Neml 65: Revizyonlar arasındaki fark
Değişiklik özeti yok |
Değişiklik özeti yok |
||
(Aynı kullanıcının aradaki diğer 3 değişikliği gösterilmiyor) | |||
1. satır: | 1. satır: | ||
[[Kategori:Neml Suresi]] | [[Kategori:Neml Suresi]] | ||
[[Kategori:Sikke-i Tasdik-i Gaybi'de Geçen Ayetler]] | |||
[[Kategori:8. Lema'da Geçen Ayetler]] | |||
[[Kategori:Risale-i Nur'da Geçen Ayetler]] | |||
[[Kategori:Mektubat'ta Geçen Ayetler]] | |||
[[Kategori:1. Mektup'ta Geçen Ayetler]] | |||
[[Kategori:Hizb-ül Kur'an Ayetleri]] | [[Kategori:Hizb-ül Kur'an Ayetleri]] | ||
[[Kategori:Neml Suresindeki Hizb-ül Kur'an Ayetleri]] | [[Kategori:Neml Suresindeki Hizb-ül Kur'an Ayetleri]] | ||
[[Kategori:La/Ma/Lev Yeşurun/Teşurun Ayetleri]] | |||
[[Kategori:Asar-ı Bediyye'de Geçen Ayetler]] | |||
''Önceki Ayet: [[Neml 64]] ← [[Kuran:Neml|Neml Suresi]] → [[Neml 66]]: Sonraki Ayet'' | ''Önceki Ayet: [[Neml 64]] ← [[Kuran:Neml|Neml Suresi]] → [[Neml 66]]: Sonraki Ayet'' | ||
15. satır: | 22. satır: | ||
==Risale-i Nur'da Nerede ve Nasıl Bahsedildiği== | ==Risale-i Nur'da Nerede ve Nasıl Bahsedildiği== | ||
Sual: Gavs-ı A’zam gibi büyük veliler, bazı evkatta, mazi ve müstakbeli hazır gibi müşahede ederler. Neden maziye ait cihette sarahat suretinde haber veriyorlar da istikbalden hafî remizlerle, gizli işaretlerle bahsediyorlar? | |||
Elcevap: [[Neml 65|{{Arabi|لَا يَعْلَمُ الْغَيْبَ اِلَّا اللّٰهُ}}]] âyetiyle | |||
[[Cin 26|{{Arabi|عَالِمُ الْغَيْبِ فَلَا يُظْهِرُ عَلٰى غَيْبِهٖٓ اَحَدًا}}]] | |||
[[Cin 27|{{Arabi|اِلَّا مَنِ ارْتَضٰى مِنْ رَسُولٍ}}]] | |||
âyeti ifade ettikleri kudsî yasağa karşı ubudiyetkârane bir hüsn-ü edep takınmak için tasrihten işaret mesleğine girmişler. Tâ ki işaretler ile remiz ile anlaşılsın ki ihtiyarsız niyetsiz bir surette talim-i İlahî ile olmuştur. Çünkü istikbalî olan gaybiyat, niyet ve ihtiyar ile verilmediği gibi niyet ile de müdahale etmek, o yasağa karşı adem-i itaati işmam ediyor. | |||
([[Risale:8._Lem%27a_(Sikke)#Latîf Bir Tefe’ül|8. Lem'a]]) | |||
---- | |||
Ey ihvan-ı müslimîn!. Hal, lisan-ı hal ile bize beşaret veriyor ki: Sırr-ı | |||
[[İsra 81|{{Arabi|ﻗَﺪْ ﺟَٓﺎﺀَ ﺍﻟْﺤَﻖُّ ﻭَ ﺯَﻫَﻖَ ﺍﻟْﺒَﺎﻃِﻞُ}}]] | |||
boynunu kaldırmış, el ile istikbale işaret edip, yüksek ses ile ilân ediyor ki: Dehre ve tabayi'-i beşere, damen-i kıyamete kadar hâkim olacak, yalnız âlem-i kevnde adalet-i ezeliyenin tecellî ve timsali olan hakikat-ı İslâmiyettir ki, asıl insaniyet-i kübra denilen şey odur. | |||
İnsaniyet-i suğra denilen mehasin-i medeniyet, onun mukaddimesidir. Görülmüyor mu ki; telahuktan neş'et eden tenevvür-ü efkâr ile toprağa benzeyen evham ve hayalât, hakâik-i İslâmiyenin omuzu üzerinden hafifleştirilmiştir. Bu hal gösteriyor ki: Nücûm-u sema-yı hidayet olan o hakâik tamamen inkişaf ve tele'lü' ve lem'a-nisar olacaktır. | |||
[[Risale:Asar-ı Bediiyye (Ayet-Hadis Mealleri)#116|{{Arabi|عَلٰى رَغْمِ اُنُوفِ الْاَعْدَٓاءِ}}]] | |||
Eğer istersen istikbal içine gir, bak! Hakikatlerin meydanında hikmetin taht-ı nezaret ve murakabesinde teslis içinde tevhidi arayanlar, safsata ederek asıl tevhid-i mahz ve itikad-ı kâmil ve akl-ı selim kabul ettiği akide-i hak ile mücehhez ve seyf-i bürhan ile mütekallid olanlarla mübareze ve muharebe eder ise; nasıl birden mağlub ve münhezim oluyor... | |||
Kur'ân'ın üslûb-u hakîmanesine yemin ederim ki: Nasara'yı emsali ile havalandırarak dalalet derelerine atan, yalnız aklı azl ve bürhanı tard ve ruhbanı taklid etmektir. | |||
Hem de İslâmiyeti daima tecellî ve inbisat-ı efkâr nisbetinde hakâiki inkişaf ettiren, yalnız İslâmiyetin hakikat üzerinde olan teessüs ve bürhan ile takallüdü ve akıl ile meşvereti ve taht-ı hakikat üstünde bulunması ve ezelden ebede müteselsil olan hikmetin desatirine mutabakat ve muhakâtıdır. Acaba görülmüyor; âyâtın ekser fevatih ve havatiminde nev'-i beşeri vicdana havale ve aklın istişaresine hamlettiriyor. Diyor: | |||
[[Ğaşiye 17|{{Arabi|ﺍَﻓَﻠﺎَ ﻳَﻨْﻈُﺮُﻭﻥَ}}]] ve [[Al-i İmran 137|{{Arabi|ﻓَﺎﻧْﻈُﺮُﻭﺍ}}]] ve [[Nisa 82|{{Arabi|ﺍَﻓَﻠﺎَ ﻳَﺘَﺪَﺑَّﺮُﻭﻥَ}}]] ve [[En'am 80|{{Arabi|ﺍَﻓَﻠﺎَ ﻳَﺘَﺬَﻛَّﺮُﻭﻥَ}}]] ve [[Sebe 46|{{Arabi|ﺗَﻔَﻜَّﺮُﻭﺍ}}]] ve [[Bakara 9|{{Arabi|ﻣَﺎ ﻳَﺸْﻌُﺮُﻭﻥَ}}]] ve [[Bakara 164|{{Arabi|ﻳَﻌْﻘِﻠُﻮﻥَ}}]] ve [[Bakara 170|{{Arabi|ﻣَﺎﻳَﻌْﻘِﻠُﻮﻥَ}}]] ve [[Bakara 75|{{Arabi|ﻳَﻌْﻠَﻤُﻮﻥَ}}]] ve [[Haşir 2|{{Arabi|ﻓَﺎﻋْﺘَﺒِﺮُﻭﺍ ﻳَﺎ ﺍُﻭﻟِﻰ ﺍﻟْﺎَﻟْﺒَﺎﺏِ}}]] | |||
Ben dahi derim: | |||
[[Haşir 2|{{Arabi|ﻓَﺎﻋْﺘَﺒِﺮُﻭﺍ ﻳَﺎ ﺍُﻭﻟِﻰ ﺍﻟْﺎَﻟْﺒَﺎﺏِ}}]] | |||
Ey ihvan-ı müslimîn!. Hal, lisan-ı hal ile bize beşaret veriyor ki: Sırr-ı | |||
[[İsra 81|{{Arabi|ﻗَﺪْ ﺟَٓﺎﺀَ ﺍﻟْﺤَﻖُّ ﻭَ ﺯَﻫَﻖَ ﺍﻟْﺒَﺎﻃِﻞُ}}]] | |||
boynunu kaldırmış, el ile istikbale işaret edip, yüksek ses ile ilân ediyor ki: Dehre ve tabayi'-i beşere, damen-i kıyamete kadar hâkim olacak, yalnız âlem-i kevnde adalet-i ezeliyenin tecellî ve timsali olan hakikat-ı İslâmiyettir ki, asıl insaniyet-i kübra denilen şey odur. | |||
İnsaniyet-i suğra denilen mehasin-i medeniyet, onun mukaddimesidir. Görülmüyor mu ki; telahuktan neş'et eden tenevvür-ü efkâr ile toprağa benzeyen evham ve hayalât, hakâik-i İslâmiyenin omuzu üzerinden hafifleştirilmiştir. Bu hal gösteriyor ki: Nücûm-u sema-yı hidayet olan o hakâik tamamen inkişaf ve tele'lü' ve lem'a-nisar olacaktır. | |||
[[Risale:Asar-ı Bediiyye (Ayet-Hadis Mealleri)#116|{{Arabi|عَلٰى رَغْمِ اُنُوفِ الْاَعْدَٓاءِ}}]] | |||
Eğer istersen istikbal içine gir, bak! Hakikatlerin meydanında hikmetin taht-ı nezaret ve murakabesinde teslis içinde tevhidi arayanlar, safsata ederek asıl tevhid-i mahz ve itikad-ı kâmil ve akl-ı selim kabul ettiği akide-i hak ile mücehhez ve seyf-i bürhan ile mütekallid olanlarla mübareze ve muharebe eder ise; nasıl birden mağlub ve münhezim oluyor... | |||
Kur'ân'ın üslûb-u hakîmanesine yemin ederim ki: Nasara'yı emsali ile havalandırarak dalalet derelerine atan, yalnız aklı azl ve bürhanı tard ve ruhbanı taklid etmektir. | |||
Hem de İslâmiyeti daima tecellî ve inbisat-ı efkâr nisbetinde hakâiki inkişaf ettiren, yalnız İslâmiyetin hakikat üzerinde olan teessüs ve bürhan ile takallüdü ve akıl ile meşvereti ve taht-ı hakikat üstünde bulunması ve ezelden ebede müteselsil olan hikmetin desatirine mutabakat ve muhakâtıdır. Acaba görülmüyor; âyâtın ekser fevatih ve havatiminde nev'-i beşeri vicdana havale ve aklın istişaresine hamlettiriyor. Diyor: | |||
[[Ğaşiye 17|{{Arabi|ﺍَﻓَﻠﺎَ ﻳَﻨْﻈُﺮُﻭﻥَ}}]] ve [[Al-i İmran 137|{{Arabi|ﻓَﺎﻧْﻈُﺮُﻭﺍ}}]] ve [[Nisa 82|{{Arabi|ﺍَﻓَﻠﺎَ ﻳَﺘَﺪَﺑَّﺮُﻭﻥَ}}]] ve [[En'am 80|{{Arabi|ﺍَﻓَﻠﺎَ ﻳَﺘَﺬَﻛَّﺮُﻭﻥَ}}]] ve [[Sebe 46|{{Arabi|ﺗَﻔَﻜَّﺮُﻭﺍ}}]] ve [[Bakara 9|{{Arabi|ﻣَﺎ ﻳَﺸْﻌُﺮُﻭﻥَ}}]] ve [[Bakara 164|{{Arabi|ﻳَﻌْﻘِﻠُﻮﻥَ}}]] ve [[Bakara 170|{{Arabi|ﻣَﺎﻳَﻌْﻘِﻠُﻮﻥَ}}]] ve [[Bakara 75|{{Arabi|ﻳَﻌْﻠَﻤُﻮﻥَ}}]] ve [[Haşir 2|{{Arabi|ﻓَﺎﻋْﺘَﺒِﺮُﻭﺍ ﻳَﺎ ﺍُﻭﻟِﻰ ﺍﻟْﺎَﻟْﺒَﺎﺏِ}}]] | |||
Ben dahi derim: | |||
[[Haşir 2|{{Arabi|ﻓَﺎﻋْﺘَﺒِﺮُﻭﺍ ﻳَﺎ ﺍُﻭﻟِﻰ ﺍﻟْﺎَﻟْﺒَﺎﺏِ}}]] | |||
Hâtime | |||
[[Haşir 2|{{Arabi|ﻓَﺎﻋْﺘَﺒِﺮُﻭﺍ ﻳَﺎ ﺍُﻭﻟِﻰ ﺍﻟْﺎَﻟْﺒَﺎﺏِ}}]] | |||
Zahirden ubûr ediniz! Hakikat sizi bekliyor. Fakat gördüğünüz vakit incitmeyiniz. Esahh ve lâzım!... | |||
([[Risale:Muhakemat_(Asar-ı_Bediiyye)#Sekizinci_Mukaddeme|Muhakemat]]) | |||
==Risale-i Nur'daki Diğer Alakalı Yerler== | ==Risale-i Nur'daki Diğer Alakalı Yerler== | ||
==İlgili Maddeler== | ==İlgili Maddeler== |
17.34, 10 Ağustos 2024 itibarı ile sayfanın şu anki hâli
Önceki Ayet: Neml 64 ← Neml Suresi → Neml 66: Sonraki Ayet
Meali: 65- De ki: Göklerde ve yerde, Allah'tan başka kimse gaybı bilmez. Ve onlar ne zaman diriltileceklerini de bilmezler.
Kur'an'daki Yeri: 20. Cüz, 382. Sayfa
Tilavet Notları:
Diğer Notlar:
Risale-i Nur'da Nerede ve Nasıl Bahsedildiği[değiştir]
Sual: Gavs-ı A’zam gibi büyük veliler, bazı evkatta, mazi ve müstakbeli hazır gibi müşahede ederler. Neden maziye ait cihette sarahat suretinde haber veriyorlar da istikbalden hafî remizlerle, gizli işaretlerle bahsediyorlar?
Elcevap: لَا يَعْلَمُ الْغَيْبَ اِلَّا اللّٰهُ âyetiyle
عَالِمُ الْغَيْبِ فَلَا يُظْهِرُ عَلٰى غَيْبِهٖٓ اَحَدًا
اِلَّا مَنِ ارْتَضٰى مِنْ رَسُولٍ
âyeti ifade ettikleri kudsî yasağa karşı ubudiyetkârane bir hüsn-ü edep takınmak için tasrihten işaret mesleğine girmişler. Tâ ki işaretler ile remiz ile anlaşılsın ki ihtiyarsız niyetsiz bir surette talim-i İlahî ile olmuştur. Çünkü istikbalî olan gaybiyat, niyet ve ihtiyar ile verilmediği gibi niyet ile de müdahale etmek, o yasağa karşı adem-i itaati işmam ediyor.
(8. Lem'a)
Ey ihvan-ı müslimîn!. Hal, lisan-ı hal ile bize beşaret veriyor ki: Sırr-ı
ﻗَﺪْ ﺟَٓﺎﺀَ ﺍﻟْﺤَﻖُّ ﻭَ ﺯَﻫَﻖَ ﺍﻟْﺒَﺎﻃِﻞُ
boynunu kaldırmış, el ile istikbale işaret edip, yüksek ses ile ilân ediyor ki: Dehre ve tabayi'-i beşere, damen-i kıyamete kadar hâkim olacak, yalnız âlem-i kevnde adalet-i ezeliyenin tecellî ve timsali olan hakikat-ı İslâmiyettir ki, asıl insaniyet-i kübra denilen şey odur.
İnsaniyet-i suğra denilen mehasin-i medeniyet, onun mukaddimesidir. Görülmüyor mu ki; telahuktan neş'et eden tenevvür-ü efkâr ile toprağa benzeyen evham ve hayalât, hakâik-i İslâmiyenin omuzu üzerinden hafifleştirilmiştir. Bu hal gösteriyor ki: Nücûm-u sema-yı hidayet olan o hakâik tamamen inkişaf ve tele'lü' ve lem'a-nisar olacaktır.
عَلٰى رَغْمِ اُنُوفِ الْاَعْدَٓاءِ
Eğer istersen istikbal içine gir, bak! Hakikatlerin meydanında hikmetin taht-ı nezaret ve murakabesinde teslis içinde tevhidi arayanlar, safsata ederek asıl tevhid-i mahz ve itikad-ı kâmil ve akl-ı selim kabul ettiği akide-i hak ile mücehhez ve seyf-i bürhan ile mütekallid olanlarla mübareze ve muharebe eder ise; nasıl birden mağlub ve münhezim oluyor...
Kur'ân'ın üslûb-u hakîmanesine yemin ederim ki: Nasara'yı emsali ile havalandırarak dalalet derelerine atan, yalnız aklı azl ve bürhanı tard ve ruhbanı taklid etmektir.
Hem de İslâmiyeti daima tecellî ve inbisat-ı efkâr nisbetinde hakâiki inkişaf ettiren, yalnız İslâmiyetin hakikat üzerinde olan teessüs ve bürhan ile takallüdü ve akıl ile meşvereti ve taht-ı hakikat üstünde bulunması ve ezelden ebede müteselsil olan hikmetin desatirine mutabakat ve muhakâtıdır. Acaba görülmüyor; âyâtın ekser fevatih ve havatiminde nev'-i beşeri vicdana havale ve aklın istişaresine hamlettiriyor. Diyor:
ﺍَﻓَﻠﺎَ ﻳَﻨْﻈُﺮُﻭﻥَ ve ﻓَﺎﻧْﻈُﺮُﻭﺍ ve ﺍَﻓَﻠﺎَ ﻳَﺘَﺪَﺑَّﺮُﻭﻥَ ve ﺍَﻓَﻠﺎَ ﻳَﺘَﺬَﻛَّﺮُﻭﻥَ ve ﺗَﻔَﻜَّﺮُﻭﺍ ve ﻣَﺎ ﻳَﺸْﻌُﺮُﻭﻥَ ve ﻳَﻌْﻘِﻠُﻮﻥَ ve ﻣَﺎﻳَﻌْﻘِﻠُﻮﻥَ ve ﻳَﻌْﻠَﻤُﻮﻥَ ve ﻓَﺎﻋْﺘَﺒِﺮُﻭﺍ ﻳَﺎ ﺍُﻭﻟِﻰ ﺍﻟْﺎَﻟْﺒَﺎﺏِ
Ben dahi derim:
ﻓَﺎﻋْﺘَﺒِﺮُﻭﺍ ﻳَﺎ ﺍُﻭﻟِﻰ ﺍﻟْﺎَﻟْﺒَﺎﺏِ
Ey ihvan-ı müslimîn!. Hal, lisan-ı hal ile bize beşaret veriyor ki: Sırr-ı
ﻗَﺪْ ﺟَٓﺎﺀَ ﺍﻟْﺤَﻖُّ ﻭَ ﺯَﻫَﻖَ ﺍﻟْﺒَﺎﻃِﻞُ
boynunu kaldırmış, el ile istikbale işaret edip, yüksek ses ile ilân ediyor ki: Dehre ve tabayi'-i beşere, damen-i kıyamete kadar hâkim olacak, yalnız âlem-i kevnde adalet-i ezeliyenin tecellî ve timsali olan hakikat-ı İslâmiyettir ki, asıl insaniyet-i kübra denilen şey odur.
İnsaniyet-i suğra denilen mehasin-i medeniyet, onun mukaddimesidir. Görülmüyor mu ki; telahuktan neş'et eden tenevvür-ü efkâr ile toprağa benzeyen evham ve hayalât, hakâik-i İslâmiyenin omuzu üzerinden hafifleştirilmiştir. Bu hal gösteriyor ki: Nücûm-u sema-yı hidayet olan o hakâik tamamen inkişaf ve tele'lü' ve lem'a-nisar olacaktır.
عَلٰى رَغْمِ اُنُوفِ الْاَعْدَٓاءِ
Eğer istersen istikbal içine gir, bak! Hakikatlerin meydanında hikmetin taht-ı nezaret ve murakabesinde teslis içinde tevhidi arayanlar, safsata ederek asıl tevhid-i mahz ve itikad-ı kâmil ve akl-ı selim kabul ettiği akide-i hak ile mücehhez ve seyf-i bürhan ile mütekallid olanlarla mübareze ve muharebe eder ise; nasıl birden mağlub ve münhezim oluyor...
Kur'ân'ın üslûb-u hakîmanesine yemin ederim ki: Nasara'yı emsali ile havalandırarak dalalet derelerine atan, yalnız aklı azl ve bürhanı tard ve ruhbanı taklid etmektir.
Hem de İslâmiyeti daima tecellî ve inbisat-ı efkâr nisbetinde hakâiki inkişaf ettiren, yalnız İslâmiyetin hakikat üzerinde olan teessüs ve bürhan ile takallüdü ve akıl ile meşvereti ve taht-ı hakikat üstünde bulunması ve ezelden ebede müteselsil olan hikmetin desatirine mutabakat ve muhakâtıdır. Acaba görülmüyor; âyâtın ekser fevatih ve havatiminde nev'-i beşeri vicdana havale ve aklın istişaresine hamlettiriyor. Diyor:
ﺍَﻓَﻠﺎَ ﻳَﻨْﻈُﺮُﻭﻥَ ve ﻓَﺎﻧْﻈُﺮُﻭﺍ ve ﺍَﻓَﻠﺎَ ﻳَﺘَﺪَﺑَّﺮُﻭﻥَ ve ﺍَﻓَﻠﺎَ ﻳَﺘَﺬَﻛَّﺮُﻭﻥَ ve ﺗَﻔَﻜَّﺮُﻭﺍ ve ﻣَﺎ ﻳَﺸْﻌُﺮُﻭﻥَ ve ﻳَﻌْﻘِﻠُﻮﻥَ ve ﻣَﺎﻳَﻌْﻘِﻠُﻮﻥَ ve ﻳَﻌْﻠَﻤُﻮﻥَ ve ﻓَﺎﻋْﺘَﺒِﺮُﻭﺍ ﻳَﺎ ﺍُﻭﻟِﻰ ﺍﻟْﺎَﻟْﺒَﺎﺏِ
Ben dahi derim:
ﻓَﺎﻋْﺘَﺒِﺮُﻭﺍ ﻳَﺎ ﺍُﻭﻟِﻰ ﺍﻟْﺎَﻟْﺒَﺎﺏِ
Hâtime
ﻓَﺎﻋْﺘَﺒِﺮُﻭﺍ ﻳَﺎ ﺍُﻭﻟِﻰ ﺍﻟْﺎَﻟْﺒَﺎﺏِ
Zahirden ubûr ediniz! Hakikat sizi bekliyor. Fakat gördüğünüz vakit incitmeyiniz. Esahh ve lâzım!...