen, şimdi.

آجِلًا

Sonra, bilahere.

وَسَيَاْخُذُ الْاِسْلَامُ بِيَمٖينِهٖ مِنَ الْحُجَّةِ سَيْفًا صَارِمًا جَزَّارًا مُهَنَّدًا وَ بِشِمَالِهٖ مِنَ الْحُرِّيَّةِ لِجَامَ فَرَسٍ عَرَبِىٍّ مُشْرِقِ اللَّوْنِ فَالِقًا بِفَاْسِهٖ وَقَوْسِهٖ رُؤُسَ الْاِسْتِبْدَادِ الَّذٖى بِهِ انْدَرَسَ بَسَاتٖينُنَا

Sağlam, keskin ve bilenmiş hüccetten kılıcı sağ eline ve hürriyeti de, parlak renkli Arap atının dizgini gibi sol eline alacak olan İslam, bağ ve bahçelerimizin kökünü kurutan istibdadın başını parçalayacaktır.

عَلَى رَغْمِ اَنْفِ اَبِى الْيَاْسِ

Ümitsizliğin babasının burnu yere sürtmesine rağmen...

فَكُلُّ آتٍ قَرِيبٌ

Her gelecek (uzak da olsa) yakındır. (İbn Mace, Mukaddime 46)

اَعُوذُ بِاللّٰهِ مِنَ الشَّيْطَانِ وَ السِّيَاسَةِ

Şeytan ve siyasetten Allah'a sığınırım.

دُونَهُ خَرْطُ الْقَتَادِ

Önünde dikenli bir ağacın kabuğunu soymak kadar güç engeller var. (Arap Atasözü)

لَا تَتَّخِذُوا الْيَهُودَ وَ النَّصَارٰى اَوْلِيَٓاءَ

Yahudileri ve Hıristiyanları dost edinmeyin. (Maide 51)

مَنْ اٰذٰى ذِمِّيًّا

Kim bir zimmiye eziyet ederse... (Hadis-i şerifin devamı şöyledir: "ben onun hasmıyım. Ve kimin hasmı ben olursam, kıyamette onunla hesaplaşırım." (Kenzü'l-Ummal, 4.cilt, hadis no: 10909))

لَيْسَ لِلْاِنْسَانِ اِلَّا مَا سَعَى

İnsan için ancak çalıştığının karşılığı vardır. (Necm 39)

اَلْكَاسِبُ حَبِيبُ اللّٰهِ

Çalışıp kazanan, Allah'ın sevdiği bir kuldur.

مِنْ حَيْثُ هِىَ مَزْرَعَةُ الْاٰخِرَةِ

Âhiretin tarlası olması...

خَيْرُ النَّاسِ مَنْ يَنْفَعُ النَّاسَ

İnsanların en hayırlısı onlara en faydalı olandır. (el-Acluni, Keşfü'l-Hafa 463; el-Münavi, Feyzü'l-Kadir 481, hadis no: 4044)

بِقَاعِدَةِ اَنَّ زَيْنَ عَيْنِ الرِّضَا حُسْنُ النَّظَرِ بِاللُّطْفِ وَالشَّفْقَةِ وَاَنَّ نُورَ الْفُؤَادِ بِالرِّفْقِ وَالرَّحْمَةِ وَلَقَدْ سَمٰى عَلَى الْحَقِّ بِاِقْدَامِ التَّوْفٖيقِ وَسَعِدَ مَنِ اخْتَارَ الْاِسْتِضَٓاءَ بِمِصْبَاحِ ‌ـ﴿اَنَا عِنْدَ حُسْنِ ظَنِّ عَبْدٖى بٖى‌ـ﴾

Şu kaideye binaendir ki: Hoşgören gözün ziyneti, lütuf ve şefkatle hüsn-ü nazar etmekte ve kalbin nuru dahi rıfk ve rahmettedir. Hakka tevfikle (başarı ihsanıyla) çıkılır. "Kulum Beni nasıl tanırsa, onunla öyle muamele ederim." (Buhari, Tevhid: 15, 35; Müslim, Tevbe: 1) misbahıyla aydınlanmayı ihtiyar eden, saadete erişir.

وَلَقَدْ قَعَدَتِ الْهِمَّةُ بِتِلْكَ النُّقْطَةِ وَلَمْ تَقْتَدِرْ عَلَى النُّهُوضِ وَلَقَدْ شَوَّشَتْ طَنْطَنَةُ الْاَغْرَاضِ صَدَٓاءَ مُوسٖيقَةِ الْحُرِّيَّةِ .. وَلَقَدْ تَقَلَّصَتِ الْمَشْرُوطِيَّةُ مُنْحَصِرَةً اِسْمًا عَلٰى قَلٖيلٖينَ فَتَفَرَّقَتْ عَنْهَا حُمَاةُ ذِمَارِهَا

Himmet bu noktada kaldı, mukavemete güç yetiremedi. Garazların tantanası dahi hürriyet musikisinin sadasını müşevveş etti. Meşrutiyet ise, isme münhasır olarak, ekalliyetin üzerine kaldı ve baştan beri onun şeref ve haysiyetini müdafaa edenler ondan ayrıldılar.

هَنِيئًا لَكُمْ

Ne mutlu size! Sizi tebrik ederiz.

وَلَوْ مِنَ الشَّاهِدِ عَلٰى طَيْفِ الضَّيْفِ

Misafirin hayali üzerinden yapılan müşahede kabilinden olsa bile...

فَفَتَحْنَا السَّمْعَ لِكَلَامِكَ فَمَرْحَبًا بِهِ

Sözüne kulağımızı açtık. Hoş geldi safa geldi.

اُنْظُرْ كَيْفَ اَطَالُوا فٖيمَا لَا يَلْزَمُ وَكُلَّمَا اَضَٓائَتْ لَهُمُ السَّعَادَةُ اَثْنَوْا عَلٰى مَنْ سَادَهُمْ وَكُلَّمَا اَظْلَمَ عَلَيْهِمْ شَتَمُوا الزَّمَانَ

Bak, gereksiz şeylerin içinde nasıl da kalakaldılar. Ne zaman saadet önlerini aydınlatsa reislerini överler; ne zaman da üzerlerine karanlık çökse zamanı kötülerler.

وَلَوْلَا خِلَالُ سُنَّةِ الشِّعْرِ مَا دَرٰى ٭ بُنَاةُ الْمَعَالٖى كَيْفَ تُبْنَى الْمَكَارِمُ

Şiirin koyduğu o kaide ve yollar olmasaydı, yüce şeyleri yapan ustalar o şeylerin nasıl yapılacağını bilemezlerdi (Suriyeli Ebu Temam)

اِنَّ رِكْسَهُمْ يَغْلِبُ طَاهِرَنَا

Onların kirlisi, bizim temizimize (Tahir'e) galebe ediyor.

حَقٖيقَتِ كَتْم نَمٖى كُنَمْ بَرَاىِ دِلِ عَامٖى چَنْد

"Bazı avamın hatırı için hakikatı gizlemem."

فَاسْئَلْ وَلَا تَجِدْ بِهِ خَبِيرًا

Sor, fakat bu konuda bilgi sahibi olanı bulamazsın.

وَاِنْ مِتُّ عَطْشًا فَلَا نَزَلَ الْقَطْرُ

Ben susuzluktan ölürsem, tek damla bile yağmur yağmasın!

وَالْمَوْتُ يَوْمُ نَوْرُوزِنَا

Ölüm, Nevruz günümüzdür, baharımızdır.

حَبَّذَا وَنِعْمَتْ اِنْ لَمْ تَذْهَبْ غَٓائِضَةً بَلْ فَاضَتْ اِلٰى تِلْكَ الْخَزٖينَةِ

Eğer o su çekilip gitmez de, bu hazineye dökülüp taşarsa ne ala!

اَجَلْ اِنَّ فٖيكُمْ ذَكَاوَةً اِنَّمَا تَتَزَاهَرُ بِالزَّكَاةِ

Sizde öyle bir zeka var ki, ancak zekat ile çiçek açar.

فَعَلَيْكُمْ بِالتَّدَارُكِ لِمَا ضَيَّعْتُمْ فِى الصَّيْفِ

Vakit geçmiş değil, eskiden, yazda kaybettiklerinizi şimdi tadarik edin.

وَقَدْ قَطَعَ الطَّرٖيقَ عَلَى الشَّقَاوَةِ هٰذَا الْمَيَلَانُ

İşte bu meyelan, şakiliğin yolunu kesmiştir.

كَمَثَلِ حَبَّةٍ اَنْبَتَتْ سَبْعَ سَنَابِلَ فٖى كُلِّ سُنْبُلَةٍ مِائَةُ حَبَّةٍ

Bir daneye benzer ki, ondan yedi başak sümbüllenir; her bir başakta da yüz dane bulunur. (Bakara 261)

قَدْ اَكَلَ الدَّهْرُ عَلَيْهَا وَ شَرِبَ

Zaman, işte şu adetin sırtından yiyip içti. Asırlarca böyle devam etti.

اَلْمِلَّةُ بَاقِيَةٌ وَمَا اَمَدَّهَا وَالْفَرْدُ فَانٖى وَمَا يَتَمَثَّلُهُ

Millet ve millete destek veren şey bakidir. Ferd ve ferdi temsil eden şey de fanidir

مَا تَقُولُ فِى الْاِحْسَانَاتِ الشَّخْصِيَّةِ فِى السَّلَفِ اُمَنَاءِ الْاُمَّةِ وَرُشَدَاءِهَا وَسُيُوفِ الدَّوْلَةِ وَصَلَاحِهَا تَجَلَّتِ الْعُبُوسِيَّةُ بِمَكَارِمِهَا بِاِهْدَاءِ عَشَرَةِ دَنَانٖيرَ لِشِعْرٍ لَا يُوَازِنُ شَعٖيرَةً

Ümmetin emin ve reşid kişileri, devletin de kılıç ve salahı olan selefin, bir arpa tanesi etmeyen bir şiire on dinar bağışta bulunmak gibi ihsanat-ı şahsiyelerinde ortaya çıkan hazin hale ne dersin?

فٖيهِ مَا فٖيهِ... مَعَ اَنَّهَا بِالنِّهَايَةِ قَدِ انْجَرَّتْ اِلَى النَّوْعِ وَالْمِلَّةِ ِلَانَّ اللِّسَانَ الَّذٖى خَدَمَهُ الشِّعْرُ خَيْطُ الْمِلِّيَّةِ مَعَ اَنَّ هٰذَا الزَّمَانَ هُوَ الَّذٖى كَشَفَ عَنْ اِحْتِيَاجِ الْمِلِّيَّةِ وَفَتَحَ الْبَابَ لِهٰذَا الْمَقْصَدِ الْعَالٖى

Buna bakmak lazım... Bununla beraber bu bağışlar, nev'e ve millete döner; çünkü şiirin hizmet ettiği lisan, milliyetin ipidir. Nitekim bu zaman, milliyet ihtiyacını ortaya çıkarmış ve bu maksad-ı alinin kapısını açmıştır.

نَعَمْ اَنَّ بَيْنَهُمْ حُمَاةً لِلْمِلِّيَّةِ فَنَشْكُرُهُمْ وَ مُتَكَاسِلٖينَ فَنَشْكُوهُمْ وَ مُتَحَيِّرٖينَ فَنُرْشِدُهُمْ وَ اَمْوَاتًا فَنُحَافِظُ عَلٰى مٖيرَاثِهِمْ لِئَلَّا يَاْخُذَهُ مَنْ

"Evet, içlerinde gayet hamiyetli adamlar var; onlara teşekkür ederiz. Bazı tenbeller var; onlardan şikayet ederiz. Bazı şaşkın ve tereddütlü olanlar var; onları irşad etmek isteriz. Bazı ölmüşler var; miraslarını muhafaza etmek isteriz. Ta yeni çıkmalar almasınlar."

وَلَقَدِ انْتَقَشَ فٖى سُوَيْدَٓاءِ قُلُوبِهِمِ الطَّاهِرَةِ الصِّبْغَةُ الرَّبَّانِيَّةُ وَ فٖى خَلَدِهِمْ ضِيَٓاءُ الْحَقٖيقَةِ

Gerçekten onların temiz kalblerinin merkezine sıbğa-i Rabbaniye ve gönüllerine de hakikatin ziyası nakşolunmuştur.

نَدٖيمَانْ بَادَهَا خُورْدَنْد رَفْتَنْد تَهٖى خُمْخَانَهَا كَرْدَنْدُ و رَفْتَنْد

Âşıklar şarabı içip gittiler; şarap mahzenini boşaltıp gittiler.

فَتَاَسُّفًا قَدْ اَسَاؤُا مُتَّكِئٖينَ وَتَكَاسَلُوا فٖى خِدْمَتِهِمْ فَحٖينَئِذٍ اُرٖيدُ تَحْوٖيلَ هِمَمِهِمْ اِلٰى مَجْرٰيهَا الْحَقٖيقِىِّ الْقَدٖيمِ

Maatteessüf, onlar oturmakla kötülük ettiler ve hizmetlerinde tembellik gösterdiler. Şimdi ben onların himmetlerini eski ve hakiki mecrasına yöneltmek istiyorum.

لِاَنَّ الْاِسْتِبْدَادَ كَانَ مَانِعًا لِلْاِتِّحَادِ فَكُنْتُ سَكَتُّ عَلٰى جَمْرِ الْغَضٰى

Çünkü istibdad, ittihada mani idi. Ben de kor üstünde duruyor ve sükut ediyordum!

اَلَّا تَخَافُ اَنْ تُصٖيبَهُمْ بِجَهَالَةٍ فَتُصْبِحَ عَلٰى مَا فَعَلْتَ مِنَ النَّادِمٖينَ

Cahillikle onlara dokunup da yaptığına pişman olmaktan hiç korkmaz mısın?

اِنَّ الْمَوْلٰى جَلَّ جَلَالُهُ قَدْ وَسَمَ بِقُدْرَتِهِ عَلٰى جِبَاهِهِمِ الرَّفٖيعَةِ نَقْشَ الْحَقٖيقَةِ وَمُرَادٖى اَنْ اُرْشِدَ مَنْ طَاشَ فَهْمُهُ مِنْ ذٰلِكَ النَّقْشِ

Mevla (celle celaluhu) onların yüksek alınlarına nakş-ı hakikati resmetmiştir. Benim muradım ise, bu nakşın manasını anlamakta zorlanan kimseleri irşad etmektir.

اِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ اِخْوَةٌ

Mü'minler ancak kardeştirler. (Hucurat 10)

لَا يُؤْمِنُ اَحَدُكُمْ حَتّٰى يُحِبَّ ِلِاَخٖيهِ مَا يُحِبُّ لِنَفْسِهٖ

Sizden hiçbiriniz kendisi için istediğini din kardeşi için istemedikçe tam iman etmiş olamaz. (Müslim, İman: 71, 72; Buhari, İman: 7; Tirmizi, Kıyame: 59; Nesai, İman: 19, 33; İbn-i Mace, Mukaddime: 9, Cenaiz: 1; Darimi, İsti'zan: 5, Rikak: 29; Müsned 89 176, 206, 251, 272, 278, 289)

اِنَّمَا الْاَعْمَالُ بِالنِّيَّاتِ

Ameller niyetlere göredir. (Buhari, Bed'ü'l-Vahy: 1, İman: 41, Nikah: 5, Talak: 11, Menakıbu'l-Ensar: 45, Itk: 6, İman: 23, Hıyel: 1; Müslim, İmara: 155; Ebu Davud, Talak: 11; Tirmizi, Fedailü'l-Cihad: 16; Nesai, Tahara: 50, Talak: 24, Eyman: 19; İbn-i Mace, Zühd: 26; Müsned: 1:25, 43)

مَا لَا يُدْرَكُ كُلُّهُ لَا يُتْرَكُ كُلُّهُ

Birşey bütünüyle elde edilmezse, tamamen de terk edilmez.

اَلْمَلَامُ عَلٰى مَنِ اتَّبَعَ الْهَوٰى وَالسَّلَامُ عَلٰى مَنِ اتَّبَعَ الْهُدٰى

Bütün levm ve itab ve nefret, heva ve hevese tabi olanlara olsun. Selam ve selamet, hüdaya tabi olanlar üstüne olsun.

وَمَنْ لَمْ يَحْكُمْ بِمَا اَنْزَلَ اللّٰهُ

Her kim Allah'ın indirdiğiyle hükmetmezse... (Maide 44)

مَنْ لَمْ يَحْكُمْ

Her kim hükmetmezse...

مَنْ لَمْ يُصَدِّقْ

Her kim tasdik etmezse...

اِنَّ هٰذِهِ عَادَةٌ دَرَسَ عَلَيْهَا الدَّهْرُ وَدَرَبَ

Şüphesiz bu (tek eğitimciye dayalı eğitim sistemi) zamanın imha edip yerle bir ettiği bir adettir.

فَرُدُّوا الْاَمَانَاتِ اِلٰى اَهْلِهَا

Emanetleri ehline verin.

لَا تَقْنَطُوا

Ümidinizi kesmeyin. (Zümer 53)

كُونُوا لِلّٰهِ

Allah için olunuz.

وَاصْبِرُوا وَ صَابِرُوا وَ رَابِطُوا

İbadette, musibette ve günahtan kaçınmakta sabırlı olun; sabır yarışında düşmanlarınızı geride bırakın; her an cihada hazırlıklı bulunun ve murabıt olun. (Âl-i İmran 200)

خَيْرُ النَّاسِ مَنْ يَنْفَعُ النَّاسَ

İnsanların en hayırlısı onlara faydalı olandır. (el-Acluni, Keş-fü'l-Hafa 463; el- Münavi, Feyzü'l-Kadir 481, no: 4044)

عَلَى اللّٰهِ لَا غَيْرِهٖ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُتَوَكِّلُونَ

Tevekkül etmek isteyenler, sadece Allah'a tevekkül etsinler (başkalarına değil). (İbrahim 12)

لَا يَضُرُّكُمْ مَنْ ضَلَّ اِذَا اهْتَدَيْتُمْ

Siz doğru yolda oldukça, sapıtmış olanlar size zarar veremez. (Maide 105)

اِسْتَقِمْ كَمَا اُمِرْتَ

Emrolunduğun gibi dos doğru ol. (Şura 15)

وَلَا تَتَاَمَّرْ عَلٰى سَيِّدِكَ

Efendine efendi olmaya çalışma... Âmirlik taslama!

لَيْسَ لِلْاِنْسَانِ اِلَّا مَا سَعَى

İnsan için ancak çalıştığının karşılığı vardır. (Necm 39)

اِنَّ لَكُمْ فِى الْمَشَقَّةِ الرَّاحَةَ اِنَّ الْاِنْسَانَ الْمُتَهَيِّجَةَ فِطْرَتُهُ رَاحَتُهُ فِى السَّعْىِ وَ الْجِدَالِ

Size, meşakkatta büyük rahatlık var. Çünkü fıtratı, yaratılışı heyecanlı olan insanın rahatı ancak çalışmak ve mücadele ile olabilir.

الخطبة الشّاميه

Hutbe-i Şamiye[değiştir]

Bu Hutbe-i Şamiye eseri, 1911 yılı baharında Üstad Bediüzzaman Said-i Nursi Hazretleri otuzbeş yaşlarında iken Şam'da, Şam ülemasının ısrarı üzerine Cami-i Emevi'de irad ettiği bir hutbedir. Aynı sene içinde İstanbul'da 1. baskısı, 2. tab'ı da 1912'de yapılmıştır. Bilahere müellifi Bediüzzaman Said-i Nursi tarafından 1951'de Türkçeye tercüme edilerek neşredilmiştir.

بِاسْمِهٖ سُبْحَانَهُ

Her türlü noksan sıfatlardan yüce olan Allah'ın adıyla.

وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِهٖ

Hiçbirşey yoktur ki Allah'ı hamd ile tesbih etmesin. (İsra 44)

اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللّٰهِ وَبَرَكَاتُهُ اَبَدًا دَٓائِمًا

Allah'ın selamı rahmeti ve bereketi ebediyyen üzerinize olsun.

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحٖيمِ
لَا تَقْنَطُوا مِنْ رَحْمَةِ اللّٰهِ

Yani, "Rahmet-i İlahiyeden ümidinizi kesmeyiniz." (Zümer 53)

Hem hadsiz salat ve selam ol Peygamberimiz Muhammed Mustafa Aleyhissalatü Vesselam üzerine olsun ki, demiş:

جِئْتُ لَاُتَمِّمَ مَكَارِمَ الْاَخْلَاقِ

Yani, "Benim insanlara Cenab-ı Hak tarafından bi'setim ve gelmemin ehemmiyetli bir hikmeti, ahlak-ı haseneyi ve güzel hasletleri tekmil etmek ve beşeri ahlaksızlıktan kurtarmaktır."

اَحْسَنَ كلَّ شَيْءٍ خَلَقَهُ

O (Allah) ki, yarattığı herşeyi çok güzel yaptı. (Secde 7)

لَا تَقْنَطُوا مِنْ رَحْمَةِ اللّٰهِ

Rahmet-i İlahiyeden ümidinizi kesmeyiniz. (Zümer 53)

مَا لَا يُدْرَكُ كُلُّهُ لَا يُتْرَكُ كُلُّهُ

Birşey bütünüyle elde edilmezse, bütünüyle de terk edilmez.

اَنَا عِنْدَ ظَنِّ عَبْدٖى بٖى

Ben kulumun zannı üzereyim (yani kulum Beni nasıl tanırsa, ona öyle muamele ederim). (Buhari, Tevhid: 15, 35; Müslim, Tevbe: 1, Zikr: 2, 19; Tirmizi, Zühd: 51, Daavat: 131; İbni Mace, Edeb: 58; Darimi, Rikak: 22; Müsned 251, 315, 391, 412, 445, 482, 516, 517, 524, 534, 539 210, 277, 491 106)

اَعُوذُ بِاللّٰهِ مِنَ الشَّيْطَانِ وَ السِّيَاسَةِ

Şeytan ve siyasetten Allah'a sığınırım.

اِمَّا الصِّدْقُ وَاِمَّا السُّكُوتُ

Ya doğruyu söylemek, ya da sükut etmek.

مَنْ كَانَ هِمَّتُهُ نَفْسُهُ فَلَيْسَ مِنَ الْاِنْسَانِ ِلَانَّهُ مَدَنِىٌّ بِالطَّبْعِ

Yani, "Kimin himmeti yalnız nefsi ise, o insan değil. Çünkü, insanın fıtratı medenidir."

وَ اَمْرُهُمْ شُورٰى بَيْنَهُمْ

Onların yönetimi, aralarında yaptıkları istişare iledir. (Şura 38)

اَنْ لَا يُذَلِّلَ وَ لَا يَتَذَلَّلَ مَنْ كَانَ عَبْدًا لِلّٰهِ لَا يَكُونُ عَبْدًا لِلْعِبَادِ لَا يَجْعَلْ بَعْضُكُمْ بَعْضًا اَرْبَابًا مِنْ دُونِ اللّٰهِ نَعَمْ اَلْحُرِّيَّةُ الشَّرْعِيَّةُ عَطِيَّةُ الرَّحْمٰنِ

"Yani: İman bunu iktiza ediyor ki; tahakküm ve istibdad ile başkasını tezlil etmemek, zillete düşürmemek; ve zalimlere tezellül etmemek. Allah'a hakiki abd olan, başkalara abd olamaz. Birbirinize -Allah'tan başka- kendinize Rab yapmayınız!... Yani Allah'ı tanımayan; her şeye, herkese nisbetine göre bir rububiyet tevehhüm eder, başına musallat eder. Evet hürriyet-i şer'iye; Cenab-ı Hakk'ın Rahman, Rahim tecellisiyle bir ihsanıdır ve imanın bir hassasıdır."

فَلْيَحْيَا الصِّدْقُ وَلَا عَاشَ الْيَاْسُ فَلْتَدُومِ الْمُحَبَّةُ وَلْتَقْوَى الشُّورٰى وَالْمَلَامُ عَلٰى مَنِ اتَّبَعَ الْهَوٰى وَالسَّلَامُ عَلٰى مَنِ اتَّبَعَ الْهُدٰى

Yaşasın sıdk! Ölsün yeis! Muhabbet devam etsin! Şura kuvvet bulsun! Bütün levm ve itab ve nefret, heva hevese tabi olanlara olsun. Selam ve selamet, hüdaya tabi olanlar üstüne olsun. Âmin.

تشخيص العلّة

Teşhis-ül İllet (Türkçesi)[değiştir]

İlk tabında, Hutbe-i Şamiye'ye ikinci zeyl olarak girmiş olan "Teşhis-ül İllet" risalesi, müellifi tarafından bir kısmı Türkçeye çevrilmiş metnidir.

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحٖيمِ

Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla.

اَلسَّارِقُ وَ السَّارِقَةُ فَاقْطَعُوا اَيْدِيَهُمَا

Hırsız erkeğin ve hırsız kadının elini kesin. (Maide 38)

لَا اِكْرَاهَ فِى الدِّينِ

Dinde zorlama yoktur. (Bakara 256)

تَعَالَوْا اِلٰى كَلِمَةٍ سَوَاءٍ بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمْ

De ki: Ey kitap ehli olanlar (Yahudi ve Hristiyanlar): Sizinle bizim aramızda eşit olan bir kelimeye gelin. (Âl-i İmran 64)

تَعَالَوْا

Gelin, geliniz. (Âl-i İmran 64)

İki Mekteb-i Musibetin Şehadetnamesi Yahud Divan-ı Harb-i Örfi ve Said-i Kürdi[değiştir]

Bu eser, Bediüzzaman Hazretlerinin 1909 yılında İstanbul'da Sıkıyönetim Mahkemesinde 1911 ve 1912 yıllarında iki defa tab'edilmiş, her iki tab' da Kürdizade Ahmed Ramiz tarafından gerçekleştirilmiştir.

بِسْمِ اللّٰه الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ

Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla.

اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمٖينَ وَ الصَّلَاةُ وَ السَّلَامُ عَلٰى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَ عَلٰى اٰلِهٖ وَ صَحْبِهٖ اَجْمَعٖينَ

Her türlü hamd ve övgü, medih ve minnet alemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur. Salat ve selam ise Efendimiz Muhammed (a.s.m.) üzerine olsun.

يَوْمَ تُبْلَى السَرَّائِرُ

Sırların ortaya çıktığı gün... (Tarık 9)

اِذًا مَحَاسِنِى اللَّاتٖى اَدِلُّ بِهَا كَانَتْ ذُنُوبٖى فَقُلْ لٖى كَيْفَ اَعْتَذِرُ

Yani, "Medar-ı iftiharım olan mehasinim, şimdi günah sayılıyor! Artık nasıl itizar edeyim, mütehayyirim!"

سَيِّدُ الْقَوْمِ خَادِمُهُمْ

Toplumun efendisi, onlara hizmet edendir. (Suyuti, el-Fethü'l-Kebir: 21168; Acluni, Keşfü'l-Hafa: 1/409)

اِنَّمَا الْحِيلَةُ فِى تَرْكِ الْحِيَلِ

Gerçek hile, hileyi terk etmektedir.

فَلْيَشْهَدِ الثَّقَلَانِ اَنِّى مُرْتَجِعٌ

Bütün insanlar ve cinler şahit olsun ki, ben mürteciyim

اَلْحَقُّ يَعْلُو وَلَا يُعْلَى عَلَيْهِ

Hakkın hatırı yücedir, hiçbir şey ondan yüce ve üstün olamaz.

بَسْ كُنَمْ چُونْ زٖيرَكَانْرَا اٖينْ بَس اسْت
بَانْگِ دِهْ كَرْدَمْ اَگَرْ دَرْ دِهْ كَس اسْت

Akıllı olanlar için bu söylediklerim yeterlidir. Köye seslendim, şayet köyde sesimi duyan varsa...

وَ لَوْلَا تَكَالٖيفُ الْعُلٰى وَ مَقَاصِدُ عَوَالٍ ٭ وَ اَعْقَابُ الْاَحَادٖيثِ فٖى غَدٍ

Şayet büyük sorumluluklar, ulvi gayeler ve hadiselerin yarın ne getireceği düşünülmeseydi..

لَاعْطَيْتُ نَفْسٖى فِى التَّخَلّٖى مُرَادَهَا ٭ وَ ذَاكَ مُرَادٖى مُذْ نَشَئْتُ وَ مَقْصَدٖى

Nefsimizin isteklerine kavuşmasına yol verirdim.. Bu, benim çocukluktan beri izlediğim yol ve ulaşmak istediğim gayemdir.

وَ اَكْتُمُ اَشْيَٓاءً وَلَوْ شِئْتُ قُلْتُهَا ٭ وَلَوْ قُلْتُهَا لَمْ اُبْقِ لِلصُّلْحِ مَوْضِعًا

Bazı şeyler de var ki onları da gizliyorum, şayet onları da söylersem barış için bir yer bırakmamış olurum.

وَ كُلُّ النَّاسِ مَجْنُونٌ وَلٰكِنْ ٭ عَلٰى قَدَرِ الْهَوَى اخْتَلَفَ الْجُنُونُ

Bütün insanlar mecnundur. Fakat insanların arzu ve istekleri sayısınca delilik çeşitleri vardır.

وَ كَمْ مِنْ عَٓائِبٍ اَمْرًا صَحٖيحًا ٭ وَ اٰفَتُهُ مِنَ الْفَهْمِ السَّقٖيمِ

Doğru ve sağlam olan bir işi ayıplayanlar çok olur. Oysa bunu ayıplamaları onların sakat anlayışlarından kaynaklanmaktadır.

دٖيوَانَه رَا قَلَمْ نٖيسْت

Divane için kalem gerekmez, yani sorumluluk yoktur.

قَدْ اتَّسَعَ الْخَرْقُ عَلَى الرَّاقِعِ

Yırtık, yamadan daha geniş hale geldi.

وَ اَنْ لَيْسَ لِلْاِنْسَانِ اِلَّا مَا سَعٰى

İnsana çalışmasından başka bir şey yoktur. (Necm 39)

Nutuklar ve Makaleler[değiştir]

1908 ll. Meşrutiyet devrinde bazı gazetelerde neşredilip, sonra herhangi bir topluluğa hitab edilmiş... ya da evvela nutuk suretinde irad edilip, bilahere bazı gazetelerde neşredilmiş nutuklardan müteşekkildir.

Nutuk - 1[değiştir]

Bu nutuk; Hürriyet ilanının (ll. Meşrutiyetin) üçüncü gününde 21 Temmuz 1908 tarihine nutuk olarak İstanbul'da; Ve bir hafta sonra da Selanik'te irad edildiği gibi; 02 Ekim 1908 - 08 Ekim 1908 tarihleri arasında Misbah Gazetesi'nde neşredilmiş ve sonra; "Kütübhane-i İctihad" sahibi Ahmed Ramiz tarafından "Nutuk" diye derlenen Bediüzzaman Hazretlerinin sair bazı makaleleri ile birlikte 1910 tarihinde İstanbul İkbal-i Millet matbaasında tab' ettirilmiştir.

اَلْعَظَمَةُ لِلّٰهِ وَالْمِنَّةُ لَهُ

Büyüklük Allah'a mahsustur, minnet Onadır.

وَالْبَعْثُ بَعْدَ الْمَوْتِ

Ölümden sonra yeniden diriliş (haktır).

يَا لَيْتَنِى كُنْتُ تُرَابًا

Keşke toprak olsaydım. (Nebe 40)

تَكَلَّمَ فِى الْمَهْدِ صَبِيَّا

Henüz beşikte çocukken konuştu.

خذْ مَا صَفَا دَعْ مَا كَدَرَ

Temiz ve saf olanı al, bulanık olanı bırak.

عِبَارَاتُنَا شَتّٰى وَ حُسْنُكَ وَاحِدٌ وَ كُلٌّ اِلٰى ذَاكَ الْجَمَالِ يُشٖيرُ

İbarelerimiz ayrı ayrı ise de, senin güzelliğin birdir; hepsi de o güzelliğe işaret ediyorlar.

وَ كَمْ مِنْ عَٓائِبٍ قَوْلًا صَحٖيحًا وَ اٰفَتُهُ مِنَ الْفَهْمِ السَّقٖيمِ

Nice doğru işleri ayıplayanlar vardır ki, bu durum onların hasta anlayışlarından kaynaklanmaktadır.

Nutuk - 2[değiştir]

Prens Sabahaddin Bey'in Su-i Telakki Olunan Güzel Fikrine Cevap

Nutuk - 3[değiştir]

İstanbul'da Bulunan Kürdlere Edilen Telkinat

اَتَانٖي هَوَاهَا قَبْلَ اَنْ اَعْرَفَ الْهَوٰى ٭ فَصَادَفَ قَلْبًا خَالِيًا فَتَمَكَّنَا

Aşkı henüz bilmezken, onun aşkıyla karşılaştım. Kalbimi boş bulup oraya yerleşti.

Nutuk - 4[değiştir]

Herkes Vazifesini Bilmeli Su-i İsti'mal Etmemeli

اِمْرَ أَتٖى طَالِقٌ ثَلَاثًا

Hanımım benden üç talakla boştur.

مَا ذَنْبُ الْفَقٖيرَةِ

Zavallının günahı nedir?

قَالَ ضٖيقُ الْقَافِيَةِ

Dedi: Kafiye sıkıntısıdır.

Nutuk - 5[değiştir]

Niyazi Bey'e

Nutuk - 6[değiştir]

Kürdistan Ulema ve Meşayih ve Rüesa ve Efradına Meşrutiyete Dair Telkinattır

Nutuk - 7[değiştir]

Benim gibi bir asabi ve sinirli ve hakikati hiçbir şeye feda etmeyen, gayet insafsızlığa karşı sözlerindeki şiddet ve ifratı ile muaheze ederseniz, insafsızlığa bir insafsızlık daha ilave edersiniz.

اِثْمُهُ اَكْبَرُ مِنْ نَفْعِهِ

Günahı ve zararı faydasından daha çok.

سَيِّدُ الْقَوْمِ خَادِمُهُمْ

Toplumun efendisi, onlara hizmet edendir. (Suyuti, el-Fethü'l-Kebir: 21168; Acluni, Keşfü'l-Hafa: 1/409)

اِنَّ لِلْبَاطِلِ صَوْلَةً ثُمَّ تَضْمَحِلُّ

Batılın baskın bir dönemi vardır amma daha sonra yok olup gider.

مَنْ لَمْ يُوَدِّبْهُ الْاَبَوَانُ اَدَّبَهُ الزَّمَانُ

Ana-babanın terbiye etmediği kişiyi zaman terbiye eder.

مَنْ كَانَ لِلّٰهِ كَانَ للّٰهُ لَهُ

Kim Allah için çalışırsa, Allah da onunla beraberdir.

مَا تَمَّ الْكَلَام

Söz tamam oldu.

Makaleler Kısmı[değiştir]

1908-1909 ve sonra 1920'lerde siyasi ve dini gazetelerde neşredilen Bediüzzaman Said-i Nursi Hazretlerinin elde edilmiş makaleleridir.

Makale - 1[değiştir]

"Kürd'ler Neye Muhtaçtır?"

Şark ve Kürdistan Gazetesi Sayı: 119 Teşrin-i Sani 1324 / 3 Aralık 1908 / İstanbul

Hazret-i Üstadın 19 Eylül 1324 - 02 Ekim 1908'de Misbah Gazetesinde neşredilmiş "Hürriyete Hitab" nutkundan sonra gazetelerde neşredilmiş makalelerin birincisi, her ne kadar Şura-yı Ümmet Gazetesi 6 Teşrinisani 1324 - 19 Kasım 1908 tarih ve 46. sayılı nüshasında neşredilmiş olan, "...Hamidiye Alaylarına Dair Beyan-ı Hakikat" makalesi ise de; fakat 1908'in ilk yarısı içerisinde (tahminen Mart başlarında) merhum Sultan İkinci Abdülhamid'e dilekçe olarak arz edilip, bilahere (Şark ve Kürdistan Gazetesi sayı: 1, 19 Teşrinisani 1324 - 02 Aralık 1908 de neşredilen yazısı birinci makale olarak dercedilmiştir..

Makale - 2[değiştir]

Hamidiye Alaylarına Dair Beyan-ı Hakikat

Şura-yı Ümmet Gazetesi, 06 Teşrinisani 1324 / 19 Kasım 1908 tarih ve 46. sayılı nüshası sahife: 1'de neşredilmiştir. Bediüzzaman-ı Kürdi

Makale - 3[değiştir]

(Bu makale Kürdçedir, aslı Osmanlıca Âsar-ı Bediiyye'dedir)

Kürd Teavün ve Terakki Gazetesi 21 Teşrinisani 1324 / 4 Aralık 1908

Sayı: 1. Nüshası

Bediüzzaman Said Nursi'nin Nesayihi

Kürdçe Lisanımız Türkçe Tercümesi A.Badıllı

Kürdçe Lisanımız

Türkçe Tercümesi

(Mütercim: Abdülkadir Badıllı)

Makale - 4[değiştir]

Kürd Teavün ve Terakki Gazetesi, 29 Teşrinisani 1324 / 12 Aralık 1908 Sayı: 2. Nüshası Sayfa 13

Kürdler Neye Muhtaç?

Makale - 5[değiştir]

Kürd Teavün ve Terakki Gazetesi, 6 Kanun-ı Evvel 1324 19 Aralık 1908 Sayı: 3. Nüshası

Sayfa 20-22

Bediüzzaman Said-i Kürdi'nin Mebusana Hitabı

يَٓا اَيُّهَا الْمَبْعُوثُونَ اِنَّكُمْ لَمَبْعُوثُونَ لِيَوْمٍ عَظٖيمٍ

Ey mebuslar, şüphesiz sizler büyük bir gün için diriltileceksiniz.

وَلَا رَطْبٍ وَلَا يَابِسٍ اِلَّا فٖى كِتَابٍ مُبٖينٍ

Yaş ve kuru hiçbir şey yoktur ki apaçık bir kitapta olmasın (En'am 59)

اَلْحِكْمَةُ ضَالَّةٌ الْمؤْمِنِ اَخَذَهَا اَيْنَمَا وَجَدَهَا

Hikmet müminin kaybolmuş malıdır, nerde bulursa alır. (Hadis. Bkz. Tirmizi Kitabu'l-İlim: 19. Ibn Mace, Kitabü'z-Zühd: 15)

وَ الْفَضْلُ مَا شَهِدَتْ بِهِ الْاَعْدَاءُ

Fazilet odur ki. düşmanlar dahi onu tasdik etsin.

Makale - 6[değiştir]

Kürd Teavün ve terakki Gazetesi, 13 Kanun-ı evvel 1324 / 06 Aralık 1908 Sayı: 4. Nüshası

Sayfa 29-30

Bediüzzaman Molla Said-i Kürdi'nin Mebusana Hitabı

حَفَظْتُمْ شَيْئًا وَ غَابَتْ عَنْكُمْ اَشْيَٓاءُ

Bir şeyi korudunuz ama bir çok şeyi de yitirdiniz.

اِنَّ اللّٰهُ هُوَ الْقَوِىُّ الْمَتِينُ

Şüphesiz ki, Allah gerçek güç ve kuvvet sahibidir.

پَسْ كُنَمْ چُونْ زٖيرَ كَانْرَا اِنْ بَسْ اَسْت ٭ بَانْكِ دِهْ كَرْدَمْ اَگَرْ دَرْكَسْ اَسْت

Akıllı olanlar için bu söylediklerim yeter. Köye seslendim, sesimi duyan varsa eğer.

Makale - 7[değiştir]

Kürd Teavün ve Terakki Gazetesi, 27 Kanunuevvel 1324 / 09 Ocak 1909 Sayı: 6. Nüshası Sayfa 43-44

"Musahabe" Nutk-u Sabıkın Neticesi

وَلَا تَجَسَّسُوا

Birbirinizin kusurlarını araştırmayınız. (Hucurat 12)

وَ لَا يَغْتَبْ بَعْضُكُمْ بَعْضًا

Bazılarınız, bazılarını gıybet etmesin. (Hucurat Suresi: 12)

لِلْكُلِّ حُكْمٌ لَيْسَ لِكُلٍّ

Bütün için geçerli olan hüküm, her fert için geçerli olmaz.

وَالسَّلَامُ عَلَى مَنِ اتَّبَعَ الْهُدَى

Selam, hidayete tabi olanların üzerine olsun.

Makale - 8[değiştir]

Kürd Teavün ve terakki Gazetesi, 27 Kanunuevvel 1324 / 09 Ocak 1909 Sayı: 6. Nüshası Sayfa 43-44

İLMİYE!

قَضَايَا قِيَاسُهَا مَعَهَا

Kıyasları da kendileriyle birlikte olan cümlelerim.

وَالَّذٖى نَظَرَهُ النَّقَّادَ اَدَقُّ مِنْ اَنْ يُدَلِّسَ عَلَيْهِ ، وَمَسْلَكَهُ الْحَقَّ اَغْنٰى مِنْ اَنْ يُدَلِّسَ عَلَى النَّاسِ

Meali: "Nurefşan nazarına karşı hayal hakikati setredemez. Hak olan mesleği tesvilata, tedlisata muhtaç değildir." (Bu kelam iki fırka-i dallenin reddine işarettir.)

Makale - 9[değiştir]

VOLKAN

26 Şubat 1324 - 11 Mart 1909

Sayı: 70

HAKİKAT

سِرّ وَحْدَتْ ژاَزَلْ گِرْ تِيَه حَتَّى بِاَبَدْ

Vahdet sırrı ezelden ebede kadar kainatı bütünüyle kaplamıştır. (Ahmed-i Ciziri, Divan, sayfa:46)

اِنَّ اللّٰهَ هُوَ الْقَوِىُّ الْمَتِينُ

Muhakkak ki Allah güç ve kudret sahibidir.

Makale - 10[değiştir]

VOLKAN

No: 73 - 29 Şubat 1324

14 Mart 1909

YAŞASIN ŞERİAT-I GARRA

Makale - 11[değiştir]

VOLKAN

No: 77 - 5 Mart 1325 / 18 Mart 1909 YAŞASIN ŞERİAT-I AHMEDÎ (A.S.M.)

Makale - 12[değiştir]

VOLKAN

No: 83 - 11 Mart 1325

23 Mart 1909

Bu makale, Volkan 83. ve 84. sayılarında yayınlanmıştır.

DAĞ MEYVESİ ACI DA OLSA DEVADIR

"Bediüzzaman-ı Kürdi'nin fihriste-i makasıdı ve efkarının programıdır."

لَا اِكْرَاهَ فِى الدِّينِ

Dinde zorlama yoktur. (Bakara 256)

وَالسَّلَامُ عَلَى مَنِ اتَّبَعَ الْهُدَى

Selam, hidayete tabi olanların üzerine olsun.

Makale - 13[değiştir]

VOLKAN

14 Mart 1325 / 27 Mart 1909

Sayı: 86

SADÂ-YI HAKİKAT

جُمْلَه شٖيرَانِ جِهَانْ بَسْتَهءِ اٖينْ سِلْسِلَه اَنْد
رُوبَه اَزْ حٖيلَه چِه سَانْ بِگُسَلَدْ اٖينْ سِلْسِلَه رَا

Bütün dünya arslanlarının bağlandığı bir zinciri tilki hile yapıp nasıl koparabilir ki?

Makale - 14[değiştir]

VOLKAN

18 Mart 1325 / 31 Mart 1909

Sayı: 90

REDD-ÜL EVHAM

İttihad-ı Muhammedi (Aleyhissalatü Vesselam) cemaatine isnad ettikleri dokuz evham-ı fasideyi reddedeceğim.

لَا خَيْرَ فِى دُنْياً بِلَا دِينٍ

Din olmadan dünyada hayır yoktur.

لَا اِكْرَاهَ

Zorlama yoktur. (Bakara 256)

وَالسَّلَامُ عَلَى مَنِ اتَّبَعَ الْهُدَى

Selamet hidayete tabi olanların üzerine olsun.

Makale - 15[değiştir]

VOLKAN

Sayı: 97

25 Mart 1325 / 7 Nisan 1909

ZİYA-YI HAKİKAT

لَا اِكْرَهَ فِى الدِّينِ

Dinde zorlama yoktur. (Bakara 256)

نَحْنُ رِجَالٌ وَهُمْ رِجَالٌ

Onlar erkekse, biz de erkeğiz. (İmam-ı Âzam'a atfedilen bir söz)

Makale - 16[değiştir]

VOLKAN

Sayı: 101

29 Mart 1325 / 11Nisan 1909

LEMEÂN-I HAKİKAT VE İZÂLE-İ ŞÜBEHÂT

لَا خَيْرَ فِى الدُّنْيَا بِلَا دِينٍ

Din olmadan dünyada hayır yoktur.

اِلَىَّ لَعَمْرٖى قَصْدُ كُلِّ عَجٖيبَةٍ ٭ كَاَنّٖى عَجٖيبٌ فٖى عُيُونِ الْعَجَٓائِبِ

Ömrüme yemin olsun ki, asıl garip olan şey, acaib kişilerin gözünde benim garip sayılmamdır.

وَالسَّلَامَةُ عَلَى مَنِ اتَّبَعَ الْهِدَايَةَ

Selamet, hidayete tabi olanların üzerine olsun.

Makale - 17[değiştir]

Şu gelecek makaleler Otuzbir Mart hadisesinde isyan eden sekiz tabur askeri itaata getiren ve musibeti yüzden bire indiren iki derstir. Müellif

Volkan

Serbesti

Mizan

No:107

Sayı: 111

Sayı: 128

4 Nisan 1325

2 Nisan 1325

17 Nisan 1909

15 Nisan 1909

KAHRAMAN ASKERLERİMİZE

Makale - 18[değiştir]

Volkan

Mizan

No: 110

Sayı: 129

7 Nisan 1325

4 Nisan 1325

20 Nisan 1909

17 Nisan 1909

ASÂKİRE HİTAB

Makale - 19[değiştir]

İKDAM

22 Şubat 1336 / 7 Mart 1920

Sayı: 8273

KÜRDLER VE OSMANLILIK

İkdam Ceride-i Muteberesine! Sadat-ı Berzenciye'den Dava Vekili Ahmet Arif

Hizan Sadat-ı Kiramından İhtiyat Binbaşısı

Muhammed Sıddık

Ulema-i Ekrad'dan

Said-i Kürdi

Makale - 20[değiştir]

SEBİL-ÜR REŞAD

4 Mart 1336 / 17 Mart 1920

Sayı: 461

KÜRDLER VE İSLÂMİYET

اَلْاِسْلَامُ جَبَّ الْعَصَبِيَّةَ الْجَاهِلِيَّةَ

İslam cahiliyet asabiyetini ortadan kaldırmıştır. (Hadis. Bkz. Müsned: 4/199, 204-205; Müslim, imare: 53-54; Ebu Davud, Edeb: 111-112; ibn Mace, Fiten: 7)

Lemeat[değiştir]

Evkaf-ı İslamiye Matbaası İstanbul 1337-1339 (1921)

مِنْ بَيْنِ هِلَالِ الصَّوْمِ وَ هِلَالِ الْعِيدِ

Ramazan hilali ile bayram hilali arasından..

اَلْمَرْءُ عَدُوٌّ لِمَا جَهِلَ

Kişi bilmediği şeyin düşmanıdır. (Ali ibni Ebi Talib, Nehcü'l-Belağa, s. 780)

قَوْلِ نَوَالَاسِيسَبَانْ

"Sahabelerin gazevatına dair Kürtçe "Kavl-i Nevala Siseban" namında bir destan."

نَجْمُ اَدَبٍ وُلِدَلِ هِلَالَىْ رَمَضَانَ

Yani, "Ramazan'ın iki hilalinden doğmuş bir edep yıldızıdır." (1337 eder.)

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ

Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla.

اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمٖينَ وَالصَّلَاةُ وَالسَّلَامُ عَلٰى سَيِّدِ الْمُرْسَلٖينَ وَ عَلٰى اٰلِهٖ وَ صَحْبِهٖ اَجْمَعٖينَ

Âlemlerin rabbi olan Allah'a hamd, Peygamberlerin Efendisi olan Zata ve Onun bütün al ve ashabına salat olsun.

سبْحَانَكَ لَا قُدْرَةَ فِينَا رَبَّنَا اَنْتَ الْقَدِيرُ الْاَزَلِىُّ ذُوالْجَلَالِ

Seni her türlü noksan sıfattan tenzih ederiz, ey Rabbimiz! Sen ezeli Kadirsin ve celal sahibisin. Bizde güç kuvvet yoktur.

مَا خَلْقُكُمْ وَلَا بَعْثُكُمْ اِلَّا كَنَفْسٍ وَاحِدَةٍ

Sizin yaratılmanız da, diriltilmeniz de, tek bir kişinin yaratılıp diriltilmesi gibidir. (Lokman 28)

اِنْشَقَّ الْقَمَرُ

Ay ikiye ayrıldı, yarıldı. (Kamer 1)

سبْحَانَ الَّذِى اَسْرَى

Gece seyahat ettiren Allah, her türlü noksandan münezzehtir. (İsra 1)

اَلْقَاتِلُ لَا يَرِثُ

Katil miras alamaz. (Tirmizi, Feraiz: 17; Ebu Davud, Diyat: 18; Darimi, Feraiz: 41; İbn-i Mace, Feraiz: 8, Diyat: 14; Müsned 49.)

خُذْ مَا صَفَا دَعْ مَا كَدَرْ

Güzel ve huzur vereni al, çirkin ve keder vereni bırak.

مَنْ قَتَلَ نَفْسًا بِغَيْرِ نَفْسٍ

Kim bir cana kıymamış bir kimseyi öldürürse... (Maide 32)

الجمعية التى فيها التسا ند آلة خلقت لتحر يك السكنات الجماعية التى فيها التحا سد آلة خلطت لتسكين الحركات

İçinde tesanüd bulunan cemiyet, durgunlukları harekete geçirmek için bir alettir. İçinde tehasüd bulunan cemaat ise hareketleri ve faaliyetleri durdurmak için vardır.

رَبَّنَا لَاتَكِلْنَا اِلٰى اَنْفُسِنَا فٖى رِزْقٍ فٖى جَدٖى

Ya Rab.. Gayretimin içinde olan rızık -konusunda- bizi kendimize -nefsimize- havale etme..

يَارَبّ۪ى تَوَكَّلْتُ عَلَيْكَ ، فٖى بَدْئٖى وَعُودٖى

Ya Rab.. Başlangıcımda ve tekrar dönüşümde sana tevekkül ettim.

اِنَّا لِلّٰهِ وَاِنَّا اِلَيْهِ رَاجِعُونَ

Biz yalnız Allah'ın malıyız -O'na aidiz-, O'ndan geldik ve -yine- O'na döneceğiz. (Bakara 156)

آخ

Aaah!

آه

Aaah!

اوخ

Oooh!

اِذَا تَاَنَّثَ الرِّجَالُ السُّفَهَٓاءُ بِالْهَوَسَاتِ اِذًا تَرَجَّلَ النِّسَٓاءُ النَّاشِزَاتُ بِالْوَقَاحَاتِ

Sefih erkekler hevesatına uyarak kadınlaştığında; naşize kadınlar da hayasızlıkla erkekleşir.

اِنَّ الْاِنْسَانَ كَصُورَةِ يٰسٓ كُتِبَتْ فٖيهَا سُورَةُ يٰسٓ

Muhakkak ki insan, içinde Yasin yazılmış bir Yasin kelimesinin çizimi gibidir.

فَتَبَارَكَ اَللّٰهُ اَحْسَنُ الْخَالِقٖينَ

Yaratıcılık mertebelerinin en güzelinde bulunan Allah'ın şanı ne yücedir.

انَّا لَهُ لَحَافِظُونَ

Onu (Kur'an'ı) koruyacak olan da Biziz. (Hicr 9)

اولشماز دست أدب غرب هوسبار هواكار دهادار
دأب أدب أبد مدت قرآن ضيابار شفاكار هدادار

"Ulaşmaz Dest-i Edeb-i Garb-i Hevesbar-ı Hevakar-ı Dehadar / De'b-i Edeb, Ebed-Müddet, Kur'an-ı Ziyabar-ı Şifakar-ı Hüdadar"

Batının heva ve hevese dayalı dehasından kaynaklanan edebiyatı, Kur'an'ın sonsuza kadar ışık ve şifa saçan hidayet verici ve saf edep olan edebiyatına ulaşmaz.

فَتَبَارَكَ اللّٰهُ اَحْسَنُ الْخَالِقِينَ

Yaratıcılık mertebelerinin en güzelinde bulunan Allah'ın şanı ne yücedir! (Mü'minun 14)

وَ اٰخِرُ دَعْوٰينَا اَنِ الْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمٖينَ

Duamızın sonu, 'Âlemlerin Rabbi olan Allah'a hamd olsun'dan ibarettir. (Yunus 10'dan iktibas edilmiştir.)

اَللّٰهُمَّ اِهْدِنَا الصِّرَاطَ الْمُسْتَقٖيمَ ٭ صِرَاطَ الَّذٖينَ اَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْ ٭ غَيْرِ الْمَغْضُوبِ عَلَيْهِمْ وَ لَا الضَّٓالّٖينَ آمٖينَ

Allahım! Bizi doğru yola ilet -kendilerine in'amda bulunduğun kimselerin yoluna. Yoksa gazabına uğrayanların yahut sapıtanların yoluna değil. Âmin.

اَللّٰهُمَّ اِهْدِنَا الصِّرَاطَ الْمُسْتَقٖيمَ آمٖينَ

Allahım, bizi doğru yola ilet. Âmin.

اِنَّ قِصَّةَ مُوسٰى اَجْدٰى مَنْ تَفَارٖيقِ الْعَصَا أَخَذَهَا الْقُرْاٰنُ بِيَدِهِ الْبَيْضَٓاءِ فَخَرَّتْ سَحَرَةُ الْبَيَانِ سَاجِدٖينَ لِبَلَاغَتِهِ الزَّهْرَٓاءِ!

Şüphesiz Kur'an-ı Kerim'in parlak eline aldığı Hz. Musa'nın kıssası "tefarikü'l-asa"dan çok daha faydalı olmuştur. Böylece edebiyat sihirbazları onun keskin belagatı karşısında secde etmekten kendilerini alamadılar.

فَالْيَوْمَ نُنَجِّيكَ بِبَدَنِكَ

Bugün senin cesedini kurtaracağız. (Yunus 92)

يَا هَامَا نُ ابْنِ لِى صَرْحًا

Ey Haman, bana bir kule yap! (Mü'min 36)

اِنَّ قَارُونَ كَانَ مِنْ قَوْمِ مُوسَى

Muhakkak ki Karun Musa'nın kavmindendi. (Kasas 76)

وَلَنْ يَتَمَنَّوْهُ اَبَدًا

Ve onu (Yahudiler ölümü) asla istemiyeceklerdir. (Bakara 95)

يُذَبِّحُونَ اَبْنَاءَكُمْ وَيَسْتَحْيُونَ نِسَاءَكُمْ

Kızlarınızı sağ bırakıp yeni doğan erkek çocuklarınızı kesiyorlardı. (Bakara 49)

وَ ضُرِبَتْ عَلَيْهِمُ الذِّلَةُ وَالْمَسْكَنَةُ

Onların üzerine bir zillet ve yoksulluk damgası vuruldu. (Bakara 61)

لَتُفْسِدُنَّ فِى الْاَرْضِ

..Yeryüzünde muhakkak fitne-fesad çıkarırsınız. (İsra 4)

وَلَا تَعْثَوْا فِى الْاَرْضِ مُفْسِدِينَ

Yeryüzünde muhakkak (fitne) fesad çıkarmaya çalışmayın. (Bakara 60)

اَلَا يَعْلَمُ مَنْ خَلَقَ

Elbette yaratan bilmez mi? (Mülk 14)

اَلَايَتَكَلَّمُ مَنْ عَلِمَ

Elbette bilen konuşur

قُلْ هوَ

De ki: O...

اَللّٰهُ اَحَدٌ

Allah birdir.

اَللّٰهُ الصَّمَدُ

Allah Samed'dir; herşey Ona muhtaçtır, O ise hiçbir şeye muhtaç değildir.

لَمْ يَلِدْ

O doğmamıştır.

لَمْ

(Olumsuzluk edatı) "Değildir."

وَلَمْ يُولَدْ

O doğurmamıştır.

وَلَمْ يَكُنْ

Olmadı.

لَا يَعْلَمُ الْغَيْبَ اِلَّا اللّٰهُ

Gaybı Allah'tan başka kimse bilmez.

لَا مُوءَثِّرَ فِى الْكَوْنِ اِلَّا اللّٰهُ

Kainatta Allahtan başka müessir yoktur.

لَا خَالِقَ اِلَّا هُوَ

Ondan başka Halık yoktur.

أَنا

Ben.

اَيُحِبُّ اَحَدُكُمْ اَنْ يَاْكُلَ لَحْمَ اَخِيهِ مَيْتًا

Sizden biri, ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? (Hucurat 12)

اِصْبِرُوا وَ صَابِرُوا وَ رَابِطُوا

Sabredin ve sabırda yarışın ve (cihad için) daima hazırlıklı olun. (Âl-i İmran 200)

فَاسْتَقِمْ كَمَا اُمِرْتَ

Emrolunduğun gibi dos doğru ol. (Hud 112)

قُلْ هُوَ اللّٰهُ اَحَدٌ

De ki: O Allah birdir. (İhlas 1)

يَمْحَقُ اللّٰهُ الرِّبَوا

Allah faizin bereketini giderip onu mahveder. (Bakara 276)

وَاَحَلَّ اللّٰهُ الْبَيْعَ وَحَرَّمَ الرِّبَوا

Allah alışverişi helal, faizi haram kıldı. (Bakara 275)

وَاَقٖيمُوا الصَّلٰوةَ وَاٰتُوا الزَّكٰوةَ

Namazı dos doğru kılın, zekatı verin. (Bakara 43)

لَيْسَ لِلْاِنْسَانِ اِلَّا مَا سَعَى

İnsan için, ancak çalıştığının karşılığı vardır. (Necm 39)

وَالَّذٖينَ يَكْنِزُونَ الذَّهَبَ وَالْفِضَّةَ وَلَا يُنْفِقُونَهَا فٖى سَبٖيلِ اللّٰهِ فَبَشِّرْهُمْ بِعَذَابٍ اَلٖيمٍ

Altını ve gümüşü biriktirip de onu Allah yolunda harcamayanları acı bir azapla müjdele. (Tevbe 34)

وَلَقَدْ كَرَّمْنَا بَنِى آدَمَ

Muhakkak ki biz insanoğlunu mükerrem kıldık. (İsra 70)

خَيْرُ الْاُمُورِ الْاَوْسَطُ

İşlerin hayırlısı -en iyi olanı- ortancası olanıdır. (hadis)

عَدَدَ مَعْلُومَاتِ اللّٰهِ

Allah'a malum olan şeylerin sayısı kadar.

حَتَّى عَادَ كَالْعُرْجُونِ الْقَدِيمِ

(Aya gelince, biz ona da menzil menzil miktarlar tayin ettik.) Nihayet o, eski hurma salkımının eğri çöpü gibi bir hale dönmüştür (döner). (Yasin 39)

كَالْ عُرْجُونِ الْقَدِيمِ

Eski hurma salkımının eğri çöpü gibi.. (Yasin 39)

قَدَّرْنَاهُ مَنَازِلَ

Ona -aya- konaklar yaptık. (Yasin 39)

Hakikat Çekirdekleri[değiştir]

Camii: Biraderzadesi Abdurrahman-ı Nursi

Evkaf-ı İslamiye Matbaası 1336

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحٖيمِ

Rahman ve Rahim Olan Allahın adıyla..

اَحْمَدُهُ مُصَلِّياً عَلٰى مُحَمَّدٍ سَيِّدِ الْمُرْسَلٖينَ

Allah tarafından gönderilmiş elçilerin efendisi Muhammed'e salat ve selamda bulunarak Allah'a hamd ederim.

سُبْحَانَكَ لَا قُدْرَةَ لَنَٓا اِنَّكَ اَنْتَ الْعَزٖيزُ الْحَكٖيمُ

Seni her türlü noksan sıfatlardan tenzih ederiz. Senin bize verdiğinden başka bizim hiçbir kudretimiz yoktur. Muhakkak ki Sen yüce olansın ve her şeyi hikmetle yapansın.

لَا يَلْزَمُ مِنْ لُزُومِ صِدْقِ كُلِّ قَوْلٍ ، قَوْلُ كُلِّ صِدْقٍ

"Her söz doğru olmalı; her doğru, söz olmamalı!"

اَلْجَمْعِيَّةُ الَّتٖى فٖيهَا التَّسَانُدُ اٰلَةٌ خُلِقَتْ لِتَحْرٖيكِ السَّكَنَاتِ وَالْجَمَاعَةُ الَّتٖى فٖيهَا التَّحَاسُدُ اٰلَةٌ خُلِقَتْ لِتَسْكٖينِ الْحَرَكَاتِ

İçinde dayanışma olan cemiyet, durgun halleri harekete geçirmek için bir vasıtadır, içinde kıskanma olan cemaat ise işleri karıştırıp faaliyetleri durdurur.

اِذَا تَاَنَّثَ الرِّجَالُ بِالتَّهَوُّسِ تَرَجَّلَ النِّسَٓاءُ بِالتَّوَقُّحِ

Erkekler heva ve hevesle kadınlaşırsa, kadınlar da hayasızlıkla erkekleşir.

اِذَا وَازَنْتَ بَيْنَ حَوَاسِّ حُوَيْنَةٍ خُرْدَبٖينِيَّةٍ وَ حَوَاسِّ الْاِنْسَانِ تَرٰى سِرًّا عَجٖيبًا

Hurdebini bir hayvanın hasseleri insanın hasseleriyle muvazene edildiğinde, acip bir sır görürsün.

اِنَّ الْاِنْسَانَ كَصُورَةِ يٰسٓ كِتُبَتْ فٖيهَا سُورَةُ يٰسٓ

İnsan, içinde Yasin yazılmış bir Yasin sureti يس gibidir.

Hakikat Çekirdekleri (2)[değiştir]

Mürettibi Biraderzadesi Abdurrahman

Evkaf-ı İslamiye Matbaası 1337-1339

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ

Rahman ve Rahim Olan Allahın adıyla..

اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمٖينَ وَ الصَّلَاةُ وَ السَّلَامُ عَلٰى مُحَمَّدٍ سَيِّدِ الْمُرْسَلٖينَ

Âlemlerin rabbi olan Allah'a hamdolsun. Salat ve selam peygamberlerin efendisi Muhammed'in üzerine olsun.

قُلْ هُوَ

De ki, O...

اَىْ : لَا مَشْهُودَ بِنَظَرِ الْحَقِيقَةِ اِلَّا هُوَ

Yani: Hakikat nazarıyla bakıldığında şahit olunan herşey Ondandır ve ancak Ona delalet eder.

اَللّٰهُ اَحَدٌ

Allah birdir.

اَىْ : لَا مَعْبُودَ اِلَّا هُوَ

Yani: Asla Ondan başka mabud yoktur.

اَللّٰهُ الصَّمَدُ

Allah Sameddir (Yani herşey Ona muhtaçtır, O ise hiçbirşeye muhtaç değildir.)

اَىْ : لَا خَالِقَ وَلَا رَبَّ اِلَّا هُوَ

Yani: Asla Ondan başka Halık ve Rab yoktur

اَىْ : لَا قَيُّومَ وَلَا غَنِىَّ عَلَى الْاِطْلَاقِ اِلَّا هُوَ

Kainat ve içindeki yaratıkları ayakta tutan ve hiçbir şeye ihtiyacı olmayan ancak Odur.

لَمْ يَلِدْ

Doğmamıştır.

وَلَمْ يُولَدْ

Doğurmamıştır.

وَلَمْ يَكُنْ لَهُ كُفُوًا اَحَدٌ

Hiçbirşey Onun dengi değildir.

لَيْسَ كَمِثْلِهِ شَيْءٌ وَ هُوَ السَّمِيعُ الْبَصِيرُ

Onun hiçbir benzeri yoktur. O herşeyi hakkıyla işiten, herşeyi hakkıyla görendir. (Şura 11)

لَا اِلَهَ اِلَّا اللّٰهُ

Allah'tan başka ilah yoktur.

اَللّٰهُ لَا اِلَهَ اِلَّا هُوَ

Allah. Ondan başka ilah yoktur. (Bakara 255)

لَا خَالِقَ اِلَّا هُوَ

Ondan başka yaratıcı yoktur.

ش - وَالَّذٖى عَلَّمَ الْقُرْاٰنَ الْمُعْجِزَ اِنَّ نَظَرَ الْبَشٖيرِ النَّذٖيرِ وَبَصٖيرَتَهُ النَّقَّادَةَ اَدَقُّ وَاَجَلُّ وَاَجْلٰى وَاَنْفَذُ مِنْ اَنْ يَلْتَبِسَ اَوْ تَشْتَبِهَ عَلَيْهِ الْحَقٖيقَةُ بِالْخَيَالِ وَاِنَّ مَسْلَكَهُ الْحَقَّ اَغْنٰى وَاَنْزَهُ وَاَرْفَعُ مِنْ اَنْ يُدَلِّسَ اَوْ يُغَالِطَ عَلَى النَّاسِ

Kur'an-ı Mu'cizü'l-Beyanı öğretene and olsun ki, Beşir ve Nezir olan Zatın nazarı ve herşeyi inceden inceye tetkik eden basireti, hakikati hayale karıştırmak veya benzetmekten yüce, dakik ve parlak; hak olan mesleği ise, insanları aldatmak veya yanıltmaktan müstağni, münezzeh ve yücedir.

اَيُحِبُّ اَحَدُكُمْ اَنْ يَاْكُلَ لَحْمَ اَخِيهِ مَيْتًا

Sizden biri, ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? (Hucurat 12)

اِنَّ الْاِنْسَانَ الَّذٖى لَا يُدْرِكُ سِرَّ التَّعَاوُنِ لَهُوَ اَجْمَدُ مِنَ الْحَجَرِ اِذْ مِنَ الْحَجَرِ مَا يَتَقَوَّسُ لِمُعَاوَنَةِ اَخٖيهِ . اِذِ الْحَجَرُ مَعَ حَجَرِيَّتِهِ اِذَا خَرَجَ مِنْ يَدِ الْمُعَقِّدِ الْبَانٖى فِى السَّقْفِ الْمُحَدَّبِ يَمٖيلُ وَ يَخْضَعُ رَاْسَهُ لِيُمَاسَّ رَاْسَ اَخٖيهِ لِيَتَمَاسَكَا عَنِ السُّقُوطِ

Yardımlaşma sırrını idrak etmeyen insan taştan daha camiddir. Çünkü öyle taşlar vardır ki, kardeşine yardım etmek için eğilip bükülür. Taş, taşlığıyla beraber iyi bir ustanın eliyle kavisli tavandaki yerine konulunca, kardeşinin düşmesini önlemek için başını eğer ve ona yaslanır.

اَلْكَلَامُ كَالْمَالِ لَا يَجُوزُ فِيهِ الْاِسْرَافُ

Söz mala benzer, onda yapılan israf caiz olmaz.

Bediüzzaman'ın Tarihçe-i Hayatı[değiştir]

Müellifi Müküslü Hamza Rumi 1334, miladi 1918 yılında yazılmıştır.

Tarihçe-i Hayatın Zeyli[değiştir]

Biraderzadesi Abdurrahman

Rumi 1337, miladi 1921 yılında yazılmıştır.

نَجْمُ اَدَبٍ وُلِدَلِ هِلَالَيْ رَمَضَانَ

Ramazan'ın iki hilalinden doğmuş bir edep yıldızıdır.

وَ اٰخِرُ دَعْوٰيهُمْ اَنِ الْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ

Onların en son duaları: "Âlemlerin Rabbi olan Allah'a hamdolsun" dur.





















.